Akepe Genel Başkanının siyaset tarzını biz belki tam içselleştirememiş olabiliriz ama o partinin iktidarını hazırlayan Batı o tarza son derece aşina. Bunu da şöyle özetliyorlar: bağırır bağırır susar.

Tencere dibin kara… 

soL Haber’de düzenli yazmaya başladığımda ilk değindiğim konuymuş Türk-Yunan İlişkileri. Bundan 13 ay kadar önce ortak basın toplantısında izleyenlere bir tür Kavuklu-Pişekâr performansı sergileyen Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlarını yazmışım. Şimdi içeriğe bakınca o yazının “Ege bir Mavi Deniz” yerine “Tencere dibin kara..” başlığını taşıması daha uygun olabilirmiş. Bugüne kısmetmiş demek ki!

O toplantıyı anımsamaya veya yazıyı yeniden okumaya üşenecekler için özetleyeyim. Çavuşoğlu ve Dendias basın toplantısında birbirlerine bir dizi suçlama yöneltmişlerdi. İşin ilginç tarafı her iki tarafın suçlamalarının da temelsiz olmamasıydı. Türk ve Yunan burjuvazilerinin birbirlerine insanlık ve ahlak dersi veremeyecek durumda oldukları da açıktı.

Bir yılı aşan bir süre sonra önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Washington ziyaretini ve o ziyaretin odağına Türkiye karşıtlığını nasıl oturttuğunu gördük. Miçotakis Kongre konuşmasında Türkiye’ye silah satışı yapılmaması tavsiyesinde de bulundu. Hatta aşı karşıtları ve düz dünyacılarla benzer zekâ seviyesine sahip çevrelerin, ABD Başkanı Biden’ın Miçotakis’le görüşmesi sırasında taktığı ve üzerinde Yunan bayrağı motifleri bulunan kravatta “no jets for Turkey” yazısı bulunduğu yönündeki iddialarını bile tartışmak zorunda kaldık. Öyle bir yazı elbette yoktu ama dünyayı ilkel “Facebook” görselleriyle izlemekle yetinenler için görüntü yeterince inandırıcıydı.

Herkesin bu konulardaki gelişmeleri kafayı dış politikayla bozanlar kadar yakından izlemek zorunda olmadığı gerçeğinden hareketle kısa bir geri dönüş yapayım. Türkiye’yi yönetenler ülkenin hava savunma sistemi ihtiyacını karşılamak için Rus yapımı S-400 füze bataryası alma kararı verip bunu hayata geçirince ABD de tepki olarak Türkiye’ye yönelik CAATSA adıyla bilinen bir dizi yaptırımı hayata geçirmişti. Bunlar içerisinde en önemlisi Türkiye’nin uzun yıllardır içinde olduğu F-35 savaş uçağı programından çıkartılması olmuştu. Bunun somut sonucu Türkiye’nin parasını ödediği uçakları teslim alamayacak olmasıydı. Bu konu iki ülke arasındaki ilişkilerde ciddi bir karın ağrısı olarak duruyor. 

Diğer yandan NATO denen savaş makinasının güneydoğu kanadında bulunan Türkiye’nin hava kuvvetlerinin gereğinden fazla zayıflatılmasının emperyalist Batı için de pek tercih edilebilir olmadığı fark edilince ortaya yeni bir formül atılmıştı. Mevcut F-16 filosunun modernizasyonu ve bir miktar iyileştirilmiş F-16 Blok 70 modeli savaş uçağı satın alınması. Biden Yönetimi bu plana sıcak bakmış ve geçtiğimiz Nisan ayında Kongre’ye bu satışı onaylaması için olumlu bir görüş göndermişti.

İşte Miçotakis’in Kongre konuşmasında verdiği “onay vereceğiniz silah satışları Doğu Akdeniz’de istikrarsızlık yaratmamalı” mealindeki mesajda kast edilen bu uçakların Türkiye’ye satışıydı. Hava kuvvetlerini Fransız Rafale ve ABD üretimi F-35’lerle güçlendirme yoluna giren Miçotakis Hükümeti, iki ülke hava kuvvetleri arasında Yunanistan lehine doğacak nitel asimetrinin bozulmaması için bu konuda son kararı vereceği bilinen Kongre’ye uyarıda bulunuyordu.

Bu gelişmelere Akepe Genel Başkanı “Artık benim için Miçotakis diye biri yok. Kendisiyle görüşme yapmayı da kabul etmiyorum… ABD herhalde Miçotakis’in sözüne bakarak karar vermeyecektir” diyerek tepki verdi.

Akepe Genel Başkanı’nın NATO’nun Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla genişlemesine yönelik engelleme politikasıyla birleşince bu gelişme belki de yüzüncü kez “Erdoğan’ın Batı ile köprüleri attığı” şeklinde yorumlanmaya müsait sayılabilir. Biz bu tür çıkışların benzerlerini yıllardır görüyoruz. 

Akepe Genel Başkanının siyaset tarzını biz belki tam içselleştirememiş olabiliriz ama o partinin iktidarını hazırlayan Batı o tarza son derece aşina. Bunu da şöyle bir yargı cümlesiyle özetliyorlar genelde “bağırır bağırır susar”. Doğu Akdeniz’de fetih görünümlü sondaj yapan ve şimdi kıyılarda pinekleyen gemiler, Rahip Brunson, Deniz Yücel, Mavi Marmara, darbeci BAE gibi örneklere bakınca o yargının pek de temelsiz olduğunu iddia edemeyiz.

Bütün bu gelişmelere, Akepe’nin zinhar kurmadığı ama kesinlikle derinleştirdiği ve kökleştirdiği sömürü düzeninden rahatsız olan bir tek Batılı başkent bulamayacağınızı bilerek bakmanız gerekiyor. 

Neticede alanın da satanın da memnun olduğu bir süreçten söz ediyoruz. Batı emperyalizmi de onun küçük çaplı getir götürünü üstlenen Yunanistan gibi ülkeler de Türkiye’de çıkarlarına bundan daha uygun bir yönetim bulamazlar. En azından bulacaklarına ikna olana dek, eldeki kuşu bırakıp daldaki kuşu hedeflemezler. Bu arada seçim olmuş, olmamış, seçime benzemiş, benzememiş hiç de umursamazlar.

NATO muhipleri cemiyeti üyeleri hiç meraklanmasın o F-16’lar önünde sonunda Türkiye’ye satılır. Elimiz kolumuz bağlı sandık beklemeye devam eder ve bu düzeni başlarına yıkmazsak o pahalı metal kuşların maliyeti de bu ülkenin emekçilerinin torunlarının kabardıkça kabaran borç hesabına eklenir.