Şimdi, o savaşların sebebi olan adamları, belgeseller aracılığıyla çocuklarınıza sevimli adamlar olarak tanıtıyorlar. Bu propagandayı tüketmeye ve çocuklarınıza izletmeye devam edecek misiniz?
George Bush artık savaş suçlusu değil
Çağdaş Gökbel
Propaganda: Tarihi yeniden yazma ya da inşa etme sürecidir. Selçuk Bayraktar’ın bana açmış olduğu davanın temelinde bir gazeteci olarak, bu yeniden inşa etme sürecine sert itirazda bulunmam yatmaktadır.1
1,2 milyar dolarlık servetin, ‘zorba cumhuriyet rejiminin baskı ve engellemelerine’ rağmen gerçekleşebildiğine inanmamızı istiyorlar. Belgesel tadında işler bu yüzden hazırlanıyor ve kitlelerle paylaşılıyor. Türkiye’nin kuruluşunda savaş uçakları yapılmamış ve kamunun neredeyse yüzyıllık birikimi, aklı ve arşivi hiç paylaşılmamış gibi davranılıyor. Kamunun aklı, bütçesi ve arşivi olmasaydı SİHA mucizesi dedikleri şeyin gerçekleşmesi mümkün değildi.
Türkiye, savunma sanayisini bekleyen bir diğer tehlike ise ‘tekelleşme’. Sermayenin, kamuyu savunma sanayisinin dışına doğru itmesi ülke güvenliğine bir katkı mı, yoksa büyük bir felaketin habercisi mi bunu okurların takdirine bırakıyorum.
Bu giriş yazısı, aslında burada yazacaklarımın odak noktasından uzak bir mesele değil. Etkili bir soğuk savaş silahı olarak kullanılan, George Orwell’ın 1984 kitabı tarihin bir cilvesi olarak günümüzde kapitalizmi anlatmak açısından oldukça işlevselmiş gibi görünüyor. ‘Kişi, kendinden bilir işi’ özlü sözünde olduğu gibi Sovyetler Birliğine yönelik yapılan tüm suçlamaların bugün kapitalizmde bir karşılığı olduğunu görüyoruz. Kitlelerin kafası allak bullak ve kitleler yoğun bir propaganda ve enformasyon bombardımanı altında. Dün düşman (terörist) olan bugün Suriye’de olduğu gibi meşru yönetim olarak karşımıza çıkabiliyor. Terör listeleri güncelleniyor, vakti zamanında IŞİD’in en etkili elemanı olan Golani kravatlı demokrat olarak yeni imajına sıkı sıkıya sarılıyor.
Benzer bir yeniden yaratma mucizesi, belgeseller aracılığıyla George W. Bush için gerçekleştiriliyor. ‘Churchill Savaşta’ (Churchill at War), 2024 yılının en dikkat çekici belgesellerinden biri. Amerikan devletinin propaganda aygıtı olan Netflix’in bence bu yıl gerçekleştirdiği en başarılı propaganda çalışması. Peki, tarihe damgasını vurmuş olan bu büyük İngiliz’i kimler anlatıyor? Tarihçiler, akademisyenler ve alanında büyük işler başarmış insanlar mı? Elbette aralara buna benzer kişiler sıkıştırılmış ancak başroldeki kişiler başka. Belgeselin esas anlatıcıları: Boris Johnson, David Lammy (İngiltere Dışişleri Bakanı), General David Petraeus (bir dönem CİA başkanlığı da yaptı) ve eski ABD başkanı, savaş suçlusu George W. Bush. Belgesel, tarihin yeniden inşası konusunda ibretlik bir örnek sunuyor; ancak sadece Winston Churchill için değil. İngiltere’nin en büyük kahramanlardan biri olarak kabul edilen Churchill’i, eski bir savaş suçlusu George W. Bush’un ağzından dinlemek hafızasını kaybetmeyen her insan için mide bulandırıcı. Irak ve Afganistan’daki çocukların ölümüne ve bu ülkelerin belki de yüzlerce yıl toparlanamayacak olmasına neden olan ve Iraklı bir gazetecinin ayakkabılı direnişinden son anda kurtulan, Hugo Chávez için şeytanın yeryüzündeki sureti olan adam karşımıza tonton yaşlı bir dede olarak çıkartılıyor. Bilge dede, çocukların acımasız katili Bush, ekranlarda Churchill anlatıyor.
