ABD emperyalizm dünyasında tek zayıf halka değil... Şimdi bütün emekçiler için yaşamın anlamı 21. yüzyılı sosyalizm çağı yapacak değişiklikleri kavramak ve öznesi olabilmektir.

21. yüzyıl sosyalist devrimlerini arıyor

Marx’ın devrim teorisi kapitalizmin kendi mezar kazıcısı olan işçi sınıfını yaratmasına dayanıyordu.

Dolayısıyla 19. yüzyılda en gelişkin kapitalist ülkeler en geniş işçi sınıfı nüfusuna sahip oldukları için sosyalist devrimin doğal adayıydılar. 1871 Paris Komünü teorinin sağlaması olarak görüldü.

20. yüzyılda kapitalizmin emperyalizm aşamasına geçmesiyle durum değişti. Bütün dünya emekçilerini sömüren ve ülkelerine büyük bir zenginliği taşıyan emperyalist devletler kendi işçi sınıflarını düzenle uyuşturmanın yollarını keşfetmişlerdi.

Zor uygulamalarını bırakmadılar tabii, ama bunu yanı sıra işçi liderlerinin satın alınması, güçlü ideolojik etkileme araçlarının geliştirilmesi gibi olanakları kullandılar. Ayrıca kendi işçi sınıflarını 19. yüzyılın sefil koşullarından çıkarıp iç pazarlarının bir tüketicisi konumuna taşıdılar.

Buna karşılık, emperyalizmin etkisi altındaki ülkelerde çelişkiler üst üste birikti.

Devrim teorisi eşitsiz gelişim ve zayıf halka kavramlarıyla yeniden şekillendi ve gelişti.

Gerçekten 20. yüzyılın devrimleri, en gelişkin kapitalist ülkelerde değil, ama:

Köylülüğün feodallere öfkesinin ve isteklerinin,

Feodalizmin hegemonyasındaki halkların özgürlük isteğinin,

İşçi sınıfının sermayeye duyduğu öfkenin,

Emperyalist paylaşım savaşına ve işgallere karşı direncin üst üste çakıştığı ülkelerde patladı.

21. yüzyılda devrim teorisi geçen yüzyıllardan aldığı özellikleri koruyor, ancak artık devrimin hayaleti emperyalist ülkelerde de geziniyor artık.

Günümüzde üretim ilişkilerinin nasıl çıkmaza girdiğine ve üretici güçlerin sosyalizmi nasıl özlediğine burada değinmeyeceğiz.

Ancak ABD’de yaşananları devrim teorisi açısından ele alacağız. Tabi ki bu son ayaklanmanın bir devrimci durum olduğunu söyleyecek kadar naif değiliz, bir süreçten bahsediyoruz.

Öncelikle ABD işçi sınıfını düzenin içine hapsedecek mekanizmalar tükenmeye başladı. Oysa ABD emperyalizmin en önemli özelliği kendi içinde işçi sınıfını düzenin payandası ve işbirlikçisi haline getirebilmesiydi. Azalan kâr oranları yasasına bağlı telafi mekanizmaları işçi sınıfını yoksulluğa itti.

Bu kapsamlı konuya burada girmek mümkün değil, ama daha önce bu köşede sunulmuş olan aşağıdaki grafik yaşanan süreci özetliyor.

Grafik ABD’de toplam hanehalkı servetinin en zengin %1 ile en yoksul %90 arasında nasıl paylaşıldığını gösteriyor. 1990’dan sonra sınıflar arası uçurumun nasıl giderek arttığı çok iyi görülüyor.

Bu köşede Amerikan işçi sınıfının nasıl hareketlendiğine, eğitim, metal ve hizmet sektörlerinde, hatta hapishanelerde birçok grev ve direnişi nasıl örgütlediğine birçok kez değindik.

Evet, artık 21. yüzyılda öfkeli köylü yığınları ön planda değil ama biriken esas çelişkiye eklenen diğer birçok çelişki var
Örneğin, çelişkiyi büyüten bir diğer unsur ABD’nin kölecilik zamanından kalan toplumsal eşitsizlikleri. Afrika kökenli ABD yurttaşlarının uğradığı ayrımcılık sınıfsal çelişkileri güçlendiriyor.

Son 70 yıldır Beyaz Saray’ın önünde 50 kişinin bir çember oluşturup hiçbir yere varmayan ellerinde dövizlerle yaptıkları yürüyüşlere göre son yaşanan ayaklanma ne kadar farklı!

Trump’ın Beyaz Saray’ın sığınağına alınması ve eylemcileri bahçedeki vahşi köpeklerle korkutmaya çalışması görülecek şeydi doğrusu.

Başka çelişkilerden de bahsedebiliriz. Ülke içinde etkisizleştirilmiş işçi sınıfı siyaseti ve emekçilerin düzene kazanılması ABD’nin yurtdışında diğer halklara yönelik alçakça operasyonlarına karşı duyarsızlaşmaya neden olmuştu.  Şimdi ise ABD’nin komplocu, işgalci müdahaleleri ülke içinde daha çok tepkiyle karşılanıyor.

Ve emperyalist paylaşım savaşına karşı tavır.

Çin’de biriken sermayenin değersizleştirilmesi ABD sermayesinin hegemonyası sürdürmesinin başlıca koşulu olarak duruyor.

ABD halkı bugüne kadar paylaşım savaşlarını kendi ülkesinde yaşamadı. Ama bu sefer savaş önlenemezse hem yurtdışında hem ülke içinde büyük sorunlar yaşayacağa benziyor.

Bütün bu koşullarda, bugün ABD sermayesinin bir güvenlik supabı olarak ileri sürdüğü Ulusal Muhafızların ve ordunun en azından bir kısmının taraf değiştirmeyeceğini kim söyleyebilir.

Son olarak da sermayenin bu çaresizliğinin yarattığı bütün insani değerlerden uzak, sürekli suratını görmenin bile insanı devrimci yapacak liderler silsilesi.

ABD sermayesinin, aslında düzeni korumaya ve ömrünü uzatmaya yarayacak Sanders’i bile itecek katılığı ayrıca değerlendirilmeli.

Geçen iki yüzyıla göre ABD’nin emperyalizmin zayıf halkası haline gelmesi yeni bir şey.

Üstelik kendisi ile birlikte “arka bahçesi” olarak kabul edilen Orta ve Güney Amerika’yı da bütün kendi iç dinamikleriyle birlikte sosyalist devrimlere açma olasılığını akılda tutmalıyız.

Ayrıca ABD emperyalizm dünyasında tek zayıf halka değil, geçen yüzyılın bazı emperyalist ülkelerini de kapsayana Avrupa’nın güney kuşağını daha önce konu etmiştik.

Hatırlatma
Erhan Nalçacı

Şimdi bütün emekçiler için yaşamın anlamı 21. yüzyılı sosyalizm çağı yapacak değişiklikleri kavramak ve öznesi olabilmektir.

Herkes ajandasını buna göre ayarlamalı!