Kahrolası federaller!

Amerikan filmlerinin “edepli” çevirisidir bu klişe. Hani yerel teşkilattan acar komiser büyük bir politik entrikayı çözmek üzeredir. Tam en kritik delile ulaşacaktır ki olay yerine takım elbiseli, zebella gibi adamlar daıverir. “Çekilin, FBI. Bu artık federal bir soruşturma.” “F...king feds!” der komiser sessizce, bizde “kahrolası federaller” diye çevrilir. Doğru çeviri RTÜK’lüktür, değmez.

İşte pek edepsiz bir gazetenin yazarı bu klişeyi hatırlatırcasına “kahrolası federalleri” göreve çağırıyordu iki gün önce. Akit’ten ve Dilipak’ta söz ediyorum. Şunu yazdı: “Mesela CIA ve FBI Cemaat konusunda aynı paralelde düşünmüyor olabilir. FBI’ın Cemaatin paralel eğitim grublarından birine yaptığı ziyaret dikkat çekici.Cemaat sanıyor mu ki, sadece iktidar karşıtı bilgiler kendilerine servis ediliyor. Kendi aleyhindeki bilgi ve belgelerin de iktidara yakın çevrelere servis edilmediğinden emin mi?” Yazının başlığı da “Tetikçileri de vururlar”. Pek güzel...

Kafasında yukarıda anlattığım Hollywood klişesi var, kesin. Cemaat tetikçileri bir heves operasyonu derinleştirirken, hop, “kahrolası federaller” içeri dalacak. Ama Dilipak’ın filminde onlar kutlu kişiler.

Benzer bir hususu Ahmet Şık’ın da söylediğini anımsayabiliriz. Wikileaks sızmalarında da var. Cemaat’in Emniyet’ten sorumlu imamı Cemaat’e ait arşivleri taşırken ABD’de FBI tarafından enselenmiş, arşivler Hakan Fidan’a ulaştırılmış.

“Kahrolası federaller” Pennsylvania kapılarına dayanır mı? Hiç sanmam. Şimdilerde de “bu imamı deliğe süpürmeyin, kullanın” diye konuşuluyordur bir yerlerde muhtemelen. Kullanıyorlar.

Bunları boşverin, biz en açık olanla ilgilenelim: AKP Türkiyesi, ABD emperyalizmin büyük Ortadoğu modelinde tam bir endojen değişken. Modele öylesine içsel ki, Türkiye’de iktidar bloku kavgada birbirine Amerikan devletinin iç gerilimleri üzerinden yumruk sallıyor.

Şimdi “yandaş basın” diyeceğim, bir şey ifade etmeyecek AK-basında çarşaf çarşaf ABD Büyükelçisi’nin “Halkbank konusunu dile getirmiştik. Sonuç alamadık. Şimdi imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” sözlerini okuyoruz. CIA ve MOSSAD başkanlarının da içerisinde olduğu bir kuruluş Halkbank raporu hazırlamış, Halkbank’ın kara listeye alınmasını istemiş. Bunlar var. Bir de Ricciardone’nin bu sözleri AB büyükelçilerine söylediğini okuyoruz.

Bir yandan “kahrolası federalleri” bekleyeceksin, öte yandan “gördünüz mü Amerikan elçisi tezgah kuruyor” diye feveran edeceksin. Mandacılık böyle bir şey. O kadar içseller.

Ama ABD’den “kahrolası federaller” gelmeden evvel başka bir takım elbiseli zat İstanbul’a intikal etti: Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarattan Sorumlu Müsteşarı David S. Cohen.

“Kahrolası müsteşar” daha bir hafta önce ABD Senatosu’nda İran’a yönelik yaptırımlarla ilgili tanıklığında şunları söylüyordu: “Eylemlerimizin uluslararası iş çevrelerine şu uyarıyı yaptığına inanıyoruz: İran hâlâ yasak bölgedir buna İran bankaları ve firmaları da dahildir. Yabancı bankalar halen bir seçim yapmak zorundalar: ya İran’la iş yaparlar ya da ABD’yle. İkisiyle birlikte olmaz.”

Aynı “kahrolası müsteşar”, şubat ayında yine İstanbul’daydı. O zaman “terörizmin finansmanı yasası” çıkartılmıştı. “ABD’nin terörist saydığını sen de sayacaksın”dı özeti. Cohen fazla zaman kaybetmeden, ekimde, Türkiye-Katar-Kuveyt üçgeni üzerinden Suriye’deki El Kaide şebekesine para aktarma şebekesi olduğunu raporladı. İşin başında İran’da ikamet eden bir “kolaylaştırıcı”, Muhsin el Fadli var diyordu rapor. Bu rapor çıktıktan hemen sonra, Alman Der Spiegel dünyanın çeşitli yerlerinden Hatay’a gelip buradan Suriye’ye geçen cihatçı militanlar haberini yaptı.

Şimdi bu çemberi daha da daraltıyor, yeni Osmanlı tilmizlerinin öve öve bitiremediği, Suriye’deki cihatçı bir çetenin (Ahraru’ş Şam) aslında El Kaide örgütü olduğunu ifşa ediyorlar. Biz yine Avrupa basınından bu yeni ifşaata kanıt sunmasını beklerken, AK-basın “Amerikan elçisi AB elçilerine demiş ki...” haberleri yapıyor.

Memur kafası işte... “Nerde bu kahrolası federaller” diye sorup duruyor.