Çapulcunun aşkı

Belma Nur Kartal'ın “Çapulcunun aşkı” başlıklı yazısı 10 Haziran 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Soğuk ve şehirlerarası faşizminde vazgeçtim boyun eğmekten,
Ve sırt çantamda limon kokusuydu vatan...
Ben senin de bir gün Kızılay’da gaz yeme ihtimalini sevdim.
Faşizmin biber gazı kokan,
kan lekeli günlerinde,
Ankara’da panzerli, tomalı saldırılar yaşanırdı.
Özlemeye başladım kurtuluşu...
Ve bu hasret öyle güçlü sardı ki alanları, zaferi örmeye başladık sonra...
Bizim Denizlerimiz vardı...
Bir de duvarların üstüne yazı yazma imkanı...
Biber gazı kokan arkadaşlarla paylaşılan direniş günlerinde,
Karizmanı çizmeye başladık!
Ben çapulcu oluyordum, sen padişah, geri kalanlar imamın ordusu...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
AKepe’ye inat bir Türkçeyle...
Direnenlerden öğrendik, a harfinden ampul figürleri türetmeyi...
Ankara’ya usul usul Amerikan emirleri
yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda boyun eğip oturmayı öneriyordu yandaş haber bültenleri.
Oysa Ankara’da hiç boyun eğmedim ben.
Evlerinde zorla zaptettiğim bindirilmiş
kıtalarım,
akillerim- sakillerim olmadı benim…
Boyun eğmeyen halka saldıran, gözünü kör eden, canını alan polisim de olmadı!
Ankara’ya usul usul kurşun yağıyordu…
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu yandaş haber bültenleri…
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ama, çok mahkeme tutanağında geçti adım.
Çatışmaların ortasında onurlu bir direnişçi yüzüydüm sadece,
Sana sloganlar biriktiriyordum direniş
defterimde, ama sen yoktun!
Fas’ta faslıyor, Tunus’ta tıslıyor, Türkiye’de cozutuyordun!
Ben, senin istifa edebilme ihtimalini
seviyordum saldırı saatlerinde…
Uçaklar seni hep zamansız, amansızca bir götürüp bir geri getiriyordu.
Ben, senin benimle Tomalı Hilmi Caddesi’ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben çapulcuların seni sevebilme ihtimalini seviyordum!

Yaz sıcağı Taksim’e çekiyor da direnişin patlamaya hazır milyonlarını,
Sonra İstanbul oluyorum, Ankara, İzmir,
Hatay… Boydan boya memleket!
Ne yana baksam zam, zulüm, işkence…
Ve ne yana baksam o korkudan belermiş gözlerin!
Bir halka direnmenin arsız sırıtkanlığı…
Korku duvarını yıkan bir halk olup haykırıyorum “Bu halk sana boyun eğmez!”
Yanımızdan geçen su gibi gençlerle
yarışıyorum, omzum onların garantisinde…
Direniş oluyorum anaların öfkesi!..
Bir ülkeden bir iç ülkeye zafere yaklaştıkça büyüyorum.
Coplu, sulu, gazlı terörüne karşı Çarşı’nın
bestesini başına koyuyorum şarkılarımın…
“Kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım!”
Korkmuyorum!
Sonra çıkıyorum sokağa...
Evden direnişe giden ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyorum.
Çünkü sonunda annem oluyorum, babam kokuyorum sonunda...
Direnirken düşen en gencimiz oluyorum!
“Kurtuluş mücadeleyle sağlanır, boyun eğerek değil” diyen Behice Boran oluyorum!
Soğuk ve şehirlerarası faşizminde vazgeçtim boyun eğmekten.
Ve tüm kentlerde insanlık nöbetindeydi vatan...
Ben senin bir gün panzerini-tomanı alıp gitme ihtimalini sevdim.
Ben seninle bir gün Ankara’da bir direniş sokağında,
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yaralı revirinde,
Ben seninle Reyhanlı’nın herhangi bir
parçalanmış damında,
Tava çatlayana, ampul patlayana dek
Ben senin yakana herhangi bir “insan”
elinin terli coğrafyasının yapışma
ihtimalini sevdim!

Ben çapulcuların seni sevebilme
ihtimalini sevdim!