14 Aralık ve ötesi…

Kavga büyük. Çünkü kriz büyük.

17 Aralık ve şimdi 14 Aralık ve başka Aralıklar, Ocaklar, Şubatlar… İki farklı toplumsal sistemin, SSCB ve ABD öncülüğünde, çelişkileri büyük ölçüde sadeleştirdiği bir dünyada değiliz artık. Kapitalizmin iç dinamikleri bir kez daha özgür kaldı; 1917’yi kestirmeden totaliterliğin galebe çalması olarak damgalayanlara hep hatırlatmıştık, Ekim Devrimi uluslararası tekelleri yok edememiş ama onların hareket yeteneğini fena halde kısıtlamıştı. Bu kısıtlama özgürlüğün ta kendisiydi insanlık için!

Ne alakası mı var, AKP ile cemaat arasındaki kavgayla?

Böyle kodlanmasına bile itirazım var Türkiye’deki kavganın. Kavga, hesap, mücadele adına yakışır eksenin bir ucunda halk bir ucunda hükümet duruyor. Kazıyın biraz daha, bir ucunda emek bir ucunda sermaye duruyor.

Öte yandan kapışıyorlar, birbirlerinin canını acıtıyorlar, hatta asıl düşmanlarından yardım istiyorlar.

Ama bu böyledir, hep böyledir.

Çünkü iç dinamikleri özgürleşen kapitalizmin iç çelişkileri de özgürleşir, kontrolden çıkar. Biliyoruz ki, eşitsiz gelişmesi, krizlerden kurtulamaması ve rekabetin keskinleşmesini engelleyememesi dünya kapitalist sisteminin yasallığıdır.

Osman Çutsay dün soL’da çok güzel yazdı, doğru yazdı; AKP ile cemaat didişmesinin uzun karşı devrimin yeni bir aşaması olarak okunması gerektiğini vurguladı ve gerilimin uluslararası alana yerleştirilmeden anlaşılmayacağını…

Bu anlamda “karşı devrim evlatlarını yiyor” doğru saptamadır ancak yetmez. Diktatörlüğün tahkim edildiği, güçlendirildiği, daha açık hale getirildiği de doğrudur ancak tek başına bizi yanlışa götürür.

Abartmanın kırıntısı bile yok; dünya sistemi çözülüyor!

ABD yeniliyor mu? Hayır bunu demiyorum. Şu var evet, çözülen sistemin tepesinde ABD durmaktadır ve bu ülkenin hegemonyası tehdit altındadır.

Ancak bir öteki henüz kazanmıyor ya da yükselmiyor.

Kaos…

Bütün bölgesel açılımlarını kaos yönetimine bağlayan ABD, uluslararası kapitalizmin içine yuvarlandığı ve yönetilemeyecek bir kaos karşısında artık çaresizdir.

Ne yaptığını bildiği görüntüsü veren Putin Rusyası da aslında aynı kaosun içinde sürüklenmektedir.

Kuşku olmasın, CIA-işkence raporu kaostur; rublenin ölçüsüz değer kaybı kaostur, emperyalist merkezlerin piyasaya sürdüğü IŞİD bu genel tabloda illa ki kaostur.

Putin ziyaretinden çıkan Rusya-Türkiye enerji nakil anlaşması da kaostur.

Kaos yönetme krizi olarak da okunabilir. Kapitalizmin buradan çıkışı için yeni bir dengeyi yakalaması, paylaşım sorununu çözmesi gerekecek. Ve de bu süreçte ortaya çıkabilecek tamamen aykırı seçenekleri, emekçi halkın kurtuluş arayışını bertaraf etmesi.

Teorik olarak bunun araçları belli. Savaş… Faşizm…

Bugün her ikisi de gerçek. Özgün biçimlerle… Devamı nasıl gelecek, buna hep birlikte karar vereceğiz.

