Geçtiğimiz pazar günü, ‘St. Stephens’s Green Park’ta gerçekleşen eylem Türkiye’den İrlanda’ya olan göçün tarihinde yer alacak büyüklükteydi. Bu tarihi kayda geçmek ve buna tanıklık etmek bizim görevimiz...
Dublin’den Londra’ya yurtseverler ayakta
Çağdaş Gökbel
Türkiye’de anayasal haklar uzun süredir saldırı altında. Bugün saldırılar artık öyle bir noktaya geldi ki, anayasal düzen fiilen tamamen ortadan kaldırıldı. Meseleyi çok fazla uzatmadan nasıl bir yıkımla karşı karşıya olduğumuzu özetlemeye çalışacağım.
Anayasal düzenin fiilen ortadan kalktığı bir ülkede can güvenliği yoktur. Fiilen ne demektir? Ortada bir anayasa olduğu iddia edilir, ancak kimse bu kitapta yazan kurallara riayet etmemektedir. Bu büyük toplum sözleşmesini bugünün iktidar sahipleri tamamen yırtıp atmıştır. Büyük Fransız devriminden bize miras kalan "Cumhuriyet" ideali tamamen ortadan kalkmıştır. İnsanın doğuştan gelen hakları sanki hiç yokmuş gibi davranılmaktadır. Türkiye’de artık bıçak kemiğe dayanmıştır; peki yalnızca Türkiye’de mi?
- Yaşama hakkının,
- Toplantı ve gösteri düzenleme hakkının,
- Seyahat özgürlüğünün ve tüm bu haklardan başlayarak çeşitlendireceğimiz haklardan yoksun bırakılıyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ise "genel oy" hakkına yönelik büyük bir saldırı anlamını taşıyor. Anlaşılıyor ki iktidarın bu çizgiyi geçmesine izin verildiği takdirde, "genel oy" hakkı da elimizden alınacak ve sandık diye kutsamaya doyamadıkları demokrasinin o büyük alameti farikası ortadan kaldırılacak.
İşte bu yüzden milyonlar sokakları dolduruyor, işte bu yüzden Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde insanlar, yurttaş olmaktan gelen haklarını savunmak için mücadele ediyor. Muhtemelen İrlanda tarihinde görülmemiş bir kalabalık ve bir enerji ortaya çıktı. Gençler kendiliğinden örgütlendi, kartonlar alındı ve herkes bir işin ucundan tuttu. Geçtiğimiz pazar günü, ‘St. Stephens’s Green Park’ta gerçekleşen eylem Türkiye’den İrlanda’ya olan göçün tarihinde yer alacak büyüklükteydi. Bu tarihi kayda geçmek ve buna tanıklık etmek bizim görevimiz...
Yazıyı daha fazla uzatmak ve gerçek kahramanları gölgelemek istemiyorum. Bu yazıya son noktayı koymadan önce, şu önemli uyarıyı ekleme ihtiyacı hissediyorum. Türkiye’deki dostlar asla yüzünü batıya dönmemeli. Bunu derdimizi İngilizce anlatmayalım ya da Avrupa kamuoyuna duyurmaya çalışmayalım anlamında ifade etmiyorum. Avrupa’daki ve ABD’deki yönetici sınıflardan kolaycı bir kurtuluş beklemeyelim. Türkiye’deki liberaller ne kadar saçmalarsa saçmalasın artık AB ve ABD onlara atfedilen "medeni değerlerin" biricik temsilcisi değiller. Geçmişte ne kadar böyle oldukları ise ayrı bir tartışmanın konusu. Komşularımızın başına gelenlere bakalım. Irak işgal edildi ve parçalandı. Suriye, uzun ve kanlı bir iç savaşın sonunda IŞİD’in içinden çıkan bir teröristin (Colani) kontrolü altına girdi ve ülkenin geleceği belirsiz. İngiltere, Afganistan’daki Taliban rejiminin yaratılmasında büyük roller oynadı. Şimdi, bu kirli ve karanlık tarihi detaylarıyla yazarak meseleyi fazla uzatmak istemiyorum.
Bugün, tüm bu karanlık işlere imza atmış olan "batı koalisyonundan" ülkemize aydınlanma ve medeniyet taşımasını bekleyemeyiz. Bu koalisyonun ülkemize ve coğrafyamıza taşıyacağı tek şey kan ve gözyaşı olabilir. AKP iktidarının 22 yıllık serüveninin bize bunu öğretmiş olması gerekiyor. Anayasal haklar sadece Türkiye’de saldırı altında değil. Bazıları şaşıracak, bazıları da şok olacak belki ama anayasal haklar ABD başta olmak üzere pek çok ülkede saldırı altında ve insanlık hızla 1789’un gerisine doğru çekiliyor. Bugün, ABD’deki toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliklere bakan bir kişi bu ülkede "özgür seçimlerin" yapıldığını iddia edebilir mi?
Mevcut dünya konjonktüründe AKP gücünü doğrudan batıdan alıyor. AB’den gelen kınama mesajlarına ve demokrasi soslu hamasete inanmayın. İngiltere’nin öncülüğünde kurulacak olan "Avrupa güvenlik mimarisinde" Türkiye çok kritik bir noktada duruyor. Avrupa, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. Yine Trump’ın başını çektiği ve zaman zaman Nazizm emareleri gösteren ABD’deki sağ koalisyon, İsrail’in güvenliği ve Suriye’deki durum yüzünden Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. Amerika’dan gelen mesajlar, Trump ve Erdoğan’ın yaptığı telefon görüşmesi hepsi bize batı koalisyonunun Türkiye’deki demokrasi ve insan haklarını zerre umursamadığını gösteriyor.
Öyleyse umut nerede, nereye tutunacağız?
Bize umut veren şey, Avrupa ve ABD’nin varlığı olamaz! Türkiye’den binlerce kilometre uzakta Dublin’de yaşayan genç insanlarımızı harekete geçiren şey, Türkiye’deki yoksul insanlarımızın direnişidir. Üniversite öğrencilerinin bir biçimde öncülük ettiği ve toplumun tamamına yayılan bu direniş bize gerçek kahramanların kimler olduğunu göstermektedir. Artık kişileri birer fetiş nesnesi ve kutsal lider olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Sokaklara çıkan, televizyonların ekranlarında mücadele ederek bir şekilde söz alan gençleri izlediniz mi? Pek çoğu parti yönetimlerine çöreklenen siyasetçilerden ve televizyonları ele geçiren uzman görünümlü şarlatanlardan kat be kat ilerideler. Türkiye’yi bu gençler yönetse kısa sürede ülke yeniden ayağa kalkar. İşte yüzümüzü dönmemiz gereken güç burasıdır. Dublin’de, Londra’da ve batı Avrupa’nın başkentlerinde sokağa çıkan insanlarımızdır. O insanlar, ülkelerini asla unutmadıklarını ve kalplerinin hâlâ Türkiye için attığını açık bir biçimde gösterdiler. Göçmenliğin getirdiği tüm zorlu şartlara rağmen sokaklara döküldüler ve ülkelerine sahip çıktılar. Aşağıdaki fotoğraflara baktığımda saf umudu görüyorum. Umarım okurlar benimle aynı duyguları hisseder. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!





