Kolay geliyor YouTuber’ların dünyası, zira içerisine hapsolduğumuz yankı odasından çıkmaya mecalimiz yok. Doğan medyası, farkı şekil ve biçimlerde yoluna devam ediyor.

YouTuber’ların İrlanda rüyası nasıl kabusa döndü?

Kadim Avrupa ve ABD merkezli medya ekolünün Türkiye şubesi ‘Doğan Medya’ kendisini yaratan sermaye tarafından imha edildi. Sembol olarak işlevini yitirdi ama bir ekol (gelenek) olarak toplumu kanser gibi sarmaya devam ediyor. Hepimizi özgürleştiren, ifade özgürlüğüyle zihinlerimize sınırsız tüneller açan internet mucizesi, ‘ana akım’ diye tarif edilen yapıları yok edecekti. Özgürlük sloganlarının ve sınırsız cinsellik devrimi çılgınlığının gürültüsü bilimin (gerçeğin) sesini bastırıyordu. Şüpheciler, üretim araçlarına işaret edenler ve kapitalizmin tarihi-ideolojik birikiminden dem vuranlar huzur kaçıran marjinal ajanlar olarak yaftalanmaktan kaçamadı.

Bilim, üretim ilişkileri ağıyla kirletilmiş ve kapitalizmin biteviye sürekliliğini sağlamaya koşulmuştu. Diğer tüm üretim kolları gibi bilimin bu yıkıcı-çürütücü atmosferden kaçışı elbetteki kocaman bir fanteziden ibaretti. Yine de bu eleştiriden hareketle popüler kültüre ve komploculuğa açılan kapıları sıkı sıkıya tutmak gerekir. Sınıf mücadelesinin odağı, bir orta çağ bilim savaşına asla kaydırılmamalı. Kitle kültürünün üreticileri, işçi sınıfının yükselen öfkesini medya araçlarının yardımıyla komploculuğa yönlendirme telaşı içerisinde. Sınıfsal öfke yerini lümpen bir katarsise bırakırken, binlerce doktor yurt dışına çıkmaya başlıyordu. Popüler kültür saat gibi işliyor ve işçi sınıfı kapitalist ideolojiyle zayıflatılıyor...

Benzer biçimde medya alanına dönük sert eleştirilerin kontrolden çıktığı ve başka bir alana kaydığını hayretle izliyoruz. Medya araçlarını elinde bulunduran kapitalizmin söylem alanında güçlü bir manevra imkânı da var. Medyanın ‘toplum mühendisliği’ yönünün, teknolojinin imkânlarıyla nasıl geliştiğini ibretle izliyoruz. Holding medyasının delik deşik edilmesiyle başlayan bu eleştiri ‘işçi sınıfının gözü’ olan gazetecilerin gözlerini oymaya kadar uzanıyor. Tıpkı kapitalizmin bilimi araçsallaştırmasını eleştirirken karşılaştığımız o tuzakla yüz yüze geliyoruz. Fetişizmin yaratıcıları, eleştiriyi bir bilim ve gazetecilik düşmanlığına evriltiyor. Demek ki tamel iletişim mantığıyla yaklaşacak olursak, mesajımızın doğru oluşturulmasını sağlayan dilin kendisiyle de ciddi sorunlar yaşıyoruz. Benzer bir sorun ABD’de yaşanıyor. Eğitimin piyasa tanrısının insafına terk edilmesi, işçi kitleleri ilkokul 5. sınıf dil bilgisine mahkum ediyor. Sosyalist-Komünist bir yazarın gerçekte iletmek istediği mesaj (üretim araçları yardımıyla) başkalaşıyor ve komplocuların sarsılmaz argümanlarına cephe oluşturabiliyor...

İletişim alanında çok yönlü bir savaşla karşı karşıyayız. Algı yönetimi, toplum mühendisliği, devamında sırtı yere gelmez bir dev gibi ortaya çıkan popüler kültür; hepsi işçi sınıfına rehber olacak olanların mesajlarını çarpıtmak ve kodları karıştırarak bunu bir bilim düşmanlığına dönüştürmekle meşgul.