Belgeselin tek facia boyutu bu değil elbette. İkinci dünya savaşı Winston Churchill için bir talih kuşu oldu. İnsan kanı ve cesetleri üzerine yükselen bu talih kuşu, bir başka savaş suçlusu ve sömürgecilik idealine sapkınca bağlı Churchill’i kahraman yaptı. Oysa İrlandalı tarihçiler, onu hayırla anmıyor. Adanın faşistçe bir despotlukla, İngiliz milliyetçiliği potasında eritilmesinin bir sembolü Winston Churchill. İkinci dünya savaşında Nazilere karşı oynadığı inatçı rol ve İngiliz aristokrasisinin Nazilerle iş birliği halindeki kollarıyla verdiği mücadeleyi bir kenara bırakırsak, dünya halkları için dev bir faciadır Churchill. Nazilere karşı bu derece sert tutum takınmasında Hitler ile beklenen buluşmada etkisiz bir politikacı olarak görülerek ekilmesi ne kadar etkili oldu, bunu elbette tarihçiler tartışmalı. Peki, Türkiye’deki tarihçiler bu konu hakkında ne düşünüyor? Tarihin bu veçhesindeki sessizlik beni korkutuyor. AKP iktidarının yarattığı ulusal aşınma, artık geri dönülemez noktaya yaklaştığımızı işaret ediyor. Türkiye, ulusal bilincini ve anti emperyalist mücadele geçmişini unutuyor. Winston Churchill’in II. Dünya Savaşı'nda oynadığı rol, onu kahraman yapmaya yetmemeli. Zaten Netflix belgeselinin ana derdi de bu! Kahramanımıza ve onun heykellerine dokunmayın. Çünkü İngiltere’de yapılan sömürgecilik karşıtı eylemler doğrudan Winston Churchill heykellerini de hedef almıştı.2 O, faşizmi yenen ve SSCB’ye karşı demokratik rejimlerin korunmasını sağlayan büyük bir kahramandı. Tam bu noktada İrlandalı bakış açısı Winston Churchill için ne söylüyor? Bu sorunun cevabını tarihçi arkadaşım Manus Lenihan veriyor:
“İlk olarak, onun adını İngiltere'nin Nazi Almanyası'na karşı verdiği savaşta duymuştum, yani meydan okuyan, ileri görüşlü ve kahramanca göründüğü bir bağlamda. Ancak daha sonra, İrlanda tarihi bağlamında görüldüğünde, bu imaja aykırı çok şey öğrendim. O, özünde şovenist ve emperyalistti, İrlanda'nın bağımsızlığına karşı sert bir şekilde mücadele ediyordu. Black and Tans3 olarak bilinen paramiliter terör örgütünden sorumluydu. Anglo-İrlanda antlaşma müzakereleri sırasında son derece inatçıydı ve İrlanda'yı 1922-1923 İç Savaşı'na ittiğini iddia edebilirim.
İkinci Dünya Savaşı sırasında tekrar İrlanda'yı işgal etmekle tehdit etti. İrlanda halkının kendi kaderini tayin hakkının kararlı bir düşmanıydı. İrlanda'nın ötesinde, Gelibolu çıkartması gibi felaketlerden sorumluydu (birçok İrlandalının, Türk, Avustralyalı ve İngiliz askerle birlikte koca bir hiç uğruna hayatını kaybettiği savaş). Ayrıca Rusya'daki Beyaz Muhafızların ateşli bir destekçisiydi ve Sovyetler Birliğinin daha kuruluş aşamasında milyonlarca yurttaşının açlık ve hastalıktan ölmesine neden olan bir İç Savaş'a sürüklenmesinde önemli bir rol aldı. Afrika, Asya ve Orta Doğu halklarına ve Avustralyalı yerlilere karşı aşırı ırkçıydı. Irak'taki asi kabilelerin bombalanması gibi birçok terör kampanyasını destekledi.
