Umut İçin Adalet Herkes için Adalet Turu: 'Adalet çıkmaz' diyen aileler mutlaka örgütlensin

Umut Gündüz'ün anne ve babası geçtiğimiz 1 ay boyunca adalet için mücadele edenlere destek olmak ve mücadeleyi büyütmek için yaptıkları 'Umut İçin Adalet Herkes için Adalet Turu'nu anlattı.

Kaya Emre Uzmay

Geçtiğimiz yıl Çağdaş Şenyüz adlı yüksek alkollü bir sürücü tarafından öldürülen 19 yaşındaki bisikletçi Umut Gündüz’ün ailesi, Şanlıurfa’dan başladığı Umut İçin Adalet, Herkes İçin Adalet Turu’nu 1 ayın sonunda bitirdi.

Tur boyunca Urfa'dan Tekirdağ'a kadar adalet için çalışan ailelerle bir araya gelen Asuman ve Menderes Gündüz vardıkları yerlerden mücadelelerini büyütme sözüyle ayrıldı.

"Biz aslında acımızı umuda çevirdik, biz de kapansak girdap gibi düşeceğimizi biliyorduk. Biz de bu mücadeleyle, Umut’un acısını umuda dönüştürerek devam ettirdik" diyen aile tura dair sorularımızı yanıtladı.

Bu bir aydır yollardasınız. Peki yola çıkma fikri nereden geldi?

24 Haziran’da geniş katılımlı bir şekilde ilk duruşmamız görüldü. Ancak bu duruşmada, hukukun üstünlüğünün ve adaletin tecil edilmediğini gördük. Bunu sadece anne-baba olarak söylemiyoruz, mahkemeyi izleyen vekiller de, müdahil olan avukatlar da söylüyor.

Hem de hakimin tecrübesiz olması, mevzuata hakim olmaması, salonu kontrol edememesi, tanıkların ifadelerini karıştırması, bizi şu sonuca vardırdı: Buradan adil yargılanma, hapisle sonuçlanan bir ceza çıkmayacak. Biz ne yapalım dedik? Kamuoyuna dönelim, tek tek anlatarak burada yargılayalım.

1 Ağustos’ta bir yürüyüşe çıktık, yürüyüş derken küçük kızımız olduğu için yürümedik, bir nevi ‘Adalet Turu’na çıktık.

“Umut için Adalet, Herkes için Adalet” diyerek yola çıktık. Herkes derken gerçekten herkesi kastediyorduk, atanamayan öğretmenlerden, işyerinde sigortasız çalıştırılıp hukuksuzluğa uğrayanlara, ya da yolumuz üzerindeki yanan ormanlardaki köylüler için adalet arayışıyla yola çıktık.

İlk durağımız Urfa oldu, ilk olarak “nereye gidiyoruz, nasıl yapacağız” derken şehirden şehire geçtikçe bir kartopu gibi büyüdü, her gittiğimiz yerde insanlar bizimle görüşmek istedi. Her bir görüştüğümüz kişinin yaşadığı kayıp büyük bir acıydı ancak hukuk sistemi karşısında yaşadıkları bambaşka bir acıydı. Kimileri yüreğine taş basmış kenara çekilmiş, kimileri intiharın eşiğinden dönmüş, kimi aileler parçalanmış, kimileri ilaç tedavileriyle devam ediyor.

Biz aslında acımızı umuda çevirdik, biz de kapansak girdap gibi düşeceğimizi biliyorduk. Biz de bu mücadeleyle, Umut’un acısını umuta dönüştürerek devam ettirdik.

Görüştüğümüz her aile sanki bizi bekliyormuş gibiydi, bizim yabancılık çekmediğimiz bir insan profiliydi bu acılı aileler. Çok çabuk bir şekilde iletişime geçip çok çabuk kaynaştık. Barınma ihtiyacımızı bu ailelerle karşıladık, oturduk sabahlara kadar sohbet ettik, kahvaltımızı birlikte yaptık, çocuklarıyla ve hukuk süreciyle ilgili ne yaşadıklarını anlattılar, biz ne yaşadığımızı anlattık.

'Size verilecek adalete razı olun ve kenara çekilin' deniliyor

Hepsi aynı bu arada, bizim Ankara’da yaşadığımızla Urfa’da veya Bursa’da yaşanan hukuksuzluk aynı. Buradan şu çıkıyor, hukukun geldiği nokta cezasızlık politikası.

Savcıların şu alanda çok iyi olduğunu gördük; acılı ailelerin duygularını istismar etmekte çok başarılar. Biz de bunu yaşadık. Bir aile bunu anlattığında, dedik “Savcı bize de böyle demişti”.

Ben savcıyla görüşememiştim ama kardeşim görüştüğünde ona savcı, “Merak etmeyin ben de bir babayım, bunu tamamen içselleştiriyorum, elimden geldiğini ne olursa olsun yapacağım, siz metanetli olun” demişti. Aynı şeyi farklı savcılar her bir aileye söyleyerek kendilerini yatıştırmaya çalıştılar.

Bunu demelerinin sebebi şu; “mevcut, size verilecek adalete razı olun ve kenara çekilin” denilmeye getirerek ailelerin mücadele ve tepki hissini kırmışlar.

Olaylar soruşturulurken bile yitirilen kişi üzerinden soruşturuluyor, suçu olan üzerinden değil. Mesela “Bisikletle kırmızı ışıktan geçmiş miydi” diye soruyorlar ilk, sürücüye “alkollü müydün” değil. Suç arıyorlar ölenin üzerinde, “senin çocuğun aslında kusurluydu, hatalıydı, ölmeyi hak etti” noktasına getirip direnci kırıyorlar.

Sonrasında iddianame seçenekleri. Bu ülkedeki iddianamelerin hepsi aynı. Urfa’daki olayla Silivri’deki iddianame bire bir aynı olabilir mi? Bu ülkede hukukun üstünlüğü değil, kulun üstünlüğü olduğunu gösteriyor.

Birçok farklı kayıplar yaşamış aileyi ziyaret ettik, Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi, Ahmet Atakan’ın ailesi...

Bu yolculuğunuzda herhangi bir engelle, zorlukla karşılaştınız mı?

Mevsim itibariyle çok sıcak, ama bunun dışında zorluk diyebileceğimiz bir şey görmedik çünkü dayanışma içindeydik. İlk Urfa’ya vardığımızda dedik acaba “Şenyaşar ailesi bizi nasıl karşılayacak?” diye.

Vardığımızda sımsıcak bir karşılama bizi bekliyordu. Acı akrabalığından bir yakınlığımız vardı, oysa anne Türkçe bilmiyor, oğlu tercüme ederek bizimle görüştü, buna karşın akşama kadar aynı yerden, yerimizden kalkmadan sohbet ettik. Dayanışma işte bu sıcaklığı sağlayan. Akşam oldu dediler burada kalın, bizde de şöyle bir şey vardı, her akşam aynı aileyle değil, her gün başka bir aileyle temasa geçmeyi planlamıştık.

'Merve 'köyümdeki kız çocuklarına ‘Umut’ olacağım' dedi'

Hemen ertesi gün kamuoyunda şort giydiği için okula alınmamasıyla tanınan hentbolcu genç Merve’nin yanındaydık. Merve Urfa’da o coğrafyada, gerici yapının ortasında, üstelik kadınların, kız çocuklarının üzerine çöken karanlıkta bir çıkış yolu göstermişti, “Ben köyümün kaderini değiştireceğim, ben şortumu da giyip hentbolumu yapacağım” demişti.

Biz basından görmüştük Merve’yi, oraya gittiğimiz zaman da duruşunu ve kararlılığını hemen fark ettik. Çivi gibi kararlı biriydi. Onun gibi kadınların varlığı başka kadınlara da örnek olacaktır. Uzun uzun sohbet ettik, aynı zamanda Umut Abisi’ne yönelik de “Onun bıraktığı bayrağı ben devralacağım, köyümdeki kız çocuklarına ‘Umut’ olacağım” dedi.

Aslında zorluk kısmı bir şehirden bir şehire geçmekti ama bunlar bizim için olumsuz değildi, bir heyecandı.

'Emel anneyi televizyonda gördük bugüne kadar ama direkt bize sarıldı, sanki aileden biri gibiydi'

Antep’ten Hatay’a geçtiğimizde Ali İsmail Korkmaz’la Ahmet Atakan’ın ailesiyle tanışacağız. Daha önce televizyondan görmüşüz, bir heyecan var. Emel anneyle ilk tanışınca dedim, “Ben böyle durumlarda ne konuşacağımı hiç bilemem”. O da "boş ver" diyerek sarıldı.

İlk gittiğimizde çok tereddütlü gidiyorduk, acaba acılarını depreştiriyor muyuz diye, ancak kapıdan içeri girince değişiyordu her şey. Emel anneyi televizyonda gördük bugüne kadar ama direkt bize sarıldı, sanki aileden biri gibiydi.

