1 Mayıs İçin Peşin Peşin

AKP ve CHP geçen yıl sırtlarını döndükleri "1 Mayıs ve Newroz resmi bayram olsun" teklifine bu yıl dört elle sarılmışa benziyorlar. Bu işten ne çıkacak göreceğiz. Artık bu kadar ahlaksız bir biçimde atılan adımlara "yine de iyi oldu" demenin anlamı kalmadı. Her şeyi ama her şeyi kirletmekle meşgul bugünkü iktidar ve ondan farkı kalmayan CHP'nin temsil ettiği toplam zihniyetle "yiğidi öldür, hakkını ver" ilişkisi içine herhalde girmeyeceğiz. Değerlerimizi öldürdükleri, halkın hakkını yedikleri yeter!

Onlar 1 Mayıs'a böyle hazırlanıyorlar. Yalanla, ikiyüzlülükle... Gazla, copla, panzerle... "Tatil yaptık, daha ne istiyorsunuz, gidin şurada kutlayın" diyebilirler... "Resmi bayram, biz de konuşacağız" diye dayatabilirler... "Hep beraber kutlayalım" önerisi yapabilir, hatta "bu çalışma bayramıdır" ayağıyla TÜSİAD'dan da temsilci isteyebilirler... Newroz'da yaptılar, bunda da yaparlar.

Bu çerçeveyi kabul etmeyenlere basarlar gazı, boyalı suyu...

Onlar öyle... Hazırlanıyorlar...

Bizim cephe ne yapıyor?

Yani, dünyanın hemen her yerinde olduğundan daha fazla önem verilen ve bir noktadan sonra belki de bu nedenle çok önemli halen gelen 1 Mayıs'ların Türkiye'deki sahipleri... İşçiler, emekten yana aydınlar, öğrenciler, sendikalar, sol partiler...

Yakındır, her kafadan bir ses çıkar. Öncesinde ortak bir değerlendirme yapma kültürü pek yerleşmemiştir. Bir basın açıklamasıyla duyurulur, "filanca emek örgütleri falanca yerde ortak kutlayacak, kararlıyız" diye. Sonra o emek örgütleri, yani sendika ve bazı demokratik kitle örgütlerinin kendi aralarındaki çekişmesi başlar, o yarı yolda bırakır, bir başkasının iç sorunları vardır, öteki karar veremez... Sol siyasi parti ve gruplar en fazla örgütlü oldukları ya da ilişkide bulundukları sendikayı takip etmeye çalışır... Günler geçer, belirsizlik sürer, iş giderek bir karmaşa halini alır... İşçi ve emekçilere 1 Mayıs aracılığıyla yaygın bir biçimde seslenmek, onları örgütlü mücadeleye çağırmak, siyasi talepler dile getirmek gibi "ayrıntılar" unutulur... Sen şurada, o burada toplanacak tartışması günler, haftalar alır...

Sonra... Ya anlamsız bir miting ya da... Gaz partisi!

Bu mudur? Onca siyasi parti, sendika, grup, demokratik kitle örgütünün elinden gelen bu kadar mı?

Yazık... Ve umarım 2009'da aynısını yaşamayız.

Her yıl tekrar ettiklerimizi bir kez daha buraya aktarmayı düşünmüyorum. Kısa ve net: 1 Mayıs AKP'ye karşı, kriz koşullarında kitlesel bir meydan okumaya dönüşecekse, bunun tek koşulu, tek bir 1 Mayıs'tır. Doğrusu da budur... "Tatil yüzsüzlüğü"ne kitlesel ve devrimci bir yanıt!

Yok, bu yine "biz kitlemizi taşıyamıyoruz" ya da "her yer 1 Mayıs alanı" gibi gerekçelerle geçiştirilip 30-40 ayrı yerde 1 Mayıs yapılacaksa, o zaman AKP'ye neden meydan okuyoruz?

Taksim? Bütün güçleri seferber edip, gazla, boyayla, suyla, kurşunla dağıtılamayacak bir kalabalıkla karşısına dikilinmeyecekse zorbaların, yaşamında ilk kez böyle bir gösteriye çekine çekine gelen genç bir işçiyi "tövbe, bir daha asla" duygusuna terk etmenin ne anlamı var?

Taksim'se Taksim! Ama ciddiye alarak. Ortak kararlarla. Güçleri birleştirerek.

Ya da başka bir yer... Çok büyük kalabalıklarla... Ortak kararlarla... Güçleri birleştirerek.

Esas olan, Türkiye işçi sınıfının ayağa kalkmaya başladığını göstermektir. Bunun "bir tek Taksim'de mümkün olduğu" düşüncesinde olanlar ellerini taşın altına sokup "bütün Türkiye İstanbul'a" demelidir. Öbür türlüsü... Kimse ciddiye almaz.

Öbür türlüsü... "Ortak karar"la gaz yemeye gelmenin ne anlamı var! Gazımızı kendi kararımızla yeriz. Gerekirse elbette...

[email protected]