Fransa’da seçimin sonucu ne olursa olsun, devrim olacak, Sosyalizm gelecek değil. Önümüzdeki dönemin esas kavgası emeklilik yaşı konusunda verilecek.

Macron’un seçimi, sermayenin kaygısı

Sizin bu yazıyı okuyacağınız 13 Haziran Pazartesi gününün ilk saatlerinde Fransa’daki Ulusal Meclis seçimlerinin ilk turu tamamlanmış ve sonuçların bir bölümü alınmış olacak. Seçimlerin ikinci turu ise 19 Haziran’da yapılacak.

Biraz geriye dönelim. Nisan ayının sonunda Fransa’da düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimini Macron zorlanmadan kazanarak beş yıllık bir süre için ikinci kez seçilmişti. Aşırı sağın yoğun gürültüsü altında geçen Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) lideri Mélenchon deyim yerindeyse yüreği solda çarpanları heyecanlandıran bir performans göstermesine rağmen Fransız aşırı sağının kadrolu lideri ve adayı konumundaki Marine Le Pen’in çok az gerisinde kalarak ikinci tura çıkma ve Macron’la boy ölçüşme fırsatını kaçırmıştı.

Başkanlık seçimlerinden sonra, Fransa’nın siyasi liderlerin donanımı bakımından giderek çoraklaşan ikliminde hitabet ve entelektüel kapasite bakımından öne çıkan bir lider kumaşıyla türünün son örneği olarak da tanımlanabilecek Mélenchon bu yenilgiyi kabul etmek yerine daha iddialı bir işe kalkıştı: Sosyalistlerden Komünist Parti’ye kadar uzanan ve Yeşilleri de kapsayan bir yelpazede Troçkistler dışındaki solu toparlayıp Ulusal Meclis seçimlerine tek liste altında girmek. Mélenchon böylelikle son dönemde sağın ve aşırı sağın 50 tonunun yarıştığı, solun ise figüran rolüne indirgendiği siyasal sistemde yeniden ağırlık koymayı ve ikinci döneminde finans kapitalin emekçi halkın çıkarlarına yönelik saldırı emirlerini daha sadakatle uygulamayı planlayan Macron’u parlamentoda durdurmayı hedefledi.

Bir başka yazımda sözünü etmiştim. Anımsatalım. Mélenchon’un bu amaçla oluşturduğu ortak listenin (NUPES) programı bizlerin anladığı anlamda Sosyalizm vaadi içeren bir program değil. Programı biraz daha adil bir dağılımın ötesinde köklü değişiklik içermiyor diye eleştirebiliriz. Yine de Fransa’nın içinde bulunduğu sömürüyü derinleştirme rotasında ciddi bir takoz oluşturma iddiası taşıyor. Seçimin olası sonuçlarına dair düşüncelerimi aşağıda bir daha açacağım ama bunlardan bağımsız olarak bir nokta önemli: NUPES’in Ulusal Meclis seçimlerinde iddialı hale gelmesi Fransız halkının yıllardır duymayı unuttuğu eşitliğe, gelir adaletine dair düşüncelerin medyada geniş şekilde işitilmesini, tartışılmasını sağladı.

NUPES’in varlığı ve iddiası Fransız sermayesinin en ilkel reflekslerini ortaya koymak bakımından da yararlı oldu. François Mitterand’ın kazandığı 1981 seçimlerinin öncesinde, sermayenin temsilcileri, Sosyalist-Komünist ortaklığının iktidara gelmesi halinde Paris’te Sovyet tanklarının geçit resmi yapacağı gibi zırvaları telaffuz etmekten çekinmemişlerdi. Bundan tam 41 yıl sonra, burjuvazinin hayal ve iftira gücünde kayda değer bir gelişme yaşanmadığını da görmüş olduk. 

Ana akım medyanın ekran ve sayfalarında NUPES’in parlamentoda çoğunluğu sağlaması halinde “Emeklilik yaşını 60’a indirmesi yüzünden ekonominin Venezüella veya Yunanistan misali çökeceği, Fransa’nın kendisini IMF’nin kapısında bulacağı, AB’nden çıkılacağı, ekonominin Sovyet tarzında düzenlemelerle yönetileceği, insanların bahçelerindeki ağacı bile izinsiz kesemez hale gelecekleri” gibi abuk sabuk ve hiçbiri NUPES’in programında bulunmayan iddialar dile getirildi. Bu saçmalama öyle bir düzeye geldi ki, ülkenin resmi sayabileceğimiz uluslararası haber ajansı AFP bile bunlarla ilgili bir doğrulama haberi yapıp tek tek ele aldığı bu iddiaların yanlış olduğunu ortaya koyma ihtiyacı hissetti. Finans kapitalin ücretli amigoları bu kez de gerçekleri sergilediği için AFP’ye saldırmaktan çekinmediler. NUPES’in görüşlerine genişçe yer veren kamu kuruluşu niteliğindeki FR2 televizyonu da benzer saldırılardan nasibini aldı.

Ankara’dan, İstanbul’dan, Diyarbakır ve Batman’dan baktığımızda bize “özgürlük cenneti” gibi görünen Fransa’daki baskı ve iftira ortamı bunlarla sınırlı kalmadı elbette. Örneğin birkaç gün önce bir seçim gezisi sırasında Macron’un yüzüne karşı “tecavüz şüphelilerini kabineye aldığı” eleştirisini dile getiren 18 yaşındaki bir lise öğrencisi Laura bize hiç de yabancı gelmeyecek bir şeyler yaşadı. Laura, olayın ertesi günü okuluna gelen jandarma tarafından sınıfından çıkartılarak sorgulandı. Şimdi diyebilirsiniz ki, “dayak bile yememiş, işkence görmemiş  daha ne istiyorsun?”. Haklısınız ama Fransız halkının bu tarz faşizm gösterilerine şimdilik bizim kadar tahammüllü olmadığını hesaba katmak gerekiyor.

Bütün bu saldırılar NUPES’in programının daha geniş şekilde duyulmasını sağlaması ve kurulu düzenin değişime ihtiyacı bulunduğunun anlaşılması bakımından yararlı oldu elbette.  

Seçim sonuçlarına dair tahminlere geçmeden bizimkine hiç benzemeyen sistemi hatırlatayım. Daha önce belirttiğim gibi Fransa’da iki turlu dar bölge seçim sistemi uygulanıyor. Başka bir deyişle her seçim bölgesinden tek bir aday seçiliyor. Bunun için bir adayın ilk turda kullanılan oyların yarısından fazlasını ama aynı zamanda kayıtlı seçmen sayısının da en az %25’inin oyunu almış olması  gerekiyor. Bu da katılım oranının önemini artırıyor. Konuya çok da ilgi duymayan okuyuculara fenalık gelebilir ama siyaset bilimiyle uğraşanlar ve özellikle de bu alandaki öğrenciler için biraz daha somutlaştıracağım. Örneğin katılım oranının kayıtlı seçmenlerin %40’ında kaldığı bir seçim bölgesinde birinci gelen adayın %50’yi bulması yetmiyor. O adayın oy kullananların en az %62,5’i oranında destek elde etmiş olması gerekiyor. Çok karışık ama Fransa’dayız!

Seçimin ilk turda sonuçlanmaması halinde ise bir hafta sonra ikinci tur yapılıyor. İkinci turda, ilk turda en yüksek oyu alan iki adayın yanı sıra, kayıtlı seçmen sayısının en az %12,5’ini alan diğer adaylar da katılıyor. 

Siz bu yazıyı okurken ilk turu tamamlanmış, ikinci turu ise 19 Haziran’da yapılacak olan seçimlerde yarışan 4 önemli liste var. Liste terimini kullanmamın bir nedeni var. Fransa’da seçimlerde resmi olarak partiler değil, listeler yarışıyor. Bunlardan birincisi Macron’un listesi. Macron bu kez listesine Rönesans adını verdi. Yerseniz! İkinci önemli liste yukarıda uzun uzun anlattığım NUPES yani Mélenchon’un listesi. Üçüncü liste Ulusal Toplaşma diye çevirmeyi sevdiğim Marine Le Pen’in aşırı sağcı listesi. Dördüncü liste ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı taklidi yaptıkları için ağır bir darbe yiyen klasik sağınki (LR). Bunların yanında elbette yöresel ağırlık taşıyan ama ulusal çapta iddiası olmayan listeler de bulunuyor.

Fransa Ulusal Meclisi’nde 577 sandalye var. Salt çoğunluk  289. Şu ana kadar yapılan ve benim takip edebildiğim anketlere göre, bu sayıya ulaşma iddiası taşıyan iki liste var. Biri Macron’unki, diğeri ise NUPES. Mélenchon’un iddiası bu eşiği yakalamak, bu mümkün olmaz ise Macron’un listesinin salt çoğunluğu elde etmesini engellemek, hiçbiri olmazsa ana muhalefet konumuna yerleşmek. Şu anki manzaradan son hedefin kesin olarak gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. İkinci hedefin yani Macron’un salt çoğunluktan yoksun bırakılması da mümkün görünüyor. Böyle bir durumda Macron’un Ulusal Meclis’te gemisini yürütebilmek için öncelikle klasik sağ olarak tanımladığım LR ile bu da yetmezse aşırı sağla işbirliği yapması gerekecek. Mélenchon’un seçimlerde salt çoğunluğu elde edebileceğini, bir başka deyişle ilk hedefini gerçekleştireceğini ise hiç sanmıyorum. Umarım yanılırım.

Bana sorarsanız bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmayacağını söyleyen Mélenchon için en başarılı sonuç bu seçimler için oluşturulan listenin kalıcı ve ilerici bir siyasi yapıya dönüşebilmesi olacaktır.

Fransa’da seçimin sonucu ne olursa olsun, devrim olacak, Sosyalizm gelecek değil. Önümüzdeki dönemin esas kavgası emeklilik yaşı konusunda verilecek. Sermayenin 50’li 60’lı yıllarda Sosyalizm korkusuyla tanıdığı sosyal hakları geri almaya yönelik saldırısının en önemli başlıklarından biri emeklilik yaşı. Malum, sermaye bakımından en makbul emekçi ölene kadar çalışan emekçi. 

Macron’un somut vaadi asgari emeklilik yaşını 62’den 65’e çıkartmak. Bu konudaki ilk denemesi Sarı Yelekliler diye anımsadığımız gruplar tarafından düzenlenen gösterilerin de etkisiyle başarısızlığa uğramıştı. Bankacı çocuk bu kez çok kararlı zira zenginlere daha çok para lâzım. Mélenchon ise hem bu sınırı 60’a çekmeyi hem de maaşları iyileştirmeyi vaat ediyor. Mesele bundan ibaret.

Bekleyip göreceğiz.