Londra Kahire’den çok mu farklı?

Arada büyük bir fark görmek zorunda mıyız? Arap Baharı’ndaki kitleler ile bir süredir Londra’da ortalığı bir karıştıran gençler arasında büyük farklar görmek zorunda mıyız? Hem de sosyalizm adına?

Değiliz. Çünkü sosyalist taleplerin ağırlığının hissedilmediği zaman ve mekanlardaki kitle hareketlerini kutsamak, onlarda baştan sona devrim ve devrimcilik görmek, sosyalizmle bağdaştırılamayacak bir kolaycılığa karşılık geliyor. Sonuçta, Yunanistan’ı örneğin, Yunanistan Komünist Partisi’nin etkili varlığı nedeniyle, diğer yerlerdeki kitlesel başkaldırılardan ayırmak zorundayız. Misal: Mısır’da hareketin gerçek sahipleri kısa sayılabilecek bir sürede belirginlik kazandı. Meydan, emperyalist sistemin yeni adamlarıyla Müslüman Kardeşler türü örgütlenmelerin eline bakar oldu. Ya diğer "Arap baharları"?

Londra da öyle... Böyle tepkiler, son tahlilde belki hiç yoktan iyidir ve bizim düşman olmayı seçtiğimiz eylemler de değildir, ama sosyalizmin şu veya bu şekilde bir damgasını taşımıyorsa, bunlara hep bir kuşkuyla yaklaşmak zorunda kalıyoruz. Kapitalizm, çetelerden, mafya tipi örgütlenmelerden çok mu hoşnutsuz da, böyle merkezkaç güçlerin vur-kaç eylemlerinden rahatsız olsun veya batsın?

Bağlantılı olarak sorabiliriz: Yunanistan’daki olaylarda acaba Londra’daki olaylara benzeyