Baraj taştı

Sabır taşı çatladı da diyebiliriz...
Demek ki böyle bir eşik varmış. Dün hep birlikte bunu gördük. Bundan sonrasını, yani baraj taştıktan sonra neler olacağını da hep birlikte göreceğiz.
Bunu “artık durdurulamaz” yargısı oluşturmak amacıyla söylemiyorum. Belki de bu taşkın örneğin birkaç kişinin kellesini sunacak halka, bazı yasa ve düzenlemelerde geri adım atacak daha “mutedil” bir görüntü çizecek bir süre...
Ancak bana kalırsa iş bu kadar kolay değil. Bir defa taşkın başladı mı, tahliye kapaklarını açarak barajı yıkılmaktan kurtarmak öyle kolay değil. Dahası hem AKP böylesi bir taşkına hazır değil, hem de bu tip bir yönetme şekline geçmeye, Erdoğan’ın pek sevdiği ifadeyle, “fıtratı” müsait değil.
Dört gündür İstanbul’un göbeğinde yapılan zulmü gören ve dün sabahın erken saatlerinde bütün kent merkezlerini dolduran halkı, “Topçu Kışlası AVM’sinin yürütmesini durdurma” kararı alarak evlerine geri sokmak, iktidarın teevizyonlarında yayımlanan “sakıncasız” dizileri izledikten sonra uykuya dalmalarını sağlamak öyle kolay iş değil.
Kolay değil... O insanlar, taşkın oldular ve Ankara’da Meclis’i kuşatmak için yollara düştüler. Baraj taştı ve halk Taksim’e ulaşmak için kilometlerce yürüdü Boğaz Köprüsü’nü yaya olarak geçti. Genci yaşlısı...

İktidar bu taşkını öyle kolay kurutamaz.

Ama AKP’nin önünde “fıtratına” daha uygun bir başka “yol” daha var. Baskıyı daha da artırmak, artık manyaklık düzeyine ulaşan polis terörünü “normalleştirmeye” çalışmak ve son 11 yıldır yaptığı gibi bir kez daha darbeci zihniyetten, Ergenekon’dan ya da şimdilerde moda olduğu üzere “Esed rejiminin provokasyonlarından” dem vurmak...

Ama dedik ya sabır taşı çatladı bu halkın.

Önceki gece Taksim İstiklal Caddesi’nde saatlerce kimyasal gaza göğüs gerdi bu nedenle bu insanlar. Deneyim kazanıyorlar. Baskı ve manyaklığın düzeyinin artması, onların “yüklenelim, gidecekler” kararlılığını keskinleştiriyor.

Dün yaşananlar tam olarak böyleydi. Sabahın 3’ünde tencereleriyle, tavalarıyla sokaklara çıkanlar “artık yeter, defolun gidin” kararlılığının cisimleşmiş haliydi.

“Darbecilik” şu bu... AKP sözcüleri bu jargona sarılmaya derhal başladılar zaten. Böylesi bir taşkının önünde bu klişelerle durabileceklerini varsaymaları çaresizliklerini gösteriyor.

Oysa sabahın köründe sokaklara dökülen, Meclis’e yürüyen, Boğaz’ı geçen insanlar arkalarında başka bir kuvvet aramıyorlar. Yalnızca kendi güçlerine güveniyorlar.

Gazı yiyip dağıldıklarında bile öyle... Dağılıyor, yeniden toplanıyorlar. Yeniden toplanmadıklarında “birilerinin” öfkelerini, adalet taleplerini, kararlılıklarını temsil etmeyeceğini, edemeyeceğini biliyorlar. Başkasına değil, kendilerine güveniyorlar.

Doğru, henüz oldukça ham bir biçimde. Fakat önemli olan bu özgüven.

Dün Türkiye tarihi bir gün yaşadı. Dün halkın sabır taşı çatladı. İnsanlar sel olup aktılar sokaklara.

Bu taşkın, “tarihi bir an”la kalmamalı. Tarihsel bir dönemi başlatmalı.