Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Çıkabilir mi? Biz izin vermezsek çıkamaz. Şu an Türkiye’de direniş hattı Cumhuriyet ve seçme hakkıdır. Bu direnişin arkasında “renkli devrim” görenler en az günlerdir Brüksel ne diyecek diye boynu tutulanlar kadar ahmaktır.
Zor günler
Engin Solakoğlu
Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Buradan çıkabilir mi? Çıkabilir. Akepe iktidarı ülke içinde giderek daralan bir azınlığın desteğine sahipken dışarıda durum öyle değil. Trump yönetiminin ABD “sen benim sırtımı kaşı ben de seninkini” politikasını uygulamak konusunda hiçbir kısıtı yok.
İki yönetim arasında bir süredir devam eden zemin yoklamaların somut bir sonuca doğru ilerlediğini bu hafta öğrendik. Frenkçe söylersek CAATSA yaptırımlarının hafifletilmesi, Türkçe konuşursak Türkiye’nin yeniden F-35 programına geri alınması ve “rektifiye” F-16 uçakları satışının gerçekleşmesi. Bunlar bedava değil elbette. Silahlara ödenecek bedeli çok aşacak siyasi ve diplomatik bedeller karşımızda duruyor.
ABD tarafının açıklamalarına bakılırsa Akepe’nin karşısına konan ilk somut talep S-400 bataryalarına dair. “Neslin deden, ceddin baban” nidalarıyla alınan ve halka Akepe’nin kurgusal anti-emperyalizminin nişanesi olarak pazarlanan hava savunma sistemi buharlaştırılacak. Bunda bir yenilik yok. ABD öteden beri bu “kötü örnek” ortadan kalksın, kendi av sahasında avlanmaya kalkışacak yabancı avcılara da ibret olsun istiyor. Trump ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesine dair haberlerde beni şaşırtan S-400 bataryalarının Türkiye’deki bir ABD üssüne teslim edilmesi olasılığına dair kısım oldu. Üstelik bu unsuru iktidarın operasyon hesaplarında da gördüğüm için güçlü bir olasılıktan söz ediyor olabiliriz.
Burayı biraz açalım. ABD’nin hem siyasi hem ticari gerekçelerle istemediği bir silah alımı yaptınız. Aldığınız silahın teknik özellikleri, yararı filan ayrı bir hikâye. Yalnız şu kadarını biliyorum. 2 bataryalı bir hava savunma sisteminin 780 bin km2’lik bir ülkeyi koruması mümkün değil. Bırakın ülkenin tamamını, hava üslerinizin ve stratejik varlıklarınızı koruması da imkânsız. Ama oldu bir kere. Alım yapıldı. Sebeplenenler sebeplendi. Güzel. Bunun kullanılamayacağı zaten belliydi. Bu kez de siyasi pazarlık konusu olarak kullandınız. O da makul sayılabilir asimetrik ilişkilerde. Sonuçta pazarlığı yaptığınız güç sizi iktidara taşımış. Siz besleyen eli ısıracak değilsiniz her halde. Bu silah sistemini aldığınız ülkeye iade edebilirsiniz. Kabul etmezse de kendi deponuza kaldırabilir ya da Rusya’yı da ikna ederseniz silah piyasası bakımından daha liberal görünen bir “dost” ülkeye gönderebilirsiniz. Fakat Rusya’dan aldığınız bir silahı ABD’ye teslim etmek nedir? Hadi çok çaresizdiniz, koltuk altınızdan kayıyordu ona da razı oldunuz diyelim. O silahı kendi topraklarınızı işgal etmiş bulunan bir ABD üssüne teslim etmek ne anlam taşır? Bu, aksini iddia etmenize, dünya liderliği iddianıza, muhayyel imparatorluk ve fetih palavralarınıza karşın kendi topraklarınızda egemen olmadığınız üsler bulunduğunun ve hiyerarşik konumunuzun düşüklüğünün itirafıdır.
Biz böyle bir teslimiyetçiliği tarihimizde ilk kez görmüyoruz. Koltuk veya taht korumak uğruna böyle bir tavize razı olmak, ikinci Mondros mütarekesidir. Şaşırtıcı değil. Bağımsızlıktan nasipsizlik, ülke yerine koltuk tercihi şu andaki yönetimde bulunan siyasi geleneğin fıtratında mevcuttur.
Mondros mütarekesi ile benzerlik burada biter. Önümüzde şekillenen pazarlık süreci salt yabancı bir iradenin boyunduruğunu kabullenmekten ibaret değildir. Aynı zamanda halkının canını o iradenin çıkarlarına kurban edebilme taahhüdüdür. ABD nerede olmanı istiyorsa orada bulunmanın, ABD-İsrail planlarının sadık bendesi olmanın ilânıdır.
Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Buradan çıkabilir mi? Çıkabilir. Avrupa Birliği’nden gelen sözde tepkilerin hiçbir ciddiyeti ve zorlayıcılığı yoktur. Esasen Avrupa sisteminin elinde siyaseten etkili olabilecek tek bir enstrüman bulunmaktadır. O da Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'dir (AİHM). Çok karıştırıldığı için tekrarlayalım. Avrupa Konseyi’nin ve AİHM’in Avrupa Birliği ile organik bir bağlantısı yoktur. Bununla birlikte Konsey ülkesi ülkelerinin çoğunluğunun AB üyesi olmasından ötürü arada bir etkileşim mevcuttur. Rusya’yı tek kalemde Konsey üyeliğinden çıkartıveren Avrupa “aklı”nın Türkiye’de on yıllardır süren hukuksuzluğa, AİHM kararlarıyla dalga geçilmesine sesini çıkartmaması, Konsey’in ihraç mekanizmasını işletmemesi Akepe’nin Avrupa’da da arkasını sağlam bir kazığa oturttuğunu göstermektedir. O kazığın üstünde Gümrük Birliği ve Geri Kabul anlaşmaları yazılıdır. Hatta şimdi o kazığın üstüne “savunma işbirliği” ibaresini de kondurmak için hazırlıklar sürdürülmektedir. Avrupa sermayesi ve o sermayenin kontrol ettiği iktidarlar Akepe’den bu yüzden memnundur. Akepe’nin yerini alabilecek herhangi bir burjuva iktidarının dahi en azından aylar sürebilecek yeni bir pazarlık süreci başlatabileceğinden kaygı duyduğu için Türkiye’de değişim istememektedir. İkinci Mondros mütarekesini ve benzerlerin göz kırpmadan imzalayabilecek bir siyasi yapı Avrupa sermayesinin “yüksek” çıkarları bakımından tercih sebebidir. “Düvel-i Muazzama”ya boyun eğmek Hürriyet ve İtilaf Fırkasının takipçilerinin fıtratında mevcuttur.
Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Buradan çıkabilir mi? Çıkabilir. Biraz önce Merkez Bankası’nın pazartesi günü yabancı finans kuruluşlarıyla toplanacağı haberi geldi. Uluslararası finans çevreleri Akepe’den memnundur. Akepe sayesinde ülke onyıllardır kaz gibi yolunmaktadır. Birçok iktisat hocasının yinelediği gibi, kısa vadeli para girişlerine sağlanan yüksek gelir mali sermayeyi mutlu etmektedir. Bunların gak guguk hak hukuk derdi yoktur. Vurup kaçarlar. Kimilerinin ileri sürdüğü gibi istikrarsızlıktan da şikâyet etmezler. Aksine bu gibi her kriz vurup kaçmak için yeni bir fırsat yaratır. Kokuyu alır kaçarlar, tavizi alır dönerler. Merkez Bankası’nın toplantısı emekçi halkın ekmeğinden kesilerek yaratılacak yeni tavizlerin, daha da ağırlaşacak yoksulluğumuzun habercisidir. Düyun-u Umumiye’ye boyun eğmek “Ulu Hakan”n takipçilerinin fıtratında mevcuttur.
Akepe rejimi zor günler yaşıyor. Buradan çıkabilir mi? İktidar değişim dinamiklerini uluslararası aktörlere teslim ederseniz, ABD ne diyor, Avrupa ne diyor, sermaye ne diyor diye ağzınızı açarsanız çıkabilir. Medusa’nın Salı belgeselinde mahduma anlatılır gibi anlatıldığı üzere Akepe bize bu üçlünün ve ülkedeki uzantılarının armağanıdır. Getiren götürür denebilir ama getirenin götürmesi için sağlam bir rahatsızlık gereklidir. O da şu anda ortalıkta görünmemektedir.
Kimilerinin hâlâ ahmakça bel bağladıkları çevrelerin Türkiye’yi oturtmuş oldukları çerçeve bellidir. Türkiye emekçisi aç karnına üretecek, çocukları emperyalizmin cephelerine sürülecek ve sermayenin kasaları dolmaya devam edecektir. Türkiye halkının, eşitlik, özgürlük, insan gibi yaşamak gibi asgari taleplerinin bu çevrelerin gözünde hiçbir değeri yoktur. Tümüyle çarpık ve “kültürcü” bir bakışla Türkiye’nin böyle bir kara düzeni hak ettiği inancındadırlar. Gözlerindeki Türkiye Mondros ve Sevr’dir. Onlara göre, Lozan, Montrö ve Türkiye Cumhuriyeti, devrimleriyle ve yarattığı toplum modeliyle tarihin bir yol kazasıdır ve düzeltilmelidir.
Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Çıkabilir mi? Biz izin vermezsek çıkamaz. Şu an Türkiye’de direniş hattı Cumhuriyet ve seçme hakkıdır. Bu direnişin arkasında “renkli devrim” görenler en az günlerdir Brüksel ne diyecek diye boynu tutulanlar kadar ahmaktır. Türkiye’nin “renkli devrimi” 2002 yılında gerçekleşmiştir. Türkiye halkı şimdi Cumhuriyetini geri almak için harekete geçmiştir. Ne iktidar ne muhalefet tarafından durdurulamaz. Durdurulamamalıdır. Halkın talebi sonuna kadar haklı, hayat kadar meşrudur. Bu halk Mondros’u imzalayanlara, Duyun-u Umumiye’yi kuranlara, işgal subayları karşısında temenna edenlere boyun eğmediği gibi, onların uzantılarına da boyun eğmez.
Cam kürem yok. Bu işin sonu ne olur diye soranlara verilecek peşin bir yanıtım da. Üniversitelerde süresiz boykot belirleyici bir etki yaratmayabilir. Genel grev çağrıları Türkiye’deki sendikacılığın içinde bulunduğu sefalet yüzünden şimdilik yanıtsız kalabilir. Ölçüsüz, vicdansız kolluk şiddeti sokağı bir süre sonra yıldırabilir.
Bir tek şunu söyleyebilirim. Benim dün gece Saraçhane’de, partimle ve çark çekicin altında yürüdüğüm dönüş güzergahında ve gecenin birinde tıklım tıklım Marmaray vagonlarında gördüğüm halk bu deli gömleğine ilanihaye razı olmaz. Ama bugün ama yarın ama üç ay sonra o gömleği paralar ve kendisini küçümseyenlerden hesap sorar.
Akepe iktidarı zor günler yaşıyor. Çıkabilir mi? Çıkabilir ama ileride daha zor günler yaşamak üzere...