Gazeteciler ve doktorlar hedefte mi? Onlara en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda onların boğazlarına sarılarak aslında kendi nefesimizi kesmiyor muyuz? Evet, televizyonları açtığımızda gerçeği duyamıyoruz; evet, sağlık hizmetleri piyasanın insafına bırakıldığından beri 5 dakikadan fazla doktorla görüşemiyoruz. Öfkeliyiz! Ve sonuna kadar haklıyız. Yalnız bu öfke bir fiile dönüşüp basın emekçilerine ya da sağlık emekçilerine yöneldiğinde örgütsüzlüğümüzün felaketiyle yüzleşiyoruz. Bu yüzden kocaman bir ülkenin gerçekliğini, işçi sınıfının gözü olmak için ter akıtan ve hayatın tüm yıkıcı maddi gerçekliğine rağmen gazeteciliğe tutunmaya çalışanlardan değil, YouTuber’lardan öğrenmeyi tercih ediyoruz. Peki, nedir bu YouTuberlık? Aşağıdaki ekran görüntüsü bu cambazlığın ne olduğunu tanımlayan güzel bir imaj olabilir. YouTuber, İrlanda’daki evsizlik sorununu arabada yaşarak aştığını iddia eden, izleyici avcılığı yapan ve tüm insanların arabada yaşamayı meşru bir seçenekmiş gibi kabul etmelerini sağlayan vahşi bir para avcısıdır. 

Kolay geliyor YouTuber’ların dünyası, zira içerisine hapsolduğumuz yankı odasından çıkmaya mecalimiz yok. Doğan medyası, farkı şekil ve biçimlerde yoluna devam ediyor. Onun bıraktığı kötü miras ise haberin (paranın) kokusunu iyi alan küçük avcılar yetiştirmiş olması. Dev medya tekelinin ideal gazeteci figürü, bugün tüm YouTube mecrasını işgal etmiş durumda. İrlanda’ya geldiler, gördüler ve yendiler. Büyük bir kasırga estirdiler; kazanç çok iyi, gıda fiyatları bedava! Yazılarımızı takip eden okurlar çok iyi bilecektir, popüler kültürün kolezyum ikliminin tüm risklerine rağmen İrlanda’nın gerçeklerine inatla işaret etmeye çalıştık. Salgın ve salgın sonrasında gerçekleşen savaşın ekonomi üzerindeki etkisi yıkıcıydı. Tüm bu kasırganın öncesinde tıpkı ‘kripto para’ rüyası gibi pazarlanan İrlanda rüyasının sonuna geliniyordu...

Aylar önce ülkenin çılgın zenginliğine atıf yapan ve Türkiye’nin yoksul emekçilerine ‘çıkın çıkın gelin’ çağrısı yapan ve birer danışmanlık şirketine dönüşen YouTuber’lar konut krizinden, sağlık hizmetlerine kadar ülkenin gerçeklerini yarım ağızla mırıldanmaya başladılar. Belli ki kendi çevrelerinin ya da bizzat kendilerinin de canı yanmaya başlamıştı. Biz de değişmeyen bir alışkanlıktır, ateş bizim parmaklarımıza değmeden rüyadan uyanmayı başaramayız. 

Sinn Féin housing spokesperson Eoin Ó Broin’ evsizliğin artık planlanabilir ve kontrol edilebilir düzeylerin ötesine geçtiği konusunda İrlanda hükümetini uyardı.1

Q2 2021: 841
Q3 2021: 887
Q4 2021: 958
Q1 2022: 1,132
Q2 2022: 1,781

Buradaki rakamlara çadırlara taşınmaya hazırlanan ve işkence altında tutulan mülteciler dahil değil. Zaten ülkesinden göçmüş yüksek eğitimli, şımarık Türk ahalisinin mültecileri umursadığı söylenemez. Göçmen ofisinde sıraya dizilip kendisini hukuken aynı düzeydeki Afgan’dan üstün gören tipik bir Avrupa ideolojisinin esiri zavallı göçmen insanımız. Bugünün göçmenleri çevresine yabancı! ‘Gurbetçi’ algısı bu yabancılaşmayı korkunç bir biçimde arttırıyor. YouTuber’lık denen ve gazeteciliğin köklerini söküp atan, popüler kültür fetişizmine dayanan ‘haberciliğin-reklamcılığın’ bu algının yayılmasındaki hizmeti büyük. Ömrünü fabrikalarda çalışarak tüketen ve ‘gurbetçi’ adını verdiği insanlara yabancılaşmamızı mahirce sağlıyorlar. Tekrar edelim, gecesini-gündüzünü fabrikalarda tüketen insanlar için dil öğrenmek ya da eğitim almak artık bir lüks. Tıpkı Türkiye’deki gibi. Peki, nereden çıktı bu sokak fetişizmi? Herkesin görüşünü alma çılgınlığı? Artık doktorlara saygı duyulmuyor. Çünkü, herkes doktor. Artık gazetecilere zarre değer verilmiyor. Çünkü, herkes gazeteci ve herkes uzman birer analist. Buraya küçük bir not ekleyelim, işçi sınıfının saflarında kısa bir eğitimle her işçi kendi fabrikasının, mahallesinin cevval bir muhabiri olabilir. Zaten ihtiyacımız olan tam olarak böyle bir gazetecilik anlayışı. Doğan medyanın tariflediği ‘profesyonel gazetecilik’ değil. Zaten o figür, gazeteciliği ticarete dökmüş bir reklam metni yazarıdır, gazetecilik çoktan defnedilmiştir. 

Kapitalist ideoloji, tüm toplumu dayattığı popüler kültür vasatlığında eşitliyor. Tektipçi olmakla biteviye suçladıkları SSCB’nin yanına dahi yaklaşamayacakları bir diktatörlükle hepimizi barbarlığa sürüklüyor kapitalizm. Yoksullar hep bir ağızdan haykırıyor! ‘Okudun da ne oldu?’ Eğer direnen ve inatla mücadeleye tutunan insanlar olmasaydı muhtemelen pek çok gerçekten bihaber olacak ve kendi yaşam hikâyemizden uzaklaşacaktık. Okuduk ve bu oldu. 

DW-BBC Türkçe ve diğerlerinin oluşturdukları ortak platformlar bu korkunç tuzağı (İrlanda rüyası) ahlaksızca yoksul gençlerimize karşı kurdular. Bu arada elbette sokağa bol para saçacak olan şımarıkları değil, son bir umutla varını yoğunu bu hayale yatıran emekçileri kast ediyor ve sadece onları ciddiye alıyoruz. Geçmişte açık açık bu durumu topluma duyurmuş ve uyarmıştık. Hatırlayalım... “Meseleye iletişim bilimleri çerçevesinden yaklaşırsak, Youtube gerçek manada tehlikeli bir yer haline geldi. Tıpkı, konvansiyonel medya gibi hurafe ve yalanların anlatıldığı bir yapıya dönüştü. Tek bir farkla, bu sefer izleyiciler aktif bir biçimde bu mesajları üretmeye ve yaymaya, şansı yaver giderse para kazanmaya başladı. Şimdi, tam bu noktada İrlanda temsilcisi olduğum ATGB (Avrupa Türk Gazeteciler Birliği) adına üretmiş oldukları bu içerikten dolayı BBC ve ‘+90’ kanalını okuyucularıma raporluyorum. Bu kanal açıkça yalan içerik üretmiştir. İrlanda’nın gerçeklerini bireysel bir çerçeveye indirerek, sorumluluğu genç bir kişinin omuzlarına yükleyecek kadar da etik dışı davranmışlardır.”2

Tolga Binbay’ın Twitter paylaşımından Türkiye’deki hekim göçüne dair ‘Dayanışma Meclisi’nin açıklamasını görüyor ve okuyorum. İçerikteki İrlanda vurgusu çok önemli. Zira, sözde çok ama çok zengin bir ülkenin gerçekliğine vurgu yapıyor.3 İrlanda ilaç üretimiyle ve sağlık endüstrisi ile gurur duyuyor. Yoksulların ulaşamadığı ilaçlar ve yoksulların ulaşamayacakları özel sağlık kompleksleri inşa ediliyor. Ücretsiz sağlığa-ilaca ulaşamadıktan sonra bir ülke ilaç üretse ne yazar! Tolga Binbay, sosyal medya üzerinden İrlanda’ya dair önemli bir raporu benimle paylaşıyor. İrlanda sağlık sistemi pandemi öncesinde kırmızı alarm veriyordu. Artık net şeyler söylemenin zamanı; pandemi İrlanda hükümetini harekete geçirmedi ve kamusal sağlık hizmetini destekleme sözünü çabubucak unuttular.

Ukrayna savaşına milyarlarca Avro para yatıran İrlanda, vatandaşlarını uzun bekleme listelerinin gölgesinde ölüme terk etti. Doktor göçü ve desteklenmeyen kamusal sağlık hizmeti tek bir şeye işaret ediyor: ‘Parası olan sağlık hizmeti alsın’ diyorlar. ‘Ne var canım, yıllarca bekleyeceğine özel hastaneye 100 Avro ver kurtul’ söylemi bir veba gibi hızla yayılıyor. Eğer bir deri hastalığından mustaripseniz sakın kamu hastanesine gitmeyin. Bugün başvurduğunuzda sadece muayene için size muhtemelen 2025 yılına randevu verecekler.

İrlanda’da hastaneler ağırlıklı olarak kilisenin kontrolünde, İrlanda’da kamudaki yığılmayı karşılayabilecek doktor yok! Neden? Bu çok uzun bir makalenin konusu ve okurları köşe yazısının kapsamını aşarak esir almak istemiyorum. İşçi sınıfını doktorsuz bırakıyorlar, çünkü patronları daha çok zengin etmek istiyorlar. Ve emperyalist güçler Türkiye gibi ülkelerin sağlık sistemlerine bir kene gibi yapışarak, kendilerini pahalı sağlık eğitiminin yükünden kurtarmaya çalışıyorlar. Dev medya tekellerinin yurt dışı reklamlarını (haberlerini değil) geniş yönlü olarak ele almak zorundayız. Doktor transferi çok kârlı bir iş, elbette reklamı yapılacak.

Koalisyon hükümetinde başbakanlık görevine hazırlanan Fine Gael lideri Leo Varadkar, enflasyonun %9,1 seviyesine ulaştığını ve bunun 38 yılın en yüksek oranı olduğunu söyledi. Enflasyon oranındaki bu yükseliş bir zirve noktası mı? Belli değil.4 Yine İngiltere’de 2010 yılında 66 gıda bankası varken bugün en az 2000 tane var. Bu rakam ülkedeki McDonald’s şubelerinden bile daha fazla.5

Cumhuriyet nedir? Her şeyden önce insanın yurttaş olabilmesi ve sınıf ayrımı olmadan eşit imkânlara ulaşabilmesidir. Bu yüzden artık burjuva cumhuryetlerinin sonuna geldik. Bu cumhuriyet anlayışı Michael D. Higgins’in söylediği gibi yoksul İrlandalılara başlarını sokabilecekleri bir ev veremiyor. Öğrencilerini yurtlar inşa etmek yerine sokağın ve sermayenin insafına terk ediyor. İşte bu yüzden cumhuriyetimiz, bizim büyük büyük başarısızlığımızı temsil ediyor. 

Bu yüzden yeni ve sosyalist bir cumhuriyet için kolları sıvamak ve mücadeleye atılmak zorundayız. İrlanda’nın sosyalist geleneğinin son temsilcisi olan bu uslanmaz adam sözleriyle medyanın tepkisini çekti. Adeta pusuya yatan medya, Sabina Higgins’in (İrlanda Cumhurbaşkanı Michael D. Higgins’in eşi) Ukrayna’daki savaşı sorgulayan mektubuyla tüm pisliğini topluma boca etti. Demek ki medya kendisini pazarladığı gibi barışı değil savaşı istiyor; demek ki medya kendisini topluma reklam ettiği gibi ifade özgürlüğünü değil diktatörlüğü destekliyor.

Gazeteciler, doktorlar, öğretmenler, inşaat işçileri, göçmen-mülteciler ve tekstil fabrikasında direnen kadınlar; bizi birbirimize düşürmek isteyen bu alçak medya kuşatmasına rağmen sıkıca kol kola girip eşitlikçi o dünyayı yaratmak zorundayız. Aksi takdirde ömrümüzü bir ev alabilmek ya da hastane sırası beklerken tüketmemiz kaçınılmaz.