Hiç kimse bırakmak istemiyordu, herkes “bizde kalın” diyordu, hiçbir zorluk çekmedik.

Her bir sonraki şehirde görüşme sayısı da artıyordu, yapılacak işlerimiz de artıyordu, umudumuz da bununla artıyordu.

'Ortaca'da bir sürpriz bizi bekliyordu...'

Küçük kız çocuğumuz var, Asya. Onu da bazen ailelerin yanında bırakıyorduk ancak bu yoğunluk Asya’nın hırpalanması, onun yorulması bizi umutsuzluğa bıraktı. Geceleri yolculuk yapmıyorduk, Antalya’dan Ortaca’ya geçerken Asya yolda sıcaktan bunaldı, isilik oldu. Toros Dağı’nın tepesinde bir çeşme bulduk. Asya’yı orada yıkadık, arabada bir yatak hazırladık. Ortaca’ya gidene kadar rahatladı.

Ortaca’ya geldiğimizde bisiklet toplulukları ve diğer kuruluşlarla görüşme planımız varken bir sürpriz de bizi bekliyordu; Polis sürprizi.

Orada bekliyordu bizi, fotoğrafımızı çekti, biz de zaten bekliyorduk. Yaptığımız şey zaten meşru olduğu için ne yüzümüz kapalı, ne de gizliyoruz kendimiz, açıkça yapıyoruz. Hiç de çekinmedik, hiç de korkmadık, belki de bize gözdağıydı bu.

Daha varmadan 'Siz Deniz Poyraz’ın ailesiyle görüşmüşsünüz' telefonu

Başka şehirlerde de aynı şekilde devam etti bu. İzmir’de iki araba bizi takip etmeye başladı dönüşümlü olarak. Orada Deniz Poyraz’ın ailesini ziyaret ettik. Ziyaretten çıktığımızda bir araç, başka yerde başka bir araç.

Kendilerini çok belli ediyorlardı özellikle. Beş adım ötemizdelerdi sürekli.

Deniz Poyraz’ın evinden çıkıp Zeynep Aslan’ın evine gidecektik, Zeynep Aslan’ın babası Reşat amca da biriyle görüştü mecliste gündeme gelmesiyle ilgili. O kişi de “Yok siz Deniz Poyraz’ın ailesiyle görüşmüşsünüz”. Bakın biz daha varmadık o esnada Reşat amcanın yanına, İstanbul’daki AKP’ye yakın bir isim bizim ziyaret anımızda haberdar oluyor.

Biz daha haberini bile yapmamıştık o sırada.

Evet, haber için sana yollamamıştık daha, kendi, sosyal medya hesaplarımızda paylaşmadık, daha eve bile varmadık. Adam da şaşırdı.

Biz dedik ki burada insani bir temel yatıyor, her parti desteklemeli, gerekirse iktidar partisinden de birileriyle görüşmeli ve bunu mecliste gündeme getirmeli. O kanalda Reşat amcayla görüşen, AKP’de sözü olan birisi.

Bunun dışında Urfa’da da iki bisiklet topluluğu vardı. Biz gelmeden bize desteklerini iletmişlerdi ancak hem Merve’yi hem de Şenyaşar ailesini ziyaret edeceğimizi söyleyince ikisi de bir anda desteklerini çektiler. Biz şaşırmadık aslında, hem AKP’yi karşılarına almamak, hem de böyle bir yapıyla yan yana gözükmemek için bize sırtlarına döndüler, “biz Urfa’da değiliz” diye bir bahane sundular.

***

Aslında tek tek anlatılabilir de özellikle bazı aileler için korkunç tablolar var, özellikle hukuksuzluğun çok kötü olduğu durumlar var. Bir babayla görüştük, Lüleburgaz’da, oğlu 10 yıl önce üniversiteyi bitiriyor. Yeni üniversite mezunu oğluna bir kişi çarpıyor, 1. kırmızı ışık, 2. kırmızı ışık, 4. kırmızı ışığa kadar sürüklüyor. Oğlu orada can veriyor. Baktığınız zaman bu kişi hiç ceza almıyor. Biraz işin temeline girdiğinde bakıyorlar, çarpan kişi iktidara yakın.

