Türkiye özel mülkiyetle böyle bitecek işte!

Sözü Amberin Zaman ile açıp bir yere geleceğiz, ama önce incilerinin arkasında yatanlara değinelim..

Bunlar arkadan geliyor. Hep söyledik. Kendimizi pek bir beğendiğimizden falan değil... Her şeyi anladığımız, tüm oyunları çözdüğümüz halde, bu kanlı sürece müdahale edememenin acısıyla belki, sürekli yineledik. Ama haklıydık. Bunlar gerçekten çok gerimizdeler. Çok geriden geliyorlar ve bu toprakları bu nedenle kana bulamakta kararlılar. Ne acıdır ki, onlar etkili olabiliyor ve bizler bir türlü etkisizlikten kurtulamıyoruz.

Ne mi demek istiyoruz? Yıllardır, bu gazetede de, şunu: Yarım akıllı faşist katiller veya badem bıyıklı tüccar imamlar değil asıl büyük tehlike. Onları çözmek, etkisizleştirmek çok kolay sorun bunlar, şu "sol entel" tayfa. Aydın sınıfına nedense solumuzun da kolayca yerleştiriverdiği sözde okumuş yazmış olanlar... Kadını ve erkeğiyle, her türüyle, asıl bunlar Türkiye halkının boğazına çökmüş bulunuyorlar: İçsel bir dinamik halini almış emperyalizmin acentaları...

Başka türlü söyleyelim: Abdullah Çatlılar, Mehmet Ali Ağcalar falan değil, onlar beyinsiz kasaplardır, asıl bunlardır Türkiye gericiliğinin vurucu timi. Mezbahanın asıl sahipleri: Amberin Zaman ve yüzlerce dostundan, o türden söz ediyoruz.

Ne dedi bu tuhaf yazıcı Agos’taki bir yazıdan hareketle 2 Eylül tarihli Habertürk’teki yazısında?

"Gayrimüslimlerin iç edilen malları" başlıklı yazısında, Amberin Zaman, sadece Hyatt Regency Oteli’nde saçını nasıl yaptırdığını, hemen yanı başındaki Divan Oteli’nde de nasıl "suşi" yediğini falan yazmadı. Başka bir şeydi derdi. Keyfettiği yerlerin vaktiyle hep Ermeni Mezarlığı olduğunu yazarken çok başka bir şey söylediğini biliyordu: Türkiye senin ömrün kalmadı artık!

Amberin Zaman, "soyismiyle müsemma" bu kazip şöhretimiz, Rober Koptaş’ın açıklamasıyla son verdi yazısına: "Şu anda bu tür kaç tane mülk olduğunu bilmiyoruz, ama 36 beyannamesi öncesi veya sonrasında, bu tip haksız uygulamalarla el değiştiren çok sayıda gayrimenkul olduğu kesin. Bu konunun nihai olarak çözümü ise, geçmişteki adaletsizliklerle hesaplaşmayı gerçekten istemekten geçiyor. Atılan adım elbette ki kayda değer, ama gündelik politikalar ve jestler yerine, bir hakkın yerine gelmesi ve devletin sorumluluğunun kabulü dürtüsüyle hareket etmek gerekiyor. Biz henüz oradan çok uzağız..."

Hepsinin derdi şudur: Türkiye topraklarının, özellikle de tarihsel bir arka plana sahip şehirlerinin önemli bir kısmı, en önemli alanlar, bu cumhuriyet kurulurken bu toprakların zenginlerine, yani Rumlara, Ermenilere ve bir kısım Yahudilere aitti. Bunlar, eğer bir özel mülkiyet rejiminde yaşıyorsak, mutlaka ilk sahiplerine geri verilmelidir. Artık tazminat mı ödersiniz, yoksa başka bir şey mi yaparsınız?

Hanımefendi ve dostlarının derdi bu.

Ama biz bunu yıllardır söylüyoruz. Bu nokta, Türkiye’nin bin parçaya bölüneceği ve inanılmaz bir faşist boğazlaşmaya itileceği noktadır. Türkiye’nin insanları korku filmlerindeki "zombilere" dönüştürülecektir. Özel mülkiyet üzerinde yükselen bir Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşaması artık mümkün değil. Daha önce SSCB, bir dış dinamik olarak, bunu mümkün kılıyordu bir başka zaman ayrıntılarıyla yeniden değiniriz bu dış dinamiğin özel önemine. Ama o da, 20 yıldır yok. Demek ki...