Kapitalizm içi çözüm mü arıyordunuz; demokrasi, özgürlükler, refah filan…

Şaka olmalı. Dünyaya bir bakın. Bugün çok karışık geliyorsa, düne bakın. Lenin hoşunuza gitmiyorsa, onun çok yararlandığı John Atkinson Hobson’un Emperyalizmini okuyun, haşa bolşevik filan değildir, bazı tezleri fazlasıyla aşınmıştır ama bir konuda çok nettir: Sermayenin elinden bu kadarı geliyor! Çürüme, yoksulluk, savaş falan…

“Sermayenin ulusu olmaz” güzel sözdür de, azıcık düzeltilmelidir. Sermaye pasaport kullanmaz, çünkü sınır tanımaz ama dünyanın en büyük finans kuruluşlarının listesine bakarsanız, bir fotoğrafla karşılaşırsınız. Etnik, ırksal bir fotoğraf değildir bu; emperyalist sistemin iç hiyerarşisine ve tek tek devletlerin devasa tekellerle kurduğu ilişkideki dağılıma ışık tutar.

Kaos, emperyalizmin iç hiyerarşisinde ve devlet-tekel ilişkisindeki dağılımda önemli yer değiştirmelerin yaşandığı ya da yaşanacağı anlamına gelir.

Bu anlamda uluslararası krizin tek tek ülkelerdeki dengeleri altüst etmesi kaçınılmazdır. Farklı sermaye grupları konum almakta, güçlülerden başlayarak bütün devletler, tekellerin kâr maksimizasyonu ve krizden çıkış arayışına yanıt verme yarışına girmekte; sermaye hareketleri hızlandığı oranda yeni ittifaklar ortaya çıkmaktadır.

Uluslararası rekabet ABD’nin, Almanya’nın, Rusya’nın içini vurmaktadır.

Türkiye’de yaşananların bir de bu boyutu vardır.

Kaos, bir açıdan yönetememe halidir.

Tek tek iktidarlar için böyle dönemlerde yönetme yetisini korumak, mutlak ve ve alternatifsiz olduğunu göstermek hem kim vurduya gitmemek hem de sermayeye güven vermek için zorunludur.

AKP, Erdoğan, bunu yapmaktadır.

Şimdiye kadar tuttu.

Tutmayabilir. Bu kaotik süreçte ortaya çıkan yeni dengelerde güçlü Erdoğan birilerinin hoşuna gider de, birileri için kabul edilmez olabilir. İpini çekerler. Düşer-düşmez bunu kimse bilemez.

“Düşürmezler”, salakça bir laftır. “İlla düşürürler” de…

Tek bir akıl yok, bir denge hâli yok.

Ancak bizim açımızdan net olan şu: Kapitalizmin iç dinamikleri, savaşa ve faşizme işaret ederken aynı zamanda bu manyaklar dünyasından çıkış yollarını da açıyor.

Bunlar gaddar, bunlar zalim, bunlar hırsız, bunlar gerici, bunlar katil… Ama zayıflar. Topyekun çürüyorlar.

Neyin tarafını tutacağız?

Vaşington’dan gelen, “kaygıyla izliyoruz” açıklamalarından umutlanmak? Putin-Erdoğan görüşmelerinden “bağımsızlık geliyor” hayali çıkarmak? AB’nin “Tayyip bizi aldattı” noktasına gelmesinden rahatlamak?

Hepsi tedirgin edici.

Ve daha ötesine hazır olun. Kaos Türkiye’nin kapısını bütün ezberleri bozan yeni kümelenmeler, yeni müdahaleler, yeni projelerle çalacak.

Kaos halk için yıkımdır; kaostan çıkış da halk için yıkımdır ama…

Kapitalizm yönetirken de, yönetme yeteneğini yitirdiğinde de yıkıcıdır çünkü.

Kaostan korkun, kaostan çıkıştan daha fazla korkun.

Uzun sürecek belli; kaosu fırsata dönüştürmekten başka çare yok.

Cemaate, AKP’ye, diğerlerine böyle bakmalı. Çok mu anlaşılmaz oldu? Yeni kümeler, yeni müdahaleler, yeni projeler?..

Devam edeceğiz.