Ailenin tek çocuğu, kaybediyorlar. Şu an iki tane çocuk evlat edinmişler, acılarını onlar da umuda çevirmişler. Ama hâlâ içlerinde bir üzüntü var, sebebi adaletin yerini bulmaması. Bakın bu kelimeyi çok kullanıyoruz, temelinde bu kelime yediğimiz ekmek, içtiğimiz su kadar önemli.

Yargı sürecinin uzaması ailelere kasıtlı bir işkenceye dönüşüyor

Hem ziyaret ettiğimiz aileler, kurumlar, bir kısmı her şeyden ellerini çekmişler. Yetenekli, güçlü insanlar ama kapanmışlar. Bunun temelinde yatan o adaletsizlikten dolayı umutlarını kaybetmiş olmaları.

Biz biliyoruz gelmeyecek oğlumuz. Yaşamın kendisi kutsal olması gerekli, bir sürü umudu, sevinci, isteği yitirmiş insanların elle tutulacak bir şeye ihtiyaçları var, suçlular için gözle görülür bir cezaya ihtiyaç var. Öyle uyduruk yargılama süreçlerinin uzunluğu, “rapor bekliyoruz”, “şunu bekliyoruz”la falan değil. Yargı süreçlerini uzatıp insanları yıpratıyorlar. Zaten sabit maaşlarıyla geçinen insanlar acılarıyla zar zor ayakta duruyor. Şimdi bunun üstüne “8 ay sonra”, “1 yıl sonra” duruşma dediğinizde tam insan işine döneceği zaman aynı olay bir kere daha vuruyor.

Yargılama süreci kısalmalı, hak edilen ceza verilmeli. Bu uzatılan yargılama süreçleri ailelere kasıtlı bir işkenceye dönüşüyor.

İzmir’de bisikletli sporcu Zeynep Aslan’ın ailesiyle görüştünüz. Gerek cinayetin işlenmesi gerek sonraki hukuki süreçte ailenin karşılaştıkları Umut’un davasıyla paralellik gösteriyordu. Gerek karşı tarafın kendisini suçlu olmaktan çıkartıp mağdura dönüştürmesi. O da arkasında bir aile bıraktı, küçük bir de çocuğu vardı.

Biz ilk Zeynep’in ölüm haberini aldığımızda 14 Ekim’de Ankara’daydık. Bizim 15 Temmuz akşamında yaşadığımız şeyi ailesi o an yaşadı. O gün kendileriyle iletişime geçemedik. İlk mahkemesine kesinlikle katılacağız dedik. İlk günlerde gidemedik ama dedik keşke yanlarında olsaydık diye, o ilk birkaç gün en zor geçen zamanlar.

İlk mahkemelerine katıldığımızda bisiklet toplulukları da vardı. Gittik orada aileyle görüştük, tanıştık iyi ki de gitmişiz.  Bekliyorduk ilk mahkemede serbest bırakılacak katil, çünkü işleyiş bu, ancak dışarıdaki bisiklet sesleri, sloganlar mahkeme salonundan duyuluyordu, o sesler hakimin kulağına gelince, tutukluluğun devamına karar verildi.

Reşat amca ve eşi çıkınca oturduk durumu değerlendirdik, tutukluluğun devamı hepimiz için bir umut oldu, dedik “kamuoyu oluşturmanın gücü bu, istersek kararları değiştirebiliyoruz”...

'30 tonluk kamyon, suçu 6 kiloluk bisiklete atıyor'

Zeynep Aslan lisanslı bir profesyonel bisiklet sürücüsü, bilinçli bir anne. Her bisikletçi gibi antrenmanını yolda yapmak zorunda kalıyordu, Türkiye bisikletçileri için altyapı sunan bir ülke değil. Bulunduğu yer aslında trafik değil, DSİ’nin açtığı bir yol, belediye de buraya asfalt atıyor, bisiklet ve köylüler de burayı kullanıyor. DSİ de belediye de suçu birbirlerine atıyor.

Sonraki duruşma bu pandemi önlemleri başladığı zaman gerçekleşiyor, yasaklardan dolayı desteğe kimse gidemiyor. Çarpan kamyon şoförü de “Suçlu ben değilim, bisiklet bana çarptı” diyor. 30 tonluk kamyon suçu 6 kiloluk bisiklete atıyor. Sonra serbest kalıyor.

'İki aile birlikte daha fazla şey yapabileceğimiz ortaya çıktı'

Aile bilinçli, bir şeyler yapmak istiyor, bizimle tanışınca bu bir güç birliğine dönüşüyor. İzmir’deyken de onların yanında kaldık, Deniz Poyraz’ın evinde de kalacaktık ama bırakmadı bizi Reşat amca, iki gün onlarda kaldık. Oturduk sabahlara kadar sohbet ettik, onlar bize Zeynep’i anlattı, biz de onlara Umut’u...