Korkunç ve sonu gelmeyecek bir kan gölünü demek tam da bu "adalet arayışı" doğuracak. Türkiye’nin, bir parçası olduğu emperyalist-kapitalist sistem içinde mutlaka küçültülmesi gerekiyor ve bunun için en uygun anahtar, bu "adil çözüm"dür. Kaosu böylece rahat rahat tetikleyebilirsiniz. Kaos, "ikinci cumhuriyet" veya "uşaklar imparatorluğu"nda tek yoldur.

Kimileri için acı olabilir, ama böyle: Türkiye Cumhuriyeti’nin, sosyalist bir mülkiyet rejimi dışında, varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Birkaç faşist, dinci, mafya ekonomisine yaslanan ülkeye bölüneceği/küçüleceği, her dil ve dinin bir başkasını "çoluğunun çocuğunun nafakası için" boğazlayacağı günler kapıda. "Bir evlek" yerini bile bir "gavura" kaptıracağını anlayan Türklerin ve Kürtlerin, halkımızın, çok kutsal gerekçelerle dinci ve milliyetçi bir "delirium" içinde kimi düşman görüyorsa ona, aslında birbirine saldırması ve birlikte yaşama kültürünü sıfırlaması bir zorunluluk halini alacaktır.

Elbette kanlı katiller ve onların politbürosu diyebileceğimiz "Belge’li Birikim Gericiliği" çetesinin her yaş ve cinsten üyeleri bunu biliyor değildir. İşin oraya varacağını anlayacak bir entelektüel kapasiteleri yok. Beyinleri o kadar küçülmüştür ki, böyle şeyleri adalet, hakbilirlik, tarihsel haklar gibi başlıklar altında anlamaya ve anlatmaya mahkumdurlar.

Sadece Pangaltı Ermeni Mezarlığı değil, Osmanlı biterkenki burjuvazinin gerçek temsilcileri, dönemin zenginleri, mirasçıları eliyle bu haklarını istemek zorundadırlar. İstemezlerlerse, zaten dikkate alınmazlar. İstemek zorundalar.

Zaten Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Murat Belge, Ömer Laçiner ve asker-sivil her türden koalisyon ortakları, bu ülkede taş üstünde taş kalmaması için ellerinden gelen "insanlığı" esirgemiyorlar. Libya’da ne oluyorsa onun olacağını, hatta orada bulanamayan tüm bahanelere bu Anadolu topraklarında bol bol rastlayacaklarını biliyorlar.

Sol adına "kahraman Türk tarihinden" güç ve siyaset toparlayacağını sananlar ve yine sol adına Kürtlerin onlardan geri kalmayacağını ilan edenler karşısında emperyalizmin oyunları sanıldığından çok daha etkili olacaktır görürüz. Bu ülkedeki herkes bir başkasına "hain" diye saldıracaktır.

Özel mülkiyet rejiminde kalmak bu ülkede taş üstünde taş kalmaması anlamına gelir. Üretim araçlarının kamulaştırılmasına dayalı sosyalist bir mülkiyet rejimi, emekçi halkın çıkarlarını temel almış bir ekonomik sistem, sadece o, bu ülke halkını emperyalizmin taleplerine, "adaletine" karşı korur. Bunun dışındaki hiçbir şey, hiçbir rejim, Ağca-Belge-Erdoğan-Evren/Koşaner tarihsel koalisyonunun getirdiği yıkıma karşı çıkamaz.

Hanımefendi suşisinin tadını çıkarmasın da ne yapsın?

Türkiye’nin ipi çekilmiş. Bunlar suşi yemeyecekler de ne yiyecekler?

Zamanın ruhunu mu? Yoksa kapıdan kovulsa bacadan girenlerin mümtaz temsilcisi üç "y"li Süreyyya’ların "Evren’sel" ruhunu mu?

Türkiye’yi yedikleri kesin.

Ağla sevgili yurdum. Şimdiden ağla.