Özal, zehir ve çatlak

İkinci Cumhuriyet Türkiyesi toprağı eşelemeye devam ediyor. Önce gıcır gıcır silahları elleriyle koymuş gibi buldular. Şimdi mezar kazıyorlar. Toprağın altından silahlar ve cesetler çıkartılırken, Türkiye halklarının toplumsal hafızası toprağa gömülüyor. Bir gün birileri onu da kazıp çıkarır ve Bir Zamanlar Anadolu’da halkların nasıl zehirlendiğini anlatır belki.

Biz bugünkü kazılara dönelim…

İlk soru şu: Adli Tıp Kurumu, Özal’ın zehirlenmiş olduğu iddiaları hakkında ne demiş oldu?

Dün savcının yaptığı açıklamaya bakmak dışında söylenebilecek bir şey yok henüz. Savcı, özetle, cesette ağır metallere rastlandığını, ancak bunların kişinin zehirlenme sonucu öldüğünü gösterecek düzeyde olmadığını ve kesin ölüm sebebinin belirlenemediğini söyledi.

Bu açıklamanın bir belirsizlik içerdiği aşikâr.

Peki, bu belirsizliğin sebebi “bilim” mi? Öyle ya yirmi yıldır toprağın altında bulunan bir cesedi inceleyerek, şıp diye neden öldüğünü söylemek bilimsel açıdan mümkün olmayabilir. Bilim her zaman belirsizlikleri içerir, ama bununla birlikte bulgulara ve olasılıklara dayanan “aydınlanmış tahminler”de bulunur.

Özal’ın neden öldüğü sorusuna verilen yanıtı salt “bilimsel belirsizlik” çerçevesinde ele alacak olursak, savcının yaptığı açıklamadan çıkacak “aydınlanmış tahmin” açıktır: Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğü yönünde bir bulgu yoktur.

Ancak herkes Özal’ın ölüm sebebiyle ilgili belirsizliğin bilimden kaynaklanmadığında hemfikir.

Belirsizliğin sebebi siyasidir.

Daha mezar eşelenmeye başlandığında İkinci Cumhuriyet’in mehter takımı “zehirlendi” borazanlarını çalmaya başladı. Sonra belediye itlaf ekiplerinin Çankaya Köşkü’ne de uğramış olduğunu iddia ettiler. Tutmayınca, daha sofistike zehirler buluverdiler. Ve her seferinde “içeriden bilgi aldık” dediler.

Kim o “içeridekiler”? Buyurun iki örnek:

Numan Kurtulmuş: “Özal kendisi zehir içmediğine göre zehirlenmiştir.”

Bekir Bozdağ: “Vücutta zehir varsa bu zehir nereden geldi, vücudun kendisi mi yaptı?”

“İçeridekiler” bunları fısıldıyor mehter takımına...

O halde ortada iki ihtimal var: Birinci ihtimal, AKP iktidarı Adli Tıp Kurumu’nun zehirlenme iddialarını doğrulayacağından çok emindi ancak bilimsel titizlikten ödün vermeyen bir heyetle karşılaştı ve baltayı taşa vurdu. İkinci ihtimal, AKP iktidarı Özal’ın zehirlendiği iddialarıyla ilgili siyasi hesapları konusunda kendi içinde bölünmüş durumda ve belirsizlik bu sürtünmeden kaynaklanıyor.

Birinci ihtimal, yani bilimi siyasetin üzerinde tutacak kadar ilkeli bir Adli Tıp heyetine toslanmış olması olasılığı, bugünün Türkiye’sinde hayaldir. Zira bizzat Adli Tıp Kurumu Başkanı, rapordaki belirsizliklerin bilimden kaynaklanmadığının işaretlerini vermekte, nabza göre şerbet dağıtmaktadır. Kurum Başkanı, “raporu okuyunca çok şaşıracaksınız, [zehir] vardı, yoktu denilecek bir durum yok” diyerek belirsizliği ön plana çıkarmakta ve kendisi açısından riskleri azaltmaya çalışmaktadır. Oysa savcının yaptığı açıklamadan çıkan sonuç gayet net: Kesin ölüm sebebi bilinmese de zehirlenmediği tespit edildi…

Öyleyse ikinci olasılık üzerinde durulmalıdır.

İktidar bloku, Özal’ın zehirlendiği iddialarıyla açılacak “yol” konusunda çatlamıştır. Buna dair kanıtlar da bulunabilir. Her konuda konuşan Erdoğan bu bahiste sessizliğini sürdürmektedir. İktidar blokunun denge unsuru Bülent Arınç, yuvarlak sözler etmektedir. Cemaat kanadına göre ise Özal’ın zehirlendiği konusunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.

Buradan devam edecek olursak karşımıza şu soru çıkar: Özal’ı “şehit” ilan ederek açmak istedikleri yol ne?

Bildiğimiz şu: “Şehit Özal” mitinin bir ucu Kürt meselesine, öteki ucu Türkiye’nin emperyal hülyalarına açılıyor. Ve her iki başlıkta da AKP patinaj yapıyor.

“Patinaj sürtünmenin artmasıdır” diyerek zehir meselesinden iktidar blokundaki çatlaklara geçiş yapılabilir. Ancak bana kalırsa bu saptamanın pek bir önemi bulunmuyor. Önemli olan soru, “şehit Özal”ın AKP’ye vereceği itkinin ne olacağıdır.

Bunun ipucunu ise BDP’li Altan Tan vermiş. Altan Bey, “Bunca yıl tartışmanın ardından mezar açılıyor yine ortada bir netice yok. Böyle Adli Tıp Kurumu olur mu? Adli Tıp Kurumu, derin devletin emri altında bulunursa böyle olur. Bu rezaleti Başbakan temizlemelidir” diyor.

Yani…

Yanisi şu: Erdoğan konuşsun ve “Özal’ı Ergenekon’un zehirlediğini” söylesin. Buradan hem yeni bir “Kürt açılımı” çıksın hem de erken dönem yeni Osmanlıcılığının nasıl akamete uğratıldığı tartışılsın.

Yanisi, Altan Tan “Erdoğan niye susuyor?” diye soruyor “hadi aç şu yolu”…

Erdoğan, BDP’li milletvekillerini Meclis’ten atıp, yedi düvelden aldığı Patriotları ateşlemeye başladıktan sonra o yolu açabilir. Altan Bey’in o zaman da Erdoğan’ın suskunluğunu mesele edip etmeyeceğini ise hep birlikte görürüz.