Osmanlı’nın ‘oyun’u

Alper Birdal'ın yazısı 30 Haziran 2013 tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Haziran Direnişi siyasi zeminde büyük bir sarsıntıya neden oldu. Bu sarsıntının ayrıntılarını çokça yazdık ama trajikomik bir örneği de bu hafta sonu yaşandı. İstanbul Valisi Mutlu’ya “halkla ilişkiler ödülü” veren kurumun başkanı, aynen şu açıklamayı yaptı: “Vali Mutlu, törene katılacağını bildirince ‘hayır katılamazsınız’ diyemezdik. Önceden kararı verilmiş bir ödüldü. Şimdi ‘eylemler nedeniyle bu ödülü veremiyoruz’ deme şansımız da yoktu. Ama Vali Mutlu’yu törende konuşturmadık. Yani çıkıp konuşma yapmasını istemedik.”

Demek ki artık Türkiye’de iktidar şakşakçıları da yaltaklanmadan önce bir kez daha durup şöyle bir düşünecek. Fahri doktoralar, ödüller, plaketler, unvanlar sunup, “büyük Türkiye” nutukları atmaları için kürsüyü AKP kodamanlarına teslim etmek artık o kadar kolay değil.

Bu örnekte ise durum gerçekten trajikomik. “Adam gelmiş, git desek olmaz, ne yapalım verdik ödülünü yolladık” mealindeki bu açıklama, sahibinden daha fazla, tıynetini Haziran direnişi boyunca bir kez daha ortaya koyan Vali Mutlu için utanç verici. O ödülü alırken yüzü kızarmamış olduğunu tahmin edebiliyoruz zira utanma duygusundan yoksun olduğunu her fırsatta gösterdi. Ama biraz aklı varsa, artık ayağının altındaki zeminin gümbür gümbür sallandığını hissetmiştir.

Evet, zemin sallandı, sallanmaya da devam ediyor. Lice’deki sarsıntı, kırılmaların da yakın olduğunu düşündürüyor. Birkaç açıdan böyle...
Önceki gün Aydemir Güler yazmıştı. Erdoğan’ın “çıkış yolu”nu yalnızca iktidar tabanını konsolide etmekte, avaz avaz “vandallar, yağmacılar, çapulcular” diye bağırmakta, palavra sıkmakta bulamayacağı aşikar. Diktatörün çıkış stratejisinin ana yolu bunlar üzerine kurulu, doğru... Ancak bu yola bir “demokratikleşme” patikası bağlamaya çalıştığı da biliniyor.

Geçtiğimiz hafta yapılan akiller ve akileler toplantısı bunun bir denemesiydi. Orada da gördüler zeminin ne kadar değişmiş olduğunu. Erdoğan’ın “çözüm süreci” bohçacılığı Gezi’ye takıldı. Akillerin “aman bu patikayı ihmal etme, yoksa hep birlikte batarız” uyarılarına rağmen.

Seçim barajı mı? AKP’nin burada yapacağı hamle yok. Başkanlık düşünün üzerine soğuk su içen Erdoğan ve kurmayları daha bir ay önce “parlamenter düzen istikrarsızlık kaynağı, darbelere de zemin sunuyor” diye ter ter tepiniyordu. Başkanlık hayalini yuttuktan sonra, bir de barajı düşürmeyi tartışmaya başlamayı ağır bir yenilgi olarak algıladıklarına kuşku yok.

İkame çabaları ise en az Vali Mutlu’nun ödül törenindeki hali kadar acıklı ve gülünç: seçilme yaşını 18’e çeksek?

Bunu geçelim. O meşhum toplantının üzerinden bir gün geçti geçmedi, Lice katliamı oldu. İktidar kanadı sus pus. Arada Twitter’da “#dirençözüm” diye cıvıldayan Hüseyin Çelik’i saymazsak.

İlla ki konuşacaklar illa ki Erdoğan tatilinden dönecek. Peki ne diyecekler? Çelik’in dediklerini: “Ergenekon uzantıları, ulusalcı ırkçılar Lice’den Büyük Oyun’a destek çıkartmaya çalışıyorlar.”

Ellerinde kala kala bu kaldı: Büyük Oyun.

Ergenekon sahnesi yeniden kurulabilir mi? Mümkündür. Ancak daha önce eski Cumhuriyet’in sivri uçlarını tasfiye etmeye, muhalefeti sindirmeye, yeni bir resmi ideoloji yaratmaya hizmet eden bu sahnenin aynı işlevi bir kez daha yerine getirmesi olanaksız. Uluslararası dengeler değişti, sınıfsal dinamikler de öyle...

Çünkü halk Osmanlı’nın “oyunu”nu gördü ve “artık yeter” dedi.