Deniz olunmalı oğlum!

Belma Nur Kartal'ın “Deniz olunmalı oğlum!” başlıklı yazısı 06 Mayıs 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ankara’da deniz yok vardı, astılar! Deniz’i, Yusuf’u, bir de Hüseyin’i… Karl Marx’ın doğduğu gece… O gecenin tanığı Denizlerin avukatı Halit Çelenk’in kızı, gazete yazarımız sevgili Serpil Güvenç’in soL portalda iki yıl önce yayınlanan yazısını okumanızı öneririm.

Denizlerin idamdan önce son sözlerini ezberlemiştir Halit Çelenk ve Avukat Mükerrem Erdoğan… Daktilonun başına oturtulup babasının ve Mükerrem Erdoğan’ın ezberlediği bu tarihi sözleri yazarak ölümsüzleştiren Serpil Güvenç’tir. İdam tutanağına yazdırılmayan Deniz’in son sözlerini 1 Mayıs’ın ertesinde yeniden anımsatmak, Denizlere ve sosyalist- tam bağımsız bir Türkiye uğruna can veren bütün savaşçılara borcumuzdur.

Deniz’in son sözleriydi: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!”

Katledilirken Deniz’in söylediği bu sözler sansürlendi, basında da yer almadı. Ama, Serpil Güvenç’in yazdığı o daktilo sayfası, dalga dalga yayıldı. “Önce insan, sonra avukat olacaksın” diyen, tütün işçisi anneanneme de Samsun’da avukatlık yapan Halit Çelenk’in sayesinde…

Emperyalizmin kıskacındaki Türkiye ve bölge uçuruma doğru hızla koşarken, gericilik ve piyasacılığa tam boy teslim olurken bugün sosyalizm dışında başka sevdalara düşenler, ilk aşkı sosyalizmi demokrasiyle aldatanlar, somut durumun “soyut” tahlilini yapanlar var. Denizleri 6 Mayıs’ta, 77 Taksim’inde katledilen işçi yoldaşlarımızı 1 Mayıs’ta anımsayan ama neden öldürüldüklerini es geçen, uğruna öldükleri “Sosyalist Türkiye” düşünü başka bahara bırakan devrimci demokratlar değil, Deniz olunmalı bugün!

Her şey olabilirsiniz bugün… Konjonktür uygun… Esen rüzgar, havadaki pus, karadaki puşt, hepsi pusuya yatmış sizi, bizi, hepimizi izliyor. Her an her şey olabilir! Hem sendikacı hem akil adam, hem sendika ağası hem direnişçi, hem serbest piyasacı hem işçi dostu, hem şeriatçı hem yenilikçi, hem Kemalist diktatörlük düşmanı hem şer’i diktatörlük dostu, hem barış güvercini hem şahan hem bulut, hem gemi, hem balık, hem yosun, her şey olabilirsiniz ama bu gidişle Deniz olamazsınız!

“Bulut mu olsam, gemi mi yoksa? Balık mı olsam, yosun mu yoksa?

Ne o, ne o, ne o. Deniz olunmalı oğlum, bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.”

Deniz Gezmiş, yakalanıp Ankara’ya getirildiğinde İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu’yla basının önüne çıkarıldığında Bakan’la Deniz arasında şöyle bir diyalog yaşanır:

- İşte bu pejmürde kılıklı adam, THKO’nun kumandanı imiş.

-Beğenemedin mi?

- İyi bakın kılığına, kıyafetine, suratına...

- Ben THKO kumandanı değil, neferiyim.

- Nereye gidiyordunuz?

- Devrime!

- (Bakan duvarda asılı haritada Sivas’ı gösterir) Devrim o tarafta mı?

- Senin kafan basmaz bu işlere! Devrimin o tarafı, bu tarafı yoktur, her taraftan gelir!

1 Mayıs’ta Kadıköy’deydim. “Gericiliğin karanlığını, sermayenin saltanatını, emperyalizmin oyunlarını reddediyoruz” diyen işçi ve emekçilerin kızıl kürsüsünü kuran TKP’nin mitingindeydim. Elindeki sirke şişesi molotof gösterilen Dilan, atanamayan öğretmen Meral ve birçoğu o gün “barış kuvvetleri” tarafından yaralandı, gaza boğulup vahşice saldırıya uğradı Taksim’de… Mitingin ertesinde ise Kadıköy’de toplanan binlerce sosyalist işçinin yüreği-böbreği saldırıya uğradı! O da yetmedi padişahımız “Bundan sonra Taksim de Kadıköy de yok size! Bütün alanlar yasak” diye buyurdu.

Bütün samimiyetiyle Taksim’e giden dostlar hala zaman varken akilleri değil aklınızı başınıza alın! Ortak düşmanı unutup yaşanan saldırının ihalesini binlerce işçiye, emekçiye kesenlere, “Vali de Kadıköy’e teşekkür etti zaten” akıl ziyanlığıyla mücadeleyi “Taksim’e gidenler- gitmeyenler”e indirgeyenlere hesap sorun! Devrime nereden gidildiğini ne zaman dert edeceklerini sorun! İşte o zaman Deniz’in giderken yakalandığı Sivas’ta buluşuruz belki…