Yaşadıkları süreci anlattılar ve aynı şeyi hissediyoruz. Biraz bir şeyler yaptığımızda, iki aile birlikte kurumlarla görüşünce daha fazla şey yapabileceğimiz ortaya çıktı.

Şunu fark ettik, tek başına bir aile değil de iki aile yan yana olduğunda çok daha fazla şey başarabildik. Ankara’da mecliste 5 tane aile olsak neler yapabiliriz?

Peki bu süreçte çeşitli vekillerle de görüştünüz, iktidardan ulaşabildiniz mi kimseye?

Bu süreçte vekillerle görüştük, yanımızda oldular. Şimdiye kadar meclisteki partilerden CHP, HDP, İYİP ve TİP’ten milletvekilleri bizimle görüştü. MHP ve AKP tarafından bir kişiye bile ulaşamadık. Görüşmek için çok çabaladık ama hep bizi yanıtsız bıraktılar.

İstanbul’a gelmeden önce de programda olmayan iki yeri ziyaret ettiniz, ondan bahseder misiniz?

İstanbul’dan önce programımızda olmayan iki yer vardı, biri Tekirdağ, biri Silivri.

Tekirdağ’da Murat abi var, 10 yıldır bir mücadele veriyor, oğlu staj için gittiği otelin çatı katından şüpheli bir şekilde düşüyor. Bir türlü yargıya götürülemiyor. Murat abiyle temasımız vardı önceden sosyal medya üzerinden, sonrasında da birlikte olmak sözüyle ayrıldı.

Silivri de programımızda yoktu. Genç bir milli sporcumuz vardı 19 yaşında, Şeyma, o da trafik kurallarına uymayan bir sürücü tarafından öldürüldü.

'Suçu hafifletmek için 'bakın sizin çocuğunuz hatalıydı' demeye getiriyorlar'

Şeyma’yı da şuradan tanıyoruz, 26 Haziran’da Ankara’da Umut adına bir turnuva düzenlenmişti. Orada fotoğraf çekilirken kendisiyle diyaloğumuz olmuştu. Öğrendiğimizde çok üzülmüştük, ailesiyle görüştük, mezarını da ziyaret ettik. Aileye yaşadığımız tecrübeyi anlattık. Onlar da anlattı.

Aileye demişler olaydan sonra, “kulağında kulaklık var mıydı?”, Umut için de sormuşlardı, "kaskı başında mıydı" soruyorlar. Bunu kasıtlı yapıyorlar, aileyi parçalamak için “bakın sizin çocuğunuz hatalıydı” demeye getiriyorlar.

“Zaten kulaklığı varmış, kaskı yokmuş, suçluymuş” demeye getirip karşı tarafın da suçunu hafifletiyor. Bakın kırmızı ışık ihlali var, yandaki araç dururken bu son hızda gelip çarpıyor. 19 yaşında cıvıl cıvıl bir kız, hayalleri olan birisini 10 dakikada alıyor. Karşılığında bunu üst geçide, "kulaklığı var mı yok mu"ya getiriyor. Olsa ne olur olmasa ne olur? Sen zaten çarpmışın, korna mı çaldın? Duyacak mıydı? Bunu mu kastediyorsun?

'Buradan bir şey çıkmaz diyen aileler mutlaka örgütlensin'

Turun bitmesinin ardından ne yapmayı planlıyorsunuz?

Hızlıca bizim kurumsal fikrimiz var, dernek ya da vakıf, bu çalışmaya odaklanacağız. Sonrasında meclisten önce görüştüğümüz aileleri Ankara’da buluşturma şeklinde bir planımız var. Bunun da en uygun yerinin yasaların çıktığı yer olan meclis olduğunu düşünüyoruz.

Ama bitmeyecek, sonrasında mücadele şeklimiz ve tavrımız devam edecek.

Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Var, özellikle yalnız kalan ya da “tamam buradan bir şey çıkmaz” diyen aileler mutlaka örgütlensin. Tek başına olduğunda acılarınla unutulup gidiliyor. Sakın bırakmayın, gözyaşınıza teslim olmayın. Çoğaldıkça dokundukça güçlendiğimizi düşünüyoruz, aileler de kesinlikle yalnız kalmasınlar.