Huzur

Miting kürsüsünden bağrıyor: “Huzurumuzu gasp etmek isteyen kuklalar...” “Huzuru, istikrarı, güven ortamını bozmak isteyen vandallar, barbarlar, yağmacılar...”

Ne dese pek de coşturamadığı kalabalıktan sloganlar yükseliyor: “Vur vur inlesin, çapulcular dinlesin!”

Devam ediyor: “Bir süredir çok çirkin tahriklerle Alevi kardeşlerimiz üzerinde oyunlar oynanmak isteniyor. Uyanık olun. Alevi kardeşlerimizin sorunlarına hassasiyetle eğildik. İnşallah birlikte daha hayırlı adımlar atarız... Sizin tuzaklarınızın üzerinde bir tuzak var. İşte siz onu göremiyorsunuz.”

“Ya allah, bismillah, allahu ekber” nidaları... Kitlenin tansiyonu bu defa daha yüksek, ses daha gür çıkıyor.

Her konuşmasına “benim milletim” diye başlıyor. Mitinglerine “milli iradeye saygı” diye isim uyduruyor. “Biz yüzde 100’ün iktidarıyız” diyor. Huzur, istikrar, güven, aile... Böyle gidiyor.

Ancak her sözüyle dinci hegemonyanın kitle tabanını biraz daha konsolide etmek için saldırıyor, kışkırtıyor, hedef gösteriyor. “Vandallar, barbarlar, teröristler...” “Yüzde 100’ün iktidarıyız” dedikten sonra, mitinglerine katılanlar için “76 milyon burada” diyor. Ve her fırsatta, yüzde 50’den söz ediyor.

Kitlesinin tansiyonunu, kışkırtarak, hedef göstererek, hakaret ederek yükseltebiliyor. Ama bu kuru kalabalıkların iktidarına bağlandığı esas noktanın “istikrar” olduğunu biliyor.

“Ya allah” sloganlarıyla “Alevi kardeşlerimiz” lafının yan yana gelmesinin Alevilere gözdağı verdiğinin farkında. Sürekli tehdit savuranın ağzından sökülen “bak kardeşim” sözünün dostluk ifadesi olmadığını bilecek kadar Kasımpaşalılığı var.

Gündüz “çok büyük oyunlar”dan söz edenin, akşam Akdeniz Oyunları açılışında Türk bayrağını rezil bir ırkçının eline tutuşturmasının taşıdığı mesaj belli: “Bu benim oyunum benim kurallarımla oynamayan ya gaza boğulur ya da tekbir getiren grupların sopasına, bıçağına hedef olur.”

“Alevi açılımı” hazırlatmış yine. 2010’da gündeme getirdiği raporda yazılanları uygulamaya koyduracakmış daha doğrusu. O raporda Alevi sorununun tüm inanç gruplarının eşitlikçi şekilde yaşadığı hukuk devletinde çözülebileceği yazıyormuş.

Miting kürsülerinde bağıranın hukuktan ne anladığı malum. Eşitlikten anladığının en ileri noktası da Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü Hacı Bektaş Üniversitesi’yle dengelemeye çalışmak oluyor. “Alevilerin ibadet yeri de camidir” diyerek işi katliam fetvaları yazanların yazışmalarını mahkemeye delil diye sunmaya kadar vardıran, daha dün Tunceli’de Gola Çetu’yu sulara gömeceği açığa çıkan iktidarın tozlu raflarından bu kadarı çıkıyor. “Huzurumuzu kaçırdılar” diyerek kışkırttığı toplulukların sağda solda Alevisiyle, Sünnisiyle, ateistiyle iktidarına boyun eğmeyenlere saldırmasının vebalini ise nasılsa yükleyecek birilerini bulur. “Teşkilatımızla bir ilişkisi yoktur, galeyana gelmiş vatandaşlardır” deyiverirler bir kez daha.

Yağma yok.

11 yıldır “huzur” ve istikrar diyerek dinselleşmeyi dayattığınız, komşu ülkelerle savaşa sürüklediğiniz bu halk, huzur bulmanın, huzurunu bozanlarla sonuna kadar kavgadan geçtiğinin farkında artık. Bugün Kadıköy Meydanı’nda Alevisiyle, Sünnisiyle, ateistiyle “Sivas’ta yakanlar, ülkeyi gaza boğanlar” diye haykıracak olanlar, gerçek kardeşliğin ve huzurun mimarları olduklarını çoktan öğrendi.