Erdoğan’ın kibri

Alper Birdal'ın “Erdoğan'ın kibri” başlıklı yazısı 27 Ocak 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP sözcüleri artık ya bu ülkeyle gerçekten dalga geçiyorlar ya da kibirden gözleri bir şey görmez olmuş durumda. Haliyle Erdoğan, bu konuda da liderliği kimseye kaptırmıyor.

Önceki akşam bir televizyon programında söylediği şu sözleri hatırlayın: “Geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, ‘bizi Şangay Beşlisi içine alın’ dedim. Alın bizi Şangay Beşlisi içine, biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?”

Bu cümleler, bir süre önce Dışişleri Bakanlığı’nın Venezuela yönetimine, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Hugo Chavez’e yazdığı mektubu sorması rezaletini çağrıştırıyor. İki devlet başkanı arasındaki bir yazışmanın resmi kanaldan sorulması olsa olsa iki şekilde yorumlanabilir: Türk Dışişleri, ya diplomasi konusunda tam bir cahiliye dönemi yaşamaktadır ya da artık kibirden, böyle bir “hakka” sahip olduğunu düşünebilecek kadar gözü dönmüştür.

Erdoğan’ın “Putin’e söyledim” sözlerinin bundan hiçbir farkı yok.

Bunu açalım.

Evvela Başbakan, “bizi de alın” dediği teşkilatın adını dahi yanlış söylemiştir. Doğru isim Şangay İşbirliği Örgütü’dür ve 2001’den beri beş değil altı üyesi vardır.

Dahası bir bölgesel entegrasyon teşkilatına, o teşkilatın üyelerinden bir tanesiyle yapılan ikili görüşmede “bizi de alın” diye katılım başvurusu yapılmaz. Önce başvuru için resmi girişimlerinizi yaparsınız, ardından ikili görüşmelerde niyetlerinizi konuşursunuz.

Üstelik Türkiye bu girişimlerde zaten bulunmuştur. Peki, Başbakan Türkiye’nin geçtiğimiz yaz Şangay İşbirliği Örgütü’ne “diyalog ortağı” sıfatıyla katıldığından bihaber olabilir mi?

Haberi olmadığını sanmam ama Başbakan, önceki akşam yaptığı konuşmayla bu adımın iktidarı açısından ne anlama geldiğini itiraf etmiştir. Asıl rezalet de tam buradadır.

Başbakan mealen, Türkiye’nin AB’yle bir türlü halvet olamadığı için Şangay İşbirliği Örgütü’ne yanaştığını söylemektedir. Erdoğan eğer gerçekten Putin’e böyle bir şey söylemişse bunun anlamı çok açık: “AB bizi oyalıyor, işleri hızlandırmak için sizin entegrasyon projenize yanaşmak istiyoruz. Görsünler hanyayı konyayı…”

Putin’in bu mesaja cevap verdiğine ilişkin herhangi bir işaret yok. Zaten bu mesaja cevap vermesini gerektiren bir durum da bulunmuyor. Çünkü Türkiye’nin Başbakanı, Rusya Devlet Başkanı üzerinden AB’ye mesaj vermiş. Putin niye muhatabı olmadığı bir soruya yanıt versin?

Yani esas mesele, Başbakan başta olmak üzere, artık AKP’nin bütün sözcülerinin paçalarından akmaya başlayan bu kibirde…

Kibir ise yeni Osmanlıcılığın, yani yayılmacı emperyal vizyonun bir türevi. Kof bir büyüklenmeyle sağa sola bulaşan, önüne gelene olmadık mesajlar vermeyi bir diplomatik beceri gibi sunan, sürekli sağa sola parmak sallayıp mütemadiyen teslim bayrağını çeken bir Türkiye var artık.

Öte yandan şunu kabul etmek gerekir: AKP’nin emperyal vizyonunun bir bütünlüğü var.

Zira emperyalizm aynı zamanda bir dizi politik davranış özelliği anlamına da gelmektedir ve “emperyal kibir” bu davranışların önde gelenlerinden bir tanesidir.

Erdoğan ise taklit ederek öğrenmekte, muhtemelen Batılı liderlere cuk oturan kibrin kendi üzerinde de sırıtmadığını düşünmektedir. Ve belli ki ne kadar kibirli davranırsa üstlendiği taşeronluk misyonunun o kadar az göze batacağını, “onlardan biri” gibi algılanacağını varsaymaktadır. Üstüne bir de sabah akşam iktidarının “seçkinlerle” nasıl hesaplaştıklarını anlatmaktadır. Oysa kendisi, günlerini “en seçkinlere” öykünerek geçirmektedir.