"Fidel ve yoldaşları 1 Ocak 1959’da kente girdiğinde halk sokaklara dökülmüş, büyük sevinç gösterileri içinde devrimin önderlerini selamlıyordu."
Tarihin gördüğü en güzel yeni yıl hediyesi
Ali Ufuk Arikan
2025'e gelmeden, sayfaları geriye doğru çevirerek başlayacağız önce…
ABD oyuncağı bir ülke. Onlar ne derse, ne isterse o oluyor.
Yoksulluk çok ağır bir yük olarak halkın boynunda sallanıyor.
İktidarda güçlü ve yenilmez görünen bir isim var.
Ülkede adelet, özgürlük ve eşitlik adına kırıntı bile kalmamış durumda.
Karanlıksa karanlık yani.
Değişmez, dönüşmez, yıkılmaz denilenler iktidarda yine.
Ama birileri biliyor ve ne olursa olsun "tarih bizi aklayacak" diyerek mücadelenin ön saflarına atılıyor.
Arkalarına tarihin yasalarını ve devrime inancı alıyorlar, kendilerine ve yoksul halklarına güveniyorlar.
Zorlu, çok zorlu yollardan geçiyorlar.
Bitti, kaybettik, ezildik denilen anlarda insan ufkunun ötesinde bir devrimci inançla ayakta kalıyorlar.
Ayakta kaldıkça, devrime inandıkça, düzene, yoksulluğa, karanlığa, zorbalığa karşı sessiz ve çaresiz tepkiyi güçlü ve inançlı bir öfkeye dönüştürmeye başladıkları anda her şey değişiveriyor.
Bir ülke ayağa kalkıyor.
Ayağa kalkışın, devrim hakkının tarihteki en güzel örneklerinden birini, üstelik yeni yıla girerken, 1 Ocak günü veriyorlar.
Devrime yeni yıla girerken ulaşıyorlar.
Bir halka verilen en güzel yılbaşı hediyesidir, daha eşsiz bir yeni yıl hediyesini tarih henüz sayfalarına işlemedi.
Fidel ve yoldaşları Başkent Havana’ya girdiğinde ABD kuklası, diktatör Batista çoktan kaçmış, ülkeyi terk etmişti.
Fidel ve yoldaşları 1 Ocak 1959’da kente girdiğinde halk sokaklara dökülmüş, büyük sevinç gösterileri içinde devrimin önderlerini selamlıyordu.
Ortada ne kaos ne panik vardı halk için, ellerinde çiçeklerle karşılıyordu halk Fidel ve yoldaşlarını.
Panikleyen, korkanlar yok değildi tabii. Onlar bindikleri ilk uçak ve gemilerle, kaçırabildikleri servetlerini kaçırıp giden bir avuç asalak patron ve iktidar ortağıydı.
O eşsiz yılbaşı hediyesinin hemen ardından devrimin önderi Fidel, "Biz zengin bir ülkede yaşayan fakir bir halkız. Şimdi ülkemizin zenginliklerinden yararlanmak istiyoruz” diyordu.
O ana kadar patronlara ait olan ne varsa hepsini tek tek devletleştirdiler.
Bu kadar sadeydi işte her şey.
Buradan bakınca gerçekten imkansız gibi mi görünüyor?
Yapmamız gereken şey halkımızın yoksulluğa, karanlığa, emperyalist haydutluğa karşı sessiz ve çaresiz tepkisini güçlü ve inançlı bir öfkeye, örgütlü bir mücadeleye çevirmek.
Güzel ülkemizde de tüm dünyada da emekçi halkların gerçekten kendine güvenmesine, bunun için harekete geçmesine ihtiyaç var.
Kim bilir, belki de yeni mücadele yılında halklar bir kez daha başlarına gelebilecek en güzel hediyeyi elbirliğiyle inşa ederler.
En çok da bu dilekle, iyi yıllar…