Direniş sadece bir hak değil aynı zamanda insani bir tepkidir. Ne kadar bastırırsanız bastırın, bir şekilde yolunu çizer. Doğru zaman ve zeminde örgütlenirse halkların direnişi planı bozar.
Soykırımın dönüşümü mü?
Engin Solakoğlu
İsrail'in Filistin halkına karşı başlattığı imha savaşı 470 günü doldurdu. Bu yazıyı yazmak için bilgisayar başına oturduğum saatlerde iki taraf arasında geçici bir ateşkesin başlaması bekleniyordu.
İşe anlaşmanın içeriğinde ne olduğuna bakmakla başlayalım. Varılan ateşkes anlaşmasının birinci aşaması 6 hafta içerisinde 33 İsrailli rehinenin 1997 Filistinli tutsakla değişimini öngörüyor. İkinci aşamada Gazze'nin İsrail tarafından işgaline son verilmesi yer alıyor. Üçüncü aşamada ise geri kalan rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin yeniden imarı bulunuyor. Anlaşmanın tam metnini görmek mümkün olmadı ama BM uzmanlarının verdiği bilgiye göre içerik bundan sekiz ay önce varılan anlaşmayla aynı. O halde neden şimdi sorusu da sorulmalı. Yanıtı basit. Trump yönetimi öyle istediği için. Bunu açacağız.
Katar, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri'nin iki taraf arasında yürüttüğü müzakereler sonucunda ortaya çıkan bu anlaşma her gün bombalanan ve katledilen Filistin halkına elbette nefes aldıracaktır. Keza İsrail tarafından engellenen insani yardımların bölgeye girişine olanak sağladığı gibi, Siyonist rejimin yürüttüğü imha politikasına mal taşıyanlara “bakın şu kadar insani yardım gönderdik” makamından böbürlenmek fırsatı da verecektir. Dolayısıyla silahların bir süre için dahi olsa susması iyidir ama tek başına yeterli midir? Daha ayrıntılı şekilde sorarsak, bu anlaşmadan Filistin ve bölge halkları için parlak bir gelecek çıkabilir mi?
Sırayla gidelim. Elbette İsrail’in bu anlaşmaya uyacağının garantisi yok. Tel Aviv’den yükselen sesler bu yönde pek umut vermiyor. İsrail kabinesinin insanlıktan en yoksun üyelerinden Maliye Bakanı Smotrich ile Güvenlik Bakanı Ben Gvir, Netanyahu’dan ateşkesin İsrail’in Gazze’yi “dönüştürme” planlarından geri dönüş anlamına gelmediği yolunda güvence aldıklarını söylüyorlar. Smotrich “Gazze’nin yaşanamaz bir yer hale geldiğini ve bundan sonra da öyle kalacağını” söylemekte beis görmüyor. Netanyahu ise kâh kabine üyelerinin itirazını ve koalisyon dengelerini, kâh bir takım eften püften bahaneleri kullanarak ipe un sermeye kalkıştı ve bu arada Gazze’deki katliama son dakikaya kadar devam etti. Ateşkes anlaşmasına varıldığının açıklanmasından bu yana yarısından fazlası kadın ve çocuk olmak üzere yüzden fazla Filistinli öldürüldü. Birinci aşama aşılsa dahi ikinci aşama yani İsrail’in Gazze’deki işgalini bütünüyle sonlandırması ihtimali düşük görünüyor. Özellikle Mısır sınırındaki Philadelphia koridorundan çekilme konusu uzun pazarlıklara sahne olmaya aday.
İsrail’in yan çizme niyeti gerçek de olsa Trump yarın göreve başladıktan sonra Netanyahu üzerindeki baskıyı arttıracak ve İsrail Başbakanının çıkış/kaçış yollarını kapatacaktır. Sonuç olarak İsrail önünde sonunda Trump yönetiminin Ortadoğu için kurduğu oyuna dahil olacaktır. Tel Aviv için başka bir seçenek mevcut değildir. Nitekim ateşkes anlaşmasının üç saatlik bir gecikmenin ardından yürürlüğe girdiği haberleri geldi. Buna uygun olarak Hamas bugün akşam saatlerinde 3 rehineyi serbest bırakacağını duyurdu bile.
Netanyahu’nun durumu zor. Şimdi bir çok kentimizde yaşanan bir süreç geliyor aklıma İsrail’in soykırımcı ve hırsız Başbakanını düşünürken. Kentsel dönüşüm diyorlar. Binalar yıkılıyor, yerine yenileri yapılıyor. Bir binayı kafanıza göre yıkamıyorsunuz. Bunun için bir yıkım müteahhidi gerekiyor. Parasını alıp yıkıyor. Ne var ki yeni binayı o yapamıyor. Bu defa da bir inşaat müteahhidi gerekiyor. O da parasını alıp “yuvanızı” yapıyor.
Hırsız Bünyamin Ortadoğu’da bir yıkım müteahhidi gibi çalıştı. ABD’nin sağladığı silah ve parayla Gazze’yi dümdüz etti. Fırsattan istifade Batı Şeria’da yağma ve talanı artırdığı gibi Abbas yönetimini de iyice köleleştirdi. Cihatçı çeteler ve destekçileri eliyle bölgede ABD ve İsrail çıkarlarının önündeki tek devleti, Suriye’yi yıktı. Lübnan’a saldırıp, iç dengeleri eni konu değiştiren bir süreç başlattı. Bir başka deyişle, İsrail’i yenilgiye uğratabilen tek askeri gücün sahibi Hizbullah’ı, Lübnan’a odaklanmaya mecbur etti. En önemlisi İran’ı fiilen oyun dışı bıraktı. Deyim yerindeyse ABD’nin Ortadoğu’da arzu ettiği yıkımı gerçekleştirdi ve araziyi inşaata hazır hale getirdi.
Şimdi yeni bir yapı kurmak için bir inşaat müteahhidi gerekiyor ve Netanyahu bu iş için doğru kişi olmayabilir. Trump’ın esas faaliyet alanının inşaat olduğunu da hesaba katarsanız bu işe daha uygun bir kişi arayacağını ve bulabileceğini kolaylıkla tahmin edebilirsiniz. Bir kere, Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımdan sonra ne kadar kişiliksiz, ABD’nin himmetine muhtaç ve emperyalizmle uyumlu olurlarsa olsunlar, bölge liderlerinin Netanyahu’nun elini sıkabilmeleri, saraylarında ağırlayabilmeleri ve bandolu, süvarili, kostümlü karşılamalar düzenlemeleri kolay olmaz. O yüzden elinin kanı daha iyi gizlenebilecek bir İsrailli lidere, daha kabul edilebilir ya da ettirilebilir bir İsrail’e ihtiyaç var. Hele bir de “az buçuk solcu, liberal” filan olursa tadından yenmez. CNN, VoA, BBC, Deutsche Welle ve France 24’ün eli armut toplayacak değil ya, “Ortadoğu’ya medeniyet taşıyan İsrail” imajına kolaylıkla geri dönebiliriz. Soykırım ortadan kalkmaz ama dönüştürülmüş olur.
Herkes biliyor ki, Trump Ortadoğu’da silahlardan çok paranın konuştuğu bir düzen kurmanın peşinde. Suudi Arabistan başta olmak üzere bütün Arap ülkelerinin İsrail’le ticari ve siyasi ilişkiler kurduğu bir bölge istiyor. O tasarımda bir Filistin de olacak. Bunun için Gazze’nin bir şekilde Batı Şeria’laşması, Hamas’ın ve diğer direniş unsurlarının da Abbas’laştırılması gerekiyor. Sinwar’ın öldürülmesinden sonra Hamas’ın İran’dan uzaklaşarak, Körfez monarşileri ve Türkiye’ye yaklaştırılması mukadderdi. Ateşkes aynı zamanda bu hedefe ulaşıldığının bir kanıtı olarak da yorumlanabilir. Bu arada Lübnan’ın Suudi parasıyla ehlileştirilmesi, Suriye’nin “Lübnanlaştırılması”, Irak’ın da “İransızlaştırılması” gündemde olacaktır. Ondan sonra gelsin Körfez parası, kurulsun ulaştırma koridorları ve birbirine eklensin çeşit çeşit boru hatları! Yeniden imar, bolca inşaat derken ABD’nin bölgedeki yancılarının sermaye sınıflarına da açılsın yeni iş, daha doğrusu emek sömürüsü alanları...
Buradan Ortadoğu halkları için hayırlı bir sonuç çıkmayacağını tahmin etmek için falcı olmak gerekmez.
Peki bu plan işler mi, Trump’un arzu ettiği bölge tasarımı hayata geçer mi? İşte o daha zor. Birbiriyle ilintili oldukları kadar farklı hareket etme eğilimi de bulunan çok sayıda aktörün öncelikleri ve davranışları ABD tarafından nasıl ve ne kadar uyumlaştırılabilecek göreceğiz. Kan dökme ve genişleme güdüsünü içselleştirmiş bir İsrail’in diplomasi yoluyla yetinen bir devlet haline getirilmesi başlı başına bir mesele olacaktır. ABD her zaman yaptığı gibi Trump döneminde de İsrail’in savaş ihtiyacını bir ölçüde gidermesine göz kapayabilir. Bununla birlikte Trump düzeninde Ortadoğu’da ateşlenen her silah esas planının gerçekleştirilmesini güçleştirme ve geciktirme tehlikesini de beraberinde getirecektir. Planı uygulamak isteyenlerin karşılaşacakları bir diğer güçlük ise bu plana maruz kalacak halkların direnç göstermeleri olabilir. Filistinliler başta olmak üzere, bölge halkları Ortadoğu’nun bu dönüşümünden zarar görecekleri bilinciyle direnişlerini farklı şekillerde sürdürebilirler. Örneğin ortada on binlerce ölü varken Filistinli gençlerin Abbas yönetimindeki Batı Şeria’daki gibi köleleştirilmiş bir düzende ikinci sınıf insan gibi yaşamaya itiraz geliştirmemeleri beklenemez.
Direniş sadece bir hak değil aynı zamanda insani bir tepkidir. Ne kadar bastırırsanız bastırın, bir şekilde yolunu çizer. Doğru zaman ve zeminde örgütlenirse halkların direnişi bu planı da benzerlerini de bozar.