İngiliz yönetici sınıfındaki birçok kişinin aksine Hitler'i yatıştırmayı desteklememesi onun için bir artıydı. Örneğin: 1919'daki Amritsar4 katliamını kınayarak ileri görüşlü ve esnek davrandı. Ancak benim görüşüme göre, bu davalar ilkeli olmaktan çok stratejikti; çünkü başka yerlerde faşizme hayranlık duyduğunu ve Hindistan'da sivillerin öldürülmesini desteklediğini ifade etti. Sonuç olarak, o bir Muhafazakar ve varlığının en derin noktasında bir emperyalistti”.5
Sovyetleri kişi kültü ve putlaştırmayla suçlayanların zavallılığını izliyoruz aslında. Churchill’in yüreğindeki en büyük acı, Çanakkale deniz savaşının ve Gelibolu çıkarmasının başarısız olmasıydı. Gelibolu’da yarımadaya zorla getirilen 4 bin İrlandalı genç, diğer sömürgelerden getirilen halklarla birlikte çamurlu toprağa karıştı. İrlanda halkı, Çanakkale’nin acılarıyla isyan bayrağını açtı; 1916’daki Paskalya Ayaklanması ve açıklanan cumhuriyet bildirisi kanlı bir müdahaleyle yırtıldı. James Connolly (İrlandaca: Séamas Ó Conghaile), ağır yaralı ele geçirildi ve acılar içerisinde infaz sandalyesine oturtularak kraliyet birlikleri tarafından idam edildi.
İşte kahramanlarımızın hikayesi: işgalci, zorba ve katil. Anadolu’yu İngilizlerin bir sömürge devletine çeviremeyen ve barbar Anadolu halkını kendi kölesi yapamayan Winston Churchill, bu acıyı unutamamış ve iyice alkole gömülmüş gibi görünüyor. Churchill, zekasının tek marifeti bu değildi. Daha Berlin, kendi müttefiki SSCB tarafından faşistlerin elinden yeni kurtarılmışken komutanlarına kızıl orduya karşı imkânsız operasyon planları hazırlamasını emretti. En büyük korkusu olan komünizmi artık burnunun ucunda görüyor ve uykusuz geceler geçiriyordu. Fulton, Missouri’deki Westminister kolejinde yaptığı ‘Demir Perde’ konuşması, soğuk savaşı başlatmak için ihtiyaç duyulan cesareti ABD’li ortaklarına vermesinde büyük başarı sağlamıştır.6 Amerikalılar tarafından bile salak ve korkak olarak nitelendirilen Harry S. Truman, bu konuşmadan büyük dersler çıkarmış ve gereken cesareti toplamıştır. Bu konuşmadan en çok etkilenenlerden biri, ayran budalası edebiyat severlerin biricik idollerinden şair TS. Eliot’tur. Soğuk savaş döneminin kültürel ve ideolojik mücadele alanının en etkin isimlerinden biri olan Eliot, sadece şiir yazmakla kalmamış, siyaseti doğrudan etkilemiştir. Bir başka yazının konusu olsa da Eliot’un AB projesinin köklerini atan ve bu projenin fikir babalarından biri olduğu söylenebilir. Tüm bunlar şairlerin aşık birer romantik olmadığı ve ideolojik birer silah olarak güçlü ve etkin olabileceklerini gösteren önemli işaretlerdir.
İşte modern dünyanın kahramanları bunlardır. Sosyalizmin yok edilmesinde ve dünyanın bugün hızla vahşi kapitalizme doğru yol almasında etkin rol oynayan kahramanlarımız. Neyle ve hangi araçlarla kültürlendiğimiz çok önemli. Çocuklarınız bu belgeselleri izlediğinde kimleri kahraman ve masum olarak görecek? George W. Bush’un, Irak’ta işlediği savaş suçlarını sizler anlatmazsanız kim anlatacak? Netflix mi? Yukarıdaki fotoğraf karesine baktığınızda ne hissediyorsunuz? Yine bir Netflix belgeseli olan ‘Okyanuslarımız (Our Oceans)’ belgeselini kim seslendiriyor? Barack Obama. Peki, Obama kim? Recep Tayyip Erdoğan’ın kürsüden ‘ÖSO’yu birlikte kurmadık mı?’ diye seslendiği eski ABD başkanı.7 Suriye savaşının finansörü ve adına devrim dedikleri kan banyosunun en önemli sorumlularından biri. İşte o adam, şimdi karşımıza okyanuslar ve doğa için endişeli bir adam rolünde çıkıyor. Bu konuda sorumluluk almaya devam ederse bir kahraman olması işten bile değil. Doğanın yıkımında endüstriyel üretim kadar, savaşlar da etkin bir rol oynuyor. Hatta savaşlar sadece insanların ölümünden değil, diğer tüm canlıların bitkilerin, toprağın ve hayvanların ölümünden sorumlu. Doğayı savaşlardan daha fazla yok eden bir şey yok. Şimdi, o savaşların sebebi olan adamları, belgeseller aracılığıyla çocuklarınıza sevimli adamlar olarak tanıtıyorlar. Bu propagandayı tüketmeye ve çocuklarınıza izletmeye devam edecek misiniz?
- 1‘Selçuk Bayraktar ve ailesi yargıyı nasıl ifade özgürlüğüne karşı baskı aracı olarak kullanıyor?’ https://haber.sol.org.tr/haber/selcuk-bayraktar-ve-ailesi-yargiyi-nasil-ifade-ozgurlugune-karsi-baski-araci-olarak?fbclid=IwZXh0bgNhZW0CMTEAAR0NkCgpo-y1DtQoNxNO-0mVQWaKvyPILlaofsPZVhT0vHyeZcDAhOnlXs8_aem_xtOAq2yW7mreP0iDfZOV-w
- 2 ‘Boris Johnson: Protestolarda Churchill heykelinin hedef alınması saçma ve utanç verici’ https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53029844 Erişim Tarihi: 27.12.2024
- 3Black and Tans (İrlandaca: Dúchrónaigh) veya Kraliyet İrlanda Yedek Kuvvetleri (Fórsa Chúltaca Constáblachta Ríoga na hÉireann) İrlanda'daki devrimci durumu bastırmak amacıyla 1920-21 yılları arasında bölgeye gönderilen birlik. İrlanda Cumhuriyetçi Ordusuna (IRA) karşı kurulmuş olsa da İrlandalı sivil halka karşı giriştiği katliamlarla kötü şöhret sahibi olmuştur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Black_and_Tans Erişim Tarihi: 29.12.2024
- 4 Amritsar Katliamı, 1919 yılında Britanyalıların, sömürgeleri altındaki Hintlere karşı yürüttükleri sistematik katliam. https://tr.wikipedia.org/wiki/Amritsar_Katliam%C4%B1 Erişim Tarihi: 29.12.2024
- 5Konuya dair görüşme: 28.12.2024 tarihinde yapılmıştır.
- 6‘Iron curtain’ speech https://www.nationalarchives.gov.uk/education/resources/cold-war-on-file/iron-curtain-speech/ Erişim Tarihi: 27.12.2024
- 7‘Erdoğan’dan ‘DSG’ye destek’ eleştirisi: Ey Amerika ÖSO’yu sizinle kurduk!’ https://www.dailymotion.com/video/x9b2caq Erişim Tarihi: 27.12.2024