Zamanımızın Borgia’sı

Davutoğlu’na göre Suriye konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden sert bir karar çıkmazsa, ki çıkmayacağını kendisi de biliyor, bir “istekli ülkeler koalisyonu” kurulabilirmiş. Örnek de veriyor hazretleri: Tıpkı Bosna’da olduğu gibi...

Köylü kurnazlığı ve kendini bilmezliğin karışımından bir Davutoğlu çıkıyor.

Köylü kurnazlığı şu: “İstekli ülkeler koalisyonu” denilen ve özünde emperyalizmin uluslararası hukuku hiçe sayarak asker toplamak üzere başvurduğu Sovyet sonrası düzeneğin en önemli örneği Irak işgali. Davutoğlu, belli ki daha meşru gördüğü ve kuşkusuz İslamcı tabanın daha çok hoşuna gidecek bir örneği, Yugoslavya’nın parçalanmasını, öne çıkarıyor. Buna olsa olsa köylü kurnazlığı denir.

Kendini bilmezlikse şu: “İstekli ülkeler koalisyonu” adı verilen mekanizma, BM süreçlerini ekarte ederek asker toplama ve tek taraflı müdahale anlamına geliyor. Bunun örnekleri arasında Bill Clinton döneminde Kuzey Kore’ye karşı savrulan tehdit ya da Avustralya’nın başını çektiği Doğu Timor müdahalesi bulunuyor. Ama en önemli örnek, dedim ya, Irak işgali. ABD ve İngiltere’nin oluşturduğu Anglo-Sakson ittifakı, kitle imha silahları bahanesiyle Irak’ı işgal için “istekli ülkeleri” satın aldılar 2003’te. İşgal bayrağı altında 37 ülke topladılar ve hepsine işgale destek vermeleri karşılığında ulufe dağıttılar. Satın aldıkları arasında ordusu bile olmayan Mikronezya, Palau, Solomon Adaları gibi ülkeler de vardı. Şimdi Davut Paşa, AKP’nin aynısını yapabileceğini söylüyor BBC mülakatında. Karşısında oturan sunucu kahkahalarla gülmediyse terbiyesindendir.

Davutoğlu, bu haliyle en çok bir yeni Ortaçağ Papası’na benziyor. Nasıl mı? Kısa bir analoji kuralım.

Papa VI. Aleksandr, nam-ı diğer Rodrigo Lanzol i de Borgia, erken Rönesans döneminin en tartışmalı papası sayılıyor. 1503’teki ölümüne kadar süren 11 yıllık iktidarında Borgia adını kayırmacılık ve sefahat düşkünlüğüyle eşanlamlı kılmayı başardı VI. Aleksandr.

İşte bu Papa’nın da iktidarını kurtarmak için oluşturmaya çalıştığı bir “istekliler koalisyonu” vardı: Osmanlı’ya karşı bir Haçlı Seferi girişimi.
II. Mehmed’in ölümünden sonra Osmanlı hanedanlığı II. Bayezid ile Cem Sultan arasında bölündüğünde, Fransa Kralı VIII. Charles, Cem’i himaye ederek onu Osmanlı tahtına oturtmaya çalıştı. VIII. Charles bu amaçla 1495’te bir Haçlı Seferi çağrısı yaptı. Ancak Fransa’nın, bölünmüş İtalyan devletçikleri üzerindeki hak iddialarını bir tehdit olarak gören VI. Aleksandr, kralın çağrısına yanıt vermek yerine Beyazıd’la ittifak yaptı ve iddiaya göre Cem’i zehirletti.

Bundan 3 yıl sonra, Borgia’yı tam aksi rolde görüyoruz. Deniz kuvvetlerini Avrupa modeline göre, korsan gemilerini donanmaya bağlayarak, güçlendiren II. Beyazıd’la tüccar Venedik arasında savaş çıktı. Borgia, bu kez güçlü ve zengin bir müttefik bulmak ve Kilise’nin kasasını doldurmak üzere bir “istekliler koalisyonu”, yani Haçlı Seferi çağrısı yaptı. Çağrıya kulak asan olmadı. Hatta Milan, Napoli gibi devletler Beyazıd’ın yanında yer aldılar.

Borgia, bundan birkaç yıl sonra, büyük olasılıkla zehirlenerek, öldürüldü. Arkasında çok çelişkili bir tarih bıraktı. Bu muazzam yozlaşma dönemi, tarihin Aydınlanma’ya doğru akışını hızlandırdı.

Birçoklarınca Yeni Ortaçağ diye adlandırılan günümüzde, İslam sancağı altında paralı asker toplayan, entrikayla gücünün ötesinde işler yapabileceğine inanmış görünen Davutoğlu, zamanımızın bir Borgia’sıdır. Akademik meziyetleri pek övülen bu şahsın okumakla ne düzeyde ilgisi olduğunu bilemem. Ama Borgia hakkında çekilmiş birçok film de bulunmaktadır ve yenilerde bir de dizisi yapılmıştır. Sağa sola Haçlı Seferi için çağrı yapmadan, hiç değilse Borgia’nın filmini izlemesini salık veririm.