Sınır ve komşu

Alper Birdal’ın “Sınır ve komşu" başlıklı yazısı 13 Ocak 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hafta içinde İstanbul Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmayı soL gazetesi “Davutoğlu ‘sınırı’ zorladı” şeklinde haberleştirdi. Davutoğlu konuşmasında, “bizim Ortadoğu’ya ve dünyaya dönük dış politikamızda tutarsızlık kabul edemeyiz” diyor ve “Bugün ‘sıfır sorun’ ilkesini Suriye üzerinden yıkmaya çalışanlar, o gün görecekler ki, bırakın sıfır sorunu, Suriye ile Türkiye arasında sınır kalmayacak” diye devam ediyordu.

Davutoğlu’na “tutarlılık” konusunda hakkını teslim edebiliriz. Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturduğundan bu yana, sayabildiğim kadarıyla dördüncü defa “sınırları kaldıracağız” diyor. Bu sözün, hele de belirli bir sınıra da işaret edilerek sarf edilmesi diplomatik bir skandal ve büyük bir küstahlık.

Bu açıdan ortada bir tutarlılık var, evet…

Ahmet Bey geçmişte bu konuda ne demiş kısaca anımsayalım.

Ekim 2010’da, bölgedeki sınırları yapay gördüğünü söylemiş, “Daha küçük ünitelere bölerek haritayı değiştirmek değil, daha büyük ölçekli yapılara geçerek haritadaki sınırları anlamsız hale getirmeliyiz” demiş.

Temmuz 2011’de, “Yanlış örülmüş duvarlar o sınırları belirlemiş. Saygı duyalım. Ama Avrupa’daki sınırlar gibi önemsiz kılalım. Ekonomik ve kültürel sınırlar doğallaşmalı. Bunu öyle bir çizelim ki, daha küçük ölçeklere bölünmek değil de daha büyük ölçeklerde bir araya gelelim” diye aynı söylemi sürdürmüş.

Ekim 2012’de “Sınırların Berlin Duvarı gibi görülmediği bir Ortadoğu istiyoruz. Sınır olmalı ama sınırlar önemini kaybetmeli. Bu bölgede fikir ve ürünlerin serbest bir biçimde dolaşmasını istiyoruz. Bizim yeni düzen ve barıştan anladığımız budur” diye konuşmuş.
Ahmet Bey’in hiç değilse iki yıldır “sınırlar kalksın” sözlerini, güzellik yarışmasını birincilikle bitiren genç kızın “dünyada barış olsun istiyorum” temennisi kabilinden tekrarlamadığını geçtiğimiz Perşembe kesin olarak anlamış bulunuyoruz.

Davutoğlu, Avrupa Birliği benzeri bir emperyalist entegrasyon projesinden söz etmektedir. “Ortadoğu entegrasyonu”nun merkezine ise Türkiye’yi yerleştirdiği açık. Bu coğrafyadaki entegrasyonun Çekoslovakya’nın sessiz sedasız bölünerek projeye dahil edilmesinden ziyade, Yugoslavya’nın parçalanmasına benzeyeceğini herhalde söylemeye dahi gerek yok.

Dolayısıyla Davutoğlu “tutarlı” ve giderek daha açık konuşuyor. Geçmişte bölge tarifini Ortadoğu diye yapmaktayken, artık somut olarak “Suriye’yle sınırlar kalkacak” diyor. Yarın bunun yanına Irak’ı, İran’ı ve başkalarını eklemesi muhtemeldir.

Şu “Arap Baharı” diye adlandırılan sürecin öncesinde hangi ülkelerin icracı bakanlıklarıyla Yüksek İstişare Konseyleri kurulduğuna bakmak, daha o zamandan niyeti bozmuş AKP’nin en çok hangi sınırları dert ettiğini anlamak için yeterli ipucu sunuyor.

Davutoğlu artık somut konuşuyor “bu sınırlar yapay”dan, “Suriye’yle sınırları kaldıracağız”a geçiş yapıyor. O sınırların nasıl “kaldırıldığını”, yani Ortadoğu’da emperyal entegrasyon projesinin nasıl işlediğini ise bütün dünya görüyor. Her adımda ABD’nin çıkarlarını gözet İslamcı çeteleri besle, eğit, silahlandır ve komşu ülkelerin üzerine sal…

Böyle “entegre” ediyor, sınırları böyle kaldırıyorlar.

“Bırakın sıfır sorunu, Suriye’yle sınır kalmayacak” sözlerinin altını kalınca çizmek gerek. Zira b sözler, Davutoğlu’nun iki yıldır mütemmim cüz haline getirdiği “komşularla sıfır sorun politikası” ve “sınırlar kalksın” söyleminin bir bütün olduğu gerçeğinin bilfiil itirafı niteliğinde.
Daha Türkçe ifadesi ise şu: Sıfır sorun politikası, sıfır komşu politikasıdır!