"Patronlar cephesinde her düzeyde büyük bir rekor var ama görüyoruz ki aynı zamanda bu rekora eşlik eden bir de arsızlık var. Açıkça 'ya bize ucuz işgücü cenneti verin ya da biz fabrikayı alıp gidiyoruz' diyorlar."
Patron arsızlığının sonu yok: Bu son uyarılarıymış
Ali Ufuk Arikan
Türkiye’de ortalama maaş haline gelen asgari ücret açlık sınırının altına düşmüşken milyonlarca emekli 14 bin liraya talim edip, ucuz iş gücü kontenjanından çalışmak zorunda kalırken patron cephesinden dikkat çeken bir açıklama geldi.
Aslında bir açıklama değil, uyarı!
Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik, “Artık bardak boşalmaya başlıyor” diyerek kurun sabit kalmasından şikayet ediyor, üretim maliyetlerinin arttığını söylüyor ve bu durumun değişmesi için son bir yıllık bir mühletten söz ediyor kabaca.
Çelik’in bu sözlerinin arkasında yatan şikayetin merkezinde duran konuyu OİB Yönetim Kurulu Üyesi Ertuğrul Tuna Arıncı açıklıyor.
Arıncı’ya göre, Türkiye işçilik ücretlerinde çok pahalı bir ülke konumuna gelmiş durumda. “Bugün mavi ve beyaz yakanın yıllık işçilik ücretleri ortalaması Türkiye’de 30 bin avroya geldi” diyen Arıncı, Fas’ta 6 bin avro, Mısır’da ise 3 bin avro olan işçilik ücretlerinin Türkiye’de bir zamanlar iyi olduğunu, örneğin 2021 Aralık’ta 7 bin avro olduğunu söyleyerek ücret artışlarından şikayet ediyor.
OİB Başkan Yardımcısı Orhan Sabuncu ise patronların ağzındaki baklayı çıkarıyor: “Şimdi herkes işlerini götürebildiği kadar götürmeye çalışıyor. Alternatif olarak Fas ve Romanya gibi ülkelere yatırım konuşuluyor. Özellikle tedarik sanayisinde ciddi şekilde yatırımın taşınması bile söyleniyor. Aksi halde şirketleri yaşatmak da mümkün değil. Türkiye bugüne kadar avantajlıydı. Ama bugünden sonra dezavantajlı olacağız.”
Yani açıkça “ya bize ucuz işgücü cenneti verin ya da biz fabrikayı alıp gidiyoruz” diyorlar.
Peki, otomotiv patronları bu şekilde ağlar ve dertlenirken size sadece 5 gün öncesinden bir haber:
“Otomotiv sektörü, ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 8 artışla 3 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirerek tüm zamanların en yüksek ocak ayı ihracat rakamına ulaştı ve yıla rekorla başladı.”
Tablo bundan da ibaret değil otomotiv patronları için. Geçen yıl yüzde 6 büyümeyle 37 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren, son 19 yılın 18'inde Türkiye'nin ihracat rekortmeni olan bir patron grubundan söz ediyoruz.
Patronlar cephesinde her düzeyde büyük bir rekor var ama görüyoruz ki aynı zamanda bu rekora eşlik eden bir de arsızlık var.
Bugün Türkiye’de milyonlarca emekçi ortalama ücret haline gelen açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkum edilirken, milyonlarca emekli 14 bin liralık emekli maaşı dolayısıyla ucuz iş gücü havuzunun parçası olurken, patronların çıkıp “bu ülkede işçi ücretleri arttı, bu maliyetlerin azaldığı bir durum olmazsa Romanya’ya, Fas’a gideriz” demesi olsa olsa en hafif tabiriyle arsızlık olarak tarif edilebilir.
Burada hedef olan sadece otomotiv sektöründe çalışan emekçiler değil. Otomotiv sektöründe çalışan işçilerin yoksulluk sınırı altında kalan ücretleri dahi patronların canını sıkar hale geldiyse, burada işçileri hedef alacak yeni bir saldırı dalgasına hazır olunması gerekiyor.
Peki, bu hazırlığın bağlamı ne olacak?
Bugün Türkiye’de patronların bu kadar rahat bir saldırganlıkla hareket etmesinin tek bir güvencesi var, işçi sınıfın örgütsüzlüğü.
Bunu kırmadan, bu düzene “itirazımız var” diyen işçiler yan yana gelmeden eldeki kısmi kazanımları dahi savunmak mümkün olmayacak. Bu nedenle işçi sınıfının sınıf kimliğiyle siyaset sahnesine örgütlü bir güç olarak çıkması, her düzeyde de bunun güçlendirilmesi mutlak ihtiyaç.
Bu çok zor diye düşünenler, dün yüzlerce maden işçisinin Çayırhan’ı özelleştirmek isteyenlere karşı başlattığı Ankara yürüyüşüne ve onların saflarında, yanlarında yürüyenlere baksın.
Umut da güç de burada, sınıfın örgütlü birliğinde.
Bunu sağlayamadığımız sürece ülke tarihinin en derin yoksullaşma sürecinin yaşandığı günlerde dahi patronlar çıkıp “bu ülkede işçilerin maliyeti çok yüksek, ya bunu düşürecek önlemler alınsın ya da biz fabrikayı başka ülkeye taşıyalım” deme cüretini kendilerinde bulabiliyorlar.