Açılım pax-Americana’nın eksik halkasının tamamlanmasından ibarettir

Yeni bir şey değil, güce yönelmek, o gücün ateşini kendinden uzakta tutmak, daha da ötesi o gücün bir parçası olmak. Siyasetin, özellikle uluslararası siyasetin unsurlarından biri bu. “Ya dostumsun ya düşmanım” tavrı, güç odağının kendi ittifaklar sistemini kurmak için en temel araçlarından biridir emperyalist dünyada.

Amerika Birleşik Devletleri de öyle yapmıştır. 11 Eylül saldırılarının öncesi var ama varsayalım ki, “delirmiş” gibi gözüken aptal Bush’un Ortadoğu coğrafyasına dönük yeni militarist hamlesi bir milad. En küçük bir “sapma”yı kabul etmeyen, insanlığın güç karşısında mutlak itaatini isteyen bu zorba politika bölgedeki tüm aktörleri “dost” ve “düşman” diye tasnif ederek işe başladı, düşman olmayı kolay, dostluğu zor hale getirdi. Bunu hep vurguladık, Irak’ın işgali petrolün üzerine oturma kaygısına, enerji koridorlarının denetimini ele geçirme arayışına indirgenemezdi.

ABD başat emperyalist ülke olarak dünya sistemindeki bütün boşlukları doldurma eğilimi içine girmeden, dünyayı yeniden ve yeniden düzenlemek için inisiyatif almadan yapamaz.

Kendi dar çıkarları açısından hiç önemli olmasaydı bile Ortadoğu, ABD bu alana başka güçlerin (ki Almanya’dır, Fransa’dır, Rusya’dır, Çin’dir ve hatta İngiltere’dir) girişini engellemek için buraları cehenneme çevirmek durumunda kalacaktı.

Bu anlamda, yanlışlık yalnızca ABD’de değil, sistemin bütünündedir.

Müdahale, bölgedeki bütün aktörlere “oyunun kuralları değişti” mesajıyla birlikte gelmiştir. Oyunun kuralları ABD lehine değişti!
Bunu anlattı Vaşington’daki neo-conlar. Kan dökerek, yakarak, yıkarak.

Oyunun kuralları yalnızca ABD lehine değişmedi, her bir siyasal birimde piyasa lehine değişti, bunun farkına varmayanlar, eski kurallarla oynamaya devam edenler de deniz piyadelerinin aslında Wall Street’in, Silikon Vadisi’nin milisleri gibi hareket ettiğini bir süre sonra anladılar.

ABD düşmanlarına “dönüşün” demektedir. Son 7-8 yıl boyunca bölgede devletçilik, kamu sektörü adına ne varsa ABD’nin şiddeti tarafından baskılanmış, ABD’nin düşmanlığının biraz da piyasayı sınırlayan kimi uygulamalar olduğu gören “küçük” aktörler kendilerine çeki düzen vermeye başlamışlardır.

Çünkü onlar da son tahlilde “ABD sistemi”ne bağlanmak istiyorlar. Burada tek başına devletlerden söz etmiyoruz, zaten kapitalizm artık arkaik modeller üzerinde çalışıyor, bir kez daha aşiretleştiriyor. Özellikle bölgemizi...

ABD başarısız mı, başarılı mı tartışmasının bir tuzak olduğunu düşünürüm. Evet, ABD mutlak itaati, mutlak diz çökertmeyi bir opsiyon olarak gördü ve bu açıdan ağır bir yenilgi aldı. Ancak diğer bir seçenek, güç gösterisi sayesinde bütün aktörlerin yeni kurallarla yeniden konumlandırılmasıydı.

Bölge şimdi bu noktadadır.

Hiçbir zaman bir Esat olmayan, olamayacak olan oğul Esat’ın, Beşir’in, AKP medyasının kritik isimlerinden Mustafa Karaalioğlu’nun sorularına verdiği yanıtları dikkatle okuyun. Suriye yeni bir Pax Americana’nın parçası olmayı bir devlet stratejisi haline getirmiş durumda ve Yeni Osmanlı’cı Erdoğan’a bu stratejiyi kolaylaştırdığı için minnettar.

Aynı gün Bin Laden’den yeni bir açıklama geliyor: Biz ABD’ye İsrail’i desteklediği için saldırıyoruz.

Bin Laden, başka birçokları gibi kontrolden çıkmış olabilir ama bağlantıları hiç kesilmez ve büyük paralar dönen “savaş ekonomisi”nin risk alan rantiyelerinden biri olmaktan çıkıp piyasa oyuncularından birine dönüşmek için gereksinilen tek şeyin ABD barışında yer kapmak olduğunu bilir. Bin Laden, bölgedeki birçok İslamcı gibi, ABD’nin kapısını “İsrail’den rol çalmak istiyorum”la tıklatmaktadır.

Hamas tamamen böyledir, daha radikal olduğunu düşünebileceğimiz Lübnan Hizbullah’ı da. İsrail’in büyük hüsranıyla sonuçlanan son Lübnan saldırısından sonra konuştuğumuz Hizbullah yöneticilerinin ısrarla “biz ABD’ye değil, İsrail’e karşıyız” demeleri bir mücadele stratejisi olarak “başdüşman” tanımı yapma gereksiniminden kaynaklanmıyordu. Mücadelenin temel stratejisi, ABD’yi sadece İsrail’e oynamaktan vazgeçirmekti.

AKP dış dinamikler açısından bu stratejiye doğmuştur ve kabul etmek gerekiyor ki, bu stratejiye ayar vermek konusunda muazzam bir beceri göstermiştir.

Yeni Osmanlıcılar, Ortadoğu’nun bütün pragmatik, ilkesiz ve piyasa gönüllüsü güçlerine “bağlantı noktanız benim” demiş ve ikna etmiştir. Ve daha önemlisi, ABD’yi bu rol için kendisinin pek uygun olduğuna ikna etmiştir.

Irak’ta Sunni direnişin parçası olan hareketlerin bir bölümü aynı hedefe odaklanmış durumda, ABD’nin dostluğunu kazanmaya çalışıyorlar. Türkiye, ABD’nin göz yumması ve yönlendirmesiyle, bu hareketlerle uzun süredir ilişkilenmiş, hatta bu hareketlerin gereksinimlerini kısmen karşılamıştır. Osmanlı’da oyun çoktur aynı sözü ABD için fazlasıyla söyleyebiliriz. ABD kendisiyle savaşanları, savaşın en sıcak anlarında bile, son derece soğukkanlı bir biçimde sistemin içine çekmek için uğraştığı için hâlâ çok büyük bir güçtür.

ABD’nin kendi sisteminde yer vermediği bir tek sosyalizan güçler, piyasanın karşısına geçen aktörlerdir. Tekrar olacak, ABD’nin dostluğunu kazanmak için piyasacı olacaksınız, bu birinci şart.

Geldik açılıma...

Herkes açılım ne olacak diye merak ediyor, “ortada somut bir şey yok” deniyor.

Daha ne olsun?

Kürt açılımı, AKP’nin pax-Americana’nın eksik halkalarından birisini tamamlamaya dönük harekete geçmesi ve geçirilmesinden ibarettir.
“Kürt sorunu çözülürse ABD de kazanır” İmralı’dan da, Kandil’den de, Ankara’dan da telafuz edilmişse, daha neyi merak etmekteyiz ki? ABD düşmanlarını ve dostlarını yeniden tasnif ediyor.

Peki bu süreçte herkes kazanabilir mi? Pax-Americana bölge halklarına barış ve huzur getirir mi?

“Emperyalizmi ciddiye alın” bu nedenle diyoruz, barış ve huzur ona ters gelir.

ABD’nin dostları arttıkça, piyasa daha büyük bir güçle saldıracak emekçi halklara... Bu bir... ABD’nin dostları arttıkça, hedef daralacak ve çok büyük güçlerden “diz çökmeleri” istenecek. O güçler ki, diz çökemeyecek kadar büyük olabilir, diz çökmeleri bile kan, gözyaşı, yıkım anlamına gelebilir.

ABD’nin dostlarının artmasının önüne geçilmelidir.

Bize “çözüm istemiyorsunuz” deniyor! Utanç verici, çünkü halkların nasıl özgür olabileceğine ilişkin açık, sarsılmaz ve doğrulanmış ilkeler var solun elinde. Bunlar sanki basit bir kağıt parçasıymışçasına, bir kenara atılıyor ve “az kaldı ha gayret, çözüm geliyor”da ısrar ediliyor.

Fotoğrafın tümüne bakıldığında ne gördüğünüze bağlı. Bir bakış açısına göre ABD yenildi ve şimdi anlaşmaya çalışıyor. Bin Laden, Suriye, Irak direnişi, hatta İran’ı ve PKK’yi, onların yaklaşımlarını böyle okuyabilirsiniz.

Böyle düşünmüyorum. Başından beri ABD’nin “imkansızı istediği”ni, bu anlamda yenildiğini ama aynı zamanda dengeleri önemli bölgesel aktörleri kendisine mahkum edecek ölçüde kendi lehine değiştirdiğini ileri sürüyorum.

ABD’nin dostluğunu kazanmak için kuyruğa girenlerin karşısına “biz size yanlış yaptık” diyen bir Obama’nın çıkarılması işte bu nedenle önemlidir.

Ve bu nedenle ABD’nin yenilmesi için piyasanın geriletilmesi gerektiği kavranmalıdır.

ABD henüz yenilmemiştir, çünkü Ortadoğu’da, bizim buralarda, Kürt coğrafyasında yükselişte olan piyasadır.