AKP Siyonizmi

Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) adlı ABD kuklası yapılanma şubat sonunda yayımladığı bir raporla Venezuela’daki insan hakları ihlallerini “belgeliyordu”. Chavez’in çok yerinde bir ifadeyle “çöp” diye nitelediği bu rapor, Venezuela’da antisemitizmin (Yahudi düşmanlığının) yükseldiğini de iddia etmekteydi. OAS’a bağlı ve Vaşington merkezli Amerikalar Arası İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan raporda, “Chavez rejiminin, siyasal hakları ve insan haklarını ihlali nedeniyle ülkedeki Yahudi cemaatinin hayatına ve fiziksel varlığına karşı olası tehditler bulunduğu” konusunda uyarılar yer alıyordu. Raporun yayımlandığı tarihin hemen ertesinde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Latin Amerika’ya, CIA Başkanı Leon Panetta’nın ise siyasi cinayetler konusunda dünya şampiyonu ve ABD’nin sadık müttefiki Kolombiya’ya ziyaretleri gerçekleşecekti. Raporu hazırlayan komisyonun başkanı Santiago Canton ise 2002’de Chavez’e karşı darbe girişimini destekleyenler arasında yer almaktaydı…

“Bu ne iki yüzlülük” deyip geçmeden, fazlaca alışılmış olduğu için gözden kaçmış olması çok muhtemel birkaç gelişmeden daha söz edelim. Bahsettiğimiz rapor açıklandıktan yaklaşık bir hafta sonra Beyaz Saray'a bağlı Antisemitizmi İzleme ve Antisemitizmle Mücadele Ofisi Başkanı Hannah Rosenthal Londra’da belirdi ve şunları söyledi: “Son altı yıla ait Birleşmiş Milletler istatistiklerine bakıldığında, bir ülke aleyhine olumsuz görüşlerin ileri sürüldüğü örneklerden 170 tanesinin İsrail’e karşı olduğunu görüyoruz. Bununla Kuzey Kore aleyhindeki sekiz görüşü karşılaştırın… 50 karar, sözde insan hakları ihlalleri nedeniyle İsrail’i suçlamaktadır. Bunu Sudan’a karşı alınan beş kararla karşılaştırın. İsrail’in farklı bir ölçüte tabi tutulduğu açıktır ve bu, İsrail karşıtı politikadan adamakıllı antisemitizme geçilmiş olduğu anlamına gelmektedir. BM’de ve başka uluslararası kurumlarda İsrail’e adil muamele edilmesini sağlayana kadar mücadeleye devam edeceğiz.”

Ve ettiler de… Obama’nın Başkan olmasıyla birlikte BM İnsan Hakları Konseyi’ne geri dönen ABD, geçtiğimiz hafta başında Konsey’de görüşülen, İsrail’in insan hakları ihlalleri ile ilgili üç karar tasarısına karşı oy verdi. Oylanan kararlar arasında Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının tanınması, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ndeki ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs’teki insan hakları ihlalleri bulunmaktaydı. Her üç başlığa da ret oyu veren ABD Elçisi Eileen Chamberlain Donahoe oylamaya ilişkin şunları söylüyordu: “Bir kez daha bölgedeki gerçek meselelere ışık tutmayan ve hiçbir çözüm önermeyen, ihtilaflı öğelerle fazlasıyla yüklü ve tek taraflı atıflara dayanan bir kararlar dizisinin karşımıza gelmiş olmasından ötürü derin endişe içindeyiz…” İsrail’in BM Büyükelçisi de Bayan Donahoe’yu alkışlayarak, “Bugün bir kez daha İsrail karşıtı bir şova tanıklık ettik” demiş.

Demek ki Netanyahu-Lieberman-Barak üçlüsü, bir süre daha Obama-Biden ikilisini madara edecek ve İsrailli barış aktivisti Uri Avnery’nin dediği gibi Bay Başkan yüzüne tükürüldükçe, silip gülümsemeye devam edecek.

Soru şu: Siyonist ikiyüzlülük nasıl olup da bu kadar uzun süredir, hiç değilse 1948’den beri, aynı pişkinlikle varlığını sürdürebiliyor? Cevabını kuşkusuz çok iyi biliyoruz: Emperyalizm sayesinde…

Buna bir ek yapmak gerekiyor: Siyonizmin demagojiye dayalı söylemi, emperyalizmin ikiyüzlülüğüne uyumluluğu sayesinde de arsız varoluşunu sürdürebiliyor. ABD, Netanyahu-Lieberman ve şürekasını yola getirme ihtiyacı içindeyken bile Siyonist demagojiden geri adım atılmamasını bir eşik olarak benimsemiş görünüyor.

İsrail faşizminden bahsedecek olursanız karşınıza derhal antisemitizm suçlaması çıkartılacak. Bundan geri adım atmıyorlar. Antisemitizm, örneğin Venezuela gibi halkçı iktidarlara karşı kullanılan insan hakları söyleminin bir parçası olarak karşımıza çıkacak. Bu nedenle de geri adım atamazlar, çünkü aynı demagojiden besleniyorlar.

“Peki, nedir bu antisemitizm?” diye soracak olursak, karşımıza örneğin şu tür “tanımlar” çıkmaktadır: “Antisemitik bir hadise, Yahudi cemaati tarafından antisemitizm olarak algılanan bütün durumlardır”. Bu tanım gerçekten yapılmıştır üstelik İsrail’in 2006’daki Lübnan saldırısının hemen ardından… Tanım, İngiltere’deki Yahudi lobisinin önde gelen ismi Denis McShane önderliğindeki bir komisyon tarafından hazırlanan “antisemitizm hakkında tüm partiler tarafından gerçekleştirilen parlamento soruşturması raporu”ndan alınmıştır.

Velhasıl, emperyalist insan hakları söylemi ile Siyonist antisemitizm söylemi akrabadır. O halde bu soy kütüğü başka ne yönde genişlemektedir, buna bakmak akla gelmelidir.

Türkiye’ye dönelim ve anayasa değişikliği tartışmaları, AKP yandaşlarınca kurulan referandum -demokratikleşme denklemi ve bunların üzerine oturan "milli irade" dayılanmasını anımsayalım. Bu kurgunun Yahudilerin uğradığı soykırımı ikiyüzlüce kullanan ve bugünkü Siyonist İsrail devletinin kırımlarını sorgulamaya kalkan herkesi Yahudi düşmanlığıyla itham eden mantıktan bir farkı var mı?

Siyonizm, antisemitizm bahanesiyle kendisine sınırsız bir istediğini yapma özgürlüğü tanınmasını dayatır. Siyonizm, Filistinlileri katlederken, yurtlarından sürerken buna karşı çıkan tüm sesleri, bu Birleşmiş Milletlerin titrek sesi bile olsa, “antisemitizm” çığlıklarıyla boğmaya, devreye lobilerini sokmaya kalkışır. Aynı saldırgan ve demagojik söylemin Türkiye'deki karşılığı AKP'nin “milli iradeyi ben temsil ediyorum” diyerek yenilenmiş bir sermaye egemenliğini dayatması ve bu despotik dayatmaya karşı çıkanları “vesayet var” bağırtılarıyla boğmaya kalkışmasıdır.

Siyonizm alabildiğine demagojiktir. Siyonist demagoji emperyalizmin çıkarlarına verdiği hizmetlerden ve onunla kurduğu söylemsel uyumdan beslenerek ayakta kalmaktadır. Demagoji, faşizm ve Siyonizm çok yakın akrabadır ve topunun ecdadı emperyalizme dayanır. Ve Ertuğrul Özkök’ü bile “sahi bu ülkeye matbaanın gelmesine asıl kim karşı çıkmıştı?” diye isyan ettirenler, demagojiyle beslenen emperyalist ikiyüzlülüğün en son halkasıdır. Bu da Siyonizmin AKP versiyonu olmaktadır.