Erdoğan’ı kurtarmak

Dünya nefesini tutmuş Kırım-Ukrayna-Rusya üçgenindeki gelişmeleri izliyor. Rusya için hayati önem taşıyan Sivastopol limanı, tüm Karadeniz’in en stratejik noktası. Rusya’nın güneye açılabilmek için de en kısa ve tek kapısı.

Putin, parlamentosundan Ukrayna ve Kırım’a askeri müdahale izni aldığı andan itibaren bölgedeki birçok denge hızla değişmeye başladı.

Bunun Türkiye’ye yansıması merakla bekleniyordu. Rusya ile girilebilecek muhtemel bölgesel bir sıcak çatışmada ABD ve NATO’nun istikrarlı bir Türkiye’ye şiddetle ihtiyacı var. ABD, AB ve NATO Ortadoğu’da müttefik durumunda kalan İsrail ve Türkiye’de bir iç hesaplaşma yaşanması için zamanın doğru olmadığının da farkında. Muhtemel bir çatışma anında Suriye ve İran’ı kontrol altında tutabilmek için Türkiye her zamankinden çok daha gerekli.

Türkiye’de ortaya çıkabilecek yeni bir “Gezi” olayı, şu sıralarda en istenmeyen durum. Bu nedenle de Türkiye’deki yolsuzluk, rüşvet ilişkileriyle ilgili kaset ve görüntülerin bir şekilde dondurulması söz konusu olabilirdi.

Ama dün bunun böyle olmadığı, Haramzade sitesinin Başbakan Erdoğan ile eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in olduğu iddia edilen konuşmaları servis etmesiyle ortaya çıktı.

Servis edilen kasetteki iddialar doğruysa, bugüne kadar çıkan kasetlerin en vahimi olduğu söylenebilir. Zira bu kez işin içinde milyon dolarlardan, eurolardan çok daha önemli bir alana girilmesi sözkonusu: Adalet.

Aksi ispatlanmadığı sürece, yıllardır içeride yatan Ergenekon, Balyoz başta olmak üzere görülen mahkemelerde yargı sisteminin nasıl işlediği, kimler tarafından yönlendirildiği dinleme kayıtlarına göre belirlenecek. Mahkemelerde adalet arayanların aslında mahkeme dışından mahkum edildikleri ve mahkemelerin birer mizansen olduğu, birçok insanın suçsuz yere yıllardır tutuklu kaldığı kabul edilecek.

Türkiye’nin bütün hukuk sistemi töhmet altındadır ve bunun ağırlığı kendisiyle birlikte bütün sistemi de aşağı çekip yok edecektir. Parasal kayıplar, eğer gerçekleşmişse, bir şekilde yerine konur ve suçlular cezalarını çeker, ama yargıya müdahale sonucu yıllarca içeride tutuklu yargılananların yıllarını geri veremeyeceği için, servis edilen ses kayıtlarının içinde en vahimi Sadullah Ergin ile Erdoğan arasında olduğu iddia edilen kasettir.

Şimdi ucu kendine dokunan herkes büyük bir infialle: “O kayıt bana ait değil” diye savunmaya geçmiş durumda. Bunların kimlere ait olduğu teknik inceleme sonucu ortaya çıkacak nasılsa, şimdilik yapılan yasak savmak.

İşte tam bu sırada patlak veren Ukrayna krizi, Recep Tayyip Erdoğan için bir can simidi oldu. ABD’nin tokmak vuruşlarını, müdahalelerini azaltma ihtimali belirdi. En azından cemaatin, ortalığı ayağa kaldıran ve her gün gündemi belirleyen “servisleri”nin ABD tarafından engelleneceği düşüncesini akla getirdi. ABD ve NATO’nun istikrarlı bir Türkiye’ye şiddetle ihtiyacı vardı çünkü.

Sadullah Ergin ile Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların kaseti yayınlanınca bu ihtimal neredeyse ortadan kalktı. Bundan sonra servis edilmese bile, son servis edilen kayıt tek başına hukuk sistemini çökertmeye yeter.

Kaset servisinin hafta içinde de sürmesi halinde, artık Tayyip Erdoğan’ın kaçabileceği yer kalmıyor. Bütün kasetler için “montaj” deme şansı da kalmadı. Bu kadar çok ve düzgün montaj yapabilen bir “paralel”in gerçeğin çok üstünde bir başarıya imza atması gerek. Teknik olarak bunun imkansızlığı ortada.

Geriye 30 Mart seçimlerinden AKP’nin hangi sonuçla çıkacağı sorusu kalıyor. Kaset servisleri devam ettikçe AKP’nin oy kaybı devam edecek. Daha şimdiden yüzde 10 gerilemiş durumdalar. Daha da vahim kasetlerin çıkacağı uyarısı ise, AKP ve Erdoğan’ı çok rahatsız ediyor ve bunu meydanlardaki konuşmalarıyla göğüslemeye, itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Başarılı olduğu söylenemez. Zira yakın çalışma arkadaşları bile savunmaya çalışırken hatalar yapmaya başladılar. Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç tipik örnek oldu bu gaflara. Mehmet Metiner ise, açıkçası, tamamen Tayyip Erdoğan’ı daha zor durumlara sokacak açıklamalar, tartışmalar yapıyor.

Sonuçta bir hafta-on gün kadar sonra posası iyice çıkmış bir Tayyip Erdoğan tablosu görebiliriz, işte asıl tehlike o andan sonra başlıyor. Kendi yaptırdığı anketlerde bile eğer Erdoğan İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Mersin, Antalya, Muğla gibi büyük şehirlerde kaybettiğini görürse, özellikle İstanbul’un elden çıktığına emin olursa, işi büyük bir kaosa götürmekten başka yol bulamayabilir. Yalnızca İstanbul’da ilan edeceği bir sıkıyönetim ile 30 Mart yerel seçimlerini belirsiz bir süre için erteleyebilir. Bu hem büyük şehirleri kaybetme riskini ortadan kaldırır, hem ekonomiyi olağanüstü hal ekonomisine bağlar, hem de yolsuzluk, rüşvet gibi iddiaların da tüm belge ve bilgilerini ortadan kaldırma şansı yaratır, soruşturmalar da rafa kalkar.

İş döner dolaşır ve Steven Spielberg’in “Er Ryan’ı Kurtarmak” filminde olduğu gibi, Tayyip Erdoğan kurtulur kurtulmasına, ama bedeli ağır olur.