Kurtuluş Savaşı...

Belma Nur Kartal'ın "Kurtuluş Savaşı..." başlıklı yazısı 20 Mayıs 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

19 Mayıs 1919… Yaşadığım kent Samsun’da Mustafa Kemal bu toprakların ilk antiemperyalist direnişini ilan etti o gün… Kurtuluş Savaşı onurumuzdur. Bu onurun mimarına tarihi değerini elbette teslim ederiz. Ama ne dün yüzünü kapitalizme dönüp emperyalizmle işbirliği yapanları ne de bugün cumhuriyeti ve tüm kazanımlarını emperyalizme ve ümmetçilere peşkeş çekenleri unutmayız.

Bu topraklarda bağımsız, aydınlanmacı ve kamucu “sosyalist bir cumhuriyet” kurma iddiasına sahip olmayan ne bilir cumhuriyetin değerini? “Komünistler ve Aleviler kucak kucağa oturan milletlerdir” diyen namussuz ne bilir? Güleç yüzlü Davutoğlu ne bilir torunuyla kızını kaybeden Reyhanlı’nın simgesi Döne’nin acısını? Ya ne bilir imamın ordusu boyun eğmeyenlere saldırmaktan başka? Düğününün tadı kaçan ne bilir? “Reyhanlılılar neonazi, sünnilere eziyet ediliyor” diyen ÖSO’cu Albayrak ne bilir?

Bölgeyi kasıp kavuran emperyalist yangına “özgürlük ateşi” diyen körükçüler ne bilir bağımsızlığın değerini? “Biz bu saldırılara karşı hükümetin yanında olacağız” diyen Demirtaş mı? “Tüm Türkiye kayıplar için ağlasa da kendi geleceğinden en küçük bir kaygı bile duymuyor” diyen Sarısözen mi? “Türkiye’de barışa karşı olanlar Suriye’de Esad’ı destekliyor” diyen Tarkan mı? “Bunlar Esad’ın son çırpınışları” diyen Uras mı? “Erdoğan korkusuyla Esad arkasına gizlenenler bu katliamın vebaliyle gezemez hale gelecek” diyen Tahmaz mı?

Sahi, ölenler kaç kişiydi Reyhanlı’da? Cinayeti kim gördü, kim? Ölen canların sayısını gizleyen, morg kayıtlarına göre 180 olduğu söylenen “ölü sayısını 50’den fazla vermeyin” talimatına uyan yandaş basın ne bilir bağımsızlığın ve halka gerçekleri söylemenin değerini? Bugün “hükümeti eleştirmeyin” demek ve susmak, El-Kaide, ÖSO, El-Nusra ve Müslüman Kardeşlerle aynı cepheye düşmek demektir.

Reyhanlı’da patlayan AKP’nin barışıdır. Reyhanlı’da patlayan emperyalizm ve taşeronunun yalanlarıdır. Yalana dokunmayan, “kendi kaderini tayin hakkı”ndan da söz edemez artık!

Reyhanlı’ya gidemeyen ABD’ye gider! Ülke tarihinin en baskıcı ve faşizan iktidar liderinin eşi olma onuruna sahip Emine Erdoğan’a ABD’de İranlı bir profesör “Diktatörlüğün Psikolojisi” kitabını hediye etti. Saldırganlık, sadakat, korku ve geleneklere bağlılık gibi psikolojik süreçlerin diktatörlüğü sürdürme ve geliştirme aracı olarak nasıl kullanıldığı, demokrasilerin diktatörlüğe nasıl dönüştürüldüğü anlatılıyormuş kitapta… İranlı profesör, tereciye sattığı tereyle kalsın!

Diktatörlüğün psikolojisini, sadece tereci değil “Bu süreci başlatırsan Ortadoğu’nun en büyüğü olursun” diyen anlatsın. “Hükümeti eleştirmek yerine birlik olmamız gerekir” diye akıl veren anlatsın. “Türkiye’nin Kürt sorununu çözerek demokratikleşmesi halinde, Ortadoğu’da siyasi, askeri ve sosyal güç olacağının farkında olduklarını” söyleyen anlatsın! Kemalistlerden kaçarken ümmetçilere tutulanlar anlatsın! Bir de ağzına kadar dolu cezaevleri, TOMA ve gaz bombardımanına tanık sokaklar, bedenler, meydanlar anlatsın.

Diktatörün psikolojisini Reyhanlı katliamında kavrulan canlar anlatsın, 5 aylık evliyken üstüne kuma getirildiği için anacığına sığınan, haftalık 50 liraya kölelik yapan Döne’nin kızı Nadire anlatsın! “Ne yaparsa yapsınlar, Suriyeli kardeşlerimizle birliğimizi asla bozamayacaklar” diyecek kadar erdemli Nadire’nin anası Döne anlatsın.

Kendi diktatörünü görmeyen gözden, bilmeyen akıldan kaygı duymamak mümkün mü? Bugün “azıcık aşım, kaygısız başım” diyenlerin rızasını reddetmemek mümkün mü?

Dün olduğu gibi bugün de Türkiyeli emekçilerin çıkarları için verilen kavga, bağımsız ve onurlu bir ülkenin yurttaşı olmak için verilen savaşın kardeşidir. Bu savaş sınıf savaşıdır, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların savaşıdır.

“bugün ondokuz mayıs / mayısın ondokuzu / sen ey Türk istiklalinin koruyucusu / sen ey ülkemizin geleceği / ulusumuzun gözbebeği / sen ey demir parmaklıklarında barfiks yapan / ranzalarda perende atan / sportmen ve kahraman Türk gençliği / önünde bütün kilitbahirler açık / ama her zaman Samsun’a çıkılmaz a / bu sabah da avluda volta atmaya çık”

Can Yücel’in şiirinde dediği gibi mapushane avlularında değil, bağımsız ve onurlu bir ülkenin sokaklarında volta atacağımız günlerin özlemiyle, Kurtuluş Savaşımız kutlu olsun!