Çocuk…

Yazın!.. Raporlarınıza, buz tutan yüreklerinize… Kazın!.. Daha on ikisinde bir çocuk gömdüğünüz… Vurun!.. Kalem tutan sağ elini, babasının tuttuğu sol elini… Vurun sırtından, kahpece…

"otopsi raporuna göre, 12 yaşındaki ilköğretim 5. sınıf öğrencisi Uğur Kaymaz'ın sağ ve sol eline 4 adet, vücudunun sırt bölgesinden 9 adet olmak üzere toplam 13 adet merminin isabet ettiği, bunlardan 9 tanesinin yakın mesafeden (50 cm'nin altında) yapılan atışlarla oluştuğu ve vücutta barut izlerinin olduğu, babası, 31 yaşındaki tır şöförü Ahmet Kaymaz'ın uyluk ve sol eline 2 adet, göğüs kısmına 4 adet, sırt bölgesine 2 adet olmak üzere toplam 8 adet merminin isabet ettiği, bunlardan 8 tanesinin de yakın mesafeden (50 cm'nin altında) yapılan atışlarla oluştuğu ve vücutta barut izlerinin olduğu tespit edildi.”

Benim adım Uğur Kaymaz/Aldanmayın soyadıma/ Bir akşam karanlığında vurdular beni/ Kaydım bir yıldız misali/Yaşım henüz on ikiydi/Ama polisler terörist deyip/Aldılar ömrümü vicdanlarını yoksayıp/O 13 kurşunu küçük bedenime sığdırıp… /Halbuki benim de vardı hayallerim/Kendimce bu hayattan isteklerim/Ama şimdi...

Dün bir akşam alacasında vuruldu Uğur… Tam sekiz yıl önce… Baran’ım ve Umut’um var biri 13 diğeri 21 yaşında… Uğur sırtından vurulduğunda Baran’dı, yaşasaydı 20 yaşında bir Umut olacaktı evrene… Adının önüne terörist ekleyip vurdular bir çocuğu… Uğur 12 yıllık yaşamına 13 kurşun sığdırdı. İnsanlık öldü, 13 kurşunla Uğur’un bedeninde…

Bilmediklerin vardı çocuk bu topraklarda… Kimse başkasının acısına yanmazken ölümün adı kalleş olup çocuklara bile kurşun sıkarken suçun büyüktü çocuk… Celladın ürkmüştü bakışlarından, tıpkı yaşarken ürktüğü gibi… Ondandı çocuk, 12 yıllık ömrüne 13 kurşun sıkmaları…

Sen ayağında terliklerinle babanın ardında ölüme koşup vurulduktan sonra kanlı atletine, kurşun delikleriyle dolu kazağına ve süveterine bakıp “Karanlıkta koca adam gibi gözüküyordu” dedi vuran 4 polis… Yargılandılar yıkayıp ellerindeki kanı, aklanıp paklandılar. 12 yaşında 5. sınıf öğrencisi bir çocukla babasını öldürmekten beraat ettiler. “Aslında 12 değil 17 yaşında, silahı kaldırabilecek yaşta, polise ateş etti” dediler. Arkası kurşun delikleriyle dolu atletin, kazağın, süveterin kadar küçüktü vicdanı seni vuranların çocuk… Her daim vurulacak bir kemik yaşı olan çocuklardandın Uğur…

Sırtına sıktıkları 9 kurşunun üstüne 40 yalan söylediler çocuk… Öğretmeninin gözüne baka baka, kaleşnikof taşıyacak yaşta olduğunu, bıyıklarının çıktığını, seni vuranlara ateş ettiğini söyleyen katillerin aklandı, vicdanı karaların iktidarında çocuk… Evine dönüp çocuklarına sarıldı cinayete meşru müdafaa diyen koca adamlar…

Bedenin ve düşlerin vurulmadan bir gün önce Dünya Çocuk Hakları günüydü Uğur… Senin ardından, sekiz yıl boyunca onlarca çocuk öldürüldü. Abdülsamet, Ceylan, Ahmet, Enes, Mehmet, Fırat, Sultan, Osman, Doğan... Pozantı Cezaevi'nde taciz ve tecavüze maruz kalan, Roboski'de katledilen çocuklar ve yenileri… Ne çokmuşsunuz siz çocuk… Saymakla bitmediniz.
Küçücük bedenlerinize inat acımızı büyüttünüz. Sizi bu yaşamdan alanların yerine biz utandık da taş oldu, duvar oldu, bir yudum vicdanı olmadı koca adamların çocuk…

Kızıltepe…. Senin yurdun… Adını bir ormana verdiler Uğur… “Karanlıkta çok uzun görünüyordu” deyip senin ormanını yakanlara inat, “bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacak günlere özlemimizdir şimdi senin ormanın… O ormanın karanlığında büyüyor şimdi öfkemiz, acımız ve umudumuz…

Gözlerinden gözlerinden öperim çocuk…

[email protected]