Dünyasız bir kafa, kafasız bir dünya ve kafadaki dünya

Her okuduğumda, bir öncekini “erken okuma” olarak nitelendirdiğim Elias Canetti’nin Körleşmesi’ni* elime aldım bugünlerde. İlk defa okuyormuşçasına obsesif, nemrut, asosyal, kitaplardan başka her şeye sevgisiz Profesör Kien’i tekrar tanımaya çalıştım.

“Ucu iyice sivriltilmiş bir kurşun kalem çıkarıp, ilk boş sayfaya yazmaya koyuldu: 23 Eylül, saat 7.45. Mut Caddesi’nde karşıma çıkan biri, benden Mut Caddesi’nin nerede olduğunu sordu. Onu utandırmamak için sustum. Ama o, davranışıma aldırmaksızın aynı soruyu birkaç kez yineledi. Hali tavrı nazikti. Birdenbire caddenin adını gösteren tabelaya takıldı gözü. Budalalığını kavramıştı. Ama tası tarağı toplayıp derhal oradan uzaklaşacağı yerde -ki, ben onun yerinde olsaydım, tek saniye duraksamadan öyle yapardım- kendini ölçüsüz bir öfke nöbetinin pençesine bıraktı ve bana en kaba biçimde sövdü. Eğer onu korumaya kalkışmasaydım, kendimi bu üzücü sahneden kurtarmış olacaktım. İmdi hangimiz daha budala sayılırız?”

Kitabın ilk bölümü “Dünyasız Bir Kafa”, tüm dünyasını kafasının içinde taşıyan Profesör Kien’i tanıtır. Aslında çok da uzağımızda değildir okuduklarımız. Kien, kendince bir sebeple sadece kitaplarını önemser. Yine kitabın ilk bölümünde, belki de hayatında ilk kez kitap okumaya meraklı bir çocuğa ilgi gösterir ve evine davet eder. Sonra da pişman olur yaptığına ve eve gelen çocuğu hizmetçisine kovdurur.

Körleşme böyle başlar Canetti’nin romanında. Kien, bilinçli olarak, kitapları dışında her şeye karşı körleşmeyi seçmiştir.

"Kien yemekleri hep çalışma masasında yer, yerken de kafasının içi hep düşüncelerle dolu olurdu. Çoğu kez sorsalar ağzında ne olduğunu söyleyemezdi. Bilinç gerçekten değer taşıyan düşünceler için saklanmalıydı Kien'e göre. Düşünceleri besleyen bilinçti. Ve düşünceler bilinci gereksinirdi. Bilinçten yoksun düşüncenin varolabileceği tasarlanamazdı. Çiğnemek ve sindirmek, kendiliğinden olup biten şeylerdi."

Kitabın ikinci bölümü “Kafasız Bir Dünya”, mecburiyetten sosyal çevreye katılan Kien’in düşüncelerinin somutlanmasıdır çünkü dışarısı, kötülüğün ve çıkar savaşlarının somut olarak yaşandığı yegâne mecradır.

Üçüncü bölüm “Kafadaki Dünya”da, Kien’in bilinç akışını, onu adım adım deliliğe götüren olayları anlatan kardeş Georges devreye girer…

***

Ne alaka diyeceksinizdir ama Cannetti’nin Körleşme’si ve Profesör Kien’in bana başka şeyleri de hatırlattığını belirtmek zorunda hissediyorum. Örneğin, iktidarın (AKP) söylemlerinde çoğu kez karşımıza çıkan “kendisinden olmayan herkesi düşman görme, ötekileştirme” çabasının somutlanmasını, başat olarak kültürü ve aydınlanmayı düşman görmesini, “din” takıntısını kendisine “Allaaah kralsın” diyen Selahi isimli bir çocuğa ilgi gösterip makamında misafir ederken, ücretsiz eğitim isteyen çocukları zindanlarda çürütmesini kafasız bir dünya yaratımında öncülük yapan “dışişleri” vasıtasıyla, o sosyal çevrenin dışında kalmayıp, belki Kien gibi yokluktan değil ama bir anlamda mecburiyetten, varlığının pekiştirdiği piyonluktan ileri gelmesini…

Başbakan ya da bakanları elbette bir “Kien” olamazlar. Onlar “Kien”dar değil, dindar bir halkın rüyasıyla yatıyorlar. Rüyalarında, takıntılı oldukları her şeyi silip süpüren bir yangın görüp de yataklarından sıçrarlar mı bilemem ama değer verdikleri ne varsa yanıp kül olurken kahkaha atacak milyonlarca insan olacağını düşünüyorum.

Kör olacağına intihar etmeyi yeğleyen Profesör Kien, tek başına kalsa bile, nefret söylemleriyle gözlerini kör eden cahiliye döneminin üstündedir. O, fildişi kulesinde de olsa tozlanmaması için kitaplarını korur bazıları da sayfaları eprimiş, modası geçmiş, küf tutmuş kitapları referans aldığını zanneder ama bahsettikleri kitabı bir kere bile okumamıştır.

Dünyasız bir kafa taşıyanlar, kafasız bir dünya tahayyül edebilirler ama insanlığın kafasındaki dünya bambaşka olabilir. Bunu hiç hesaba katmazlar. Oysa her şey bir kibrite bakar…

[email protected]