Nihat Doğan eşiği

Alper Birdal'ın "Nihat Doğan eşiği" başlıklı yazısı 10 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Chavez’in arkasından Nihat Doğan’ı yazmak zorunda kalmak herhalde Türkiye solcusuna verilmiş bir ceza. Sermaye düzeni bu ülkeyi Nihat Doğan eşiğinin altına çekti ve bizler bu memleketin bu kadar düşmesine engel olamadık.

Şimdi cezamızı çekiyoruz...

“Chavez’in cenazesinde Türkiye’yi Beşir Atalay’la Niht Doğan temsil edecekti” diyordu. Evet, kendisinden üçüncü tekil şahısla bahsediyor. Çünkü o kendisi için bile bir “o”dur...

Neyse ki uçağı rötar yapmış ya da törene yetişmeyi becerememiş. Sebebini bilmiyorum, ilgilenmiyorum da... Zaten bunu kutlu bir haber olarak kabul edecek değilim. Yine de ucuz atlattık demeden edemeyeceğim. Ahmedinejad’ın Chavez’in tabutunu öpen görüntüsü, halkçı liderin büyüklüğünü, tarihselliğini ifade eder de, Nihat Doğan’ın cenaze töreninde ağlaşarak, sağa sola “tivit” atması ancak kirletir. Çünkü o başka bir işe yaramaz. Kirletir.

Hayır, “neden biz orada değildik” diye hayıflanmıyorum. Devrimci bir liderin cenazesine katılıp katılmamak değil, onun sahip olduğu değerleri, temsil ettiği sınıfın bayrağını taşımaktır bizim için belirleyici olan. Yoksa sosyal medya soytarısının “ben buradayım, siz neredesiniz devrimciler” sorusunu kaale alıyor değilim. Bu tür sataşmaları, üniversitelerde Erdoğan’a kafa tutan devrimci gençlerin giydikleri ayakkabının markasını “haber” yapmayı marifet sanan gazeteci bozuntuları ciddiye alsın. Biz almayız.

Ama Türkiye’nin Nihat Doğan eşiğinin altına çekilmiş olmasını ciddiye almak gerek. Yeni olan soytarıların devrimcilere, solculara küfür etmesi değil. Medya maymunları da yeni değil bu ülkede hiç değilse özel kanalların çıkışından beri varlar.

Yeni olan AKP’yle birlikte Türkiye’nin, aştığı değil, altına düştüğü bu eşik... Daha doğrusu içine düştüğü bu kara dehliz.

Nihat Doğan’ın ne olduğu bir tek bu eşikle anlaşılabilir. Müzisyen midir örneğin? Oyuncu mu? Yarışmalarda takla atıp, tepinen bir “reality şov” ünlüsü mü? “İnternet çağı” filozofu mu? Politikacı mı? Dinci mi? Solcu mu?

Bana kalırsa bunlardan hiçbiri değildir. O bir eşiktir bir çukur... Onu kimliğine ilişkin niteliklerle değil, temsil ettiği eşiğe ilişkin sıfatlarla tanımlamak mümkündür ancak.

Fütursuzluk, çirkeflik, görgüsüzlük, saldırganlık, dengesizlik, cehalet, yeteneksizlik, egoizm, kendini bilmezlik ve ille de piyasacılık...

Bu sıfatlar Nihat Doğan’a değil, onda cisimleşen eşiğe aittir. Onu, yani Nihat Doğan’da ifadesini bulan toplumsallığı çıkarttığınızda geriye bir hiç kalır. Nihat Doğan hiçbir şey olmayan bir “şey”dir.

Her “şakımasında”, televizyon ekranlarındaki her belirişinde tek bir motivasyon görürsünüz: “Kendinden söz ettirmek”. Toplumun bilinçaltına yerleştirilen “sübliminal” bir mesaj gibidir. Topluma sürekli olarak “alçalacaksın, para için, şöhret için düştükçe düşeceksin çünkü bu düzenin kuralı bu” diye fısıldamaktadır. Bu “kural”ın bir çaba, bir “iş” olduğunu vaaz etmektir Nihat Doğan eşiği. Oysa onunla betimlenen dehlizin tanımı mutlak faydasızlık üzerine kuruludur.
Hayatınızdan kesip çıkarttığınızda hiçbir şey yitirmezsiniz.

Onun siyasetteki eşleniği Şamil Tayyar’dır, Hakan Şükür’dür mesela. Ama aynı zamanda Erdoğan’dır, Davutoğlu’dur. Çünkü Nihat Doğan eşiği bir otoriteyi ifade eder piyasanın, güçlünün, muktedirin mutlak zorbalığıdır o... Her şeyi söylebilme cüreti, her yere sıçrayabilme “özgürlüğü”dür. Kendisini ciddiye almayanların, otoritesini takmayanların bile gündemine bir yerlerden sızmayı başarır, bulaşır. Çünkü artık toplumun bilinçaltına konulan bir bombadır. Bir eşiktir. Bir çukur...

Nihat Doğan bize verilen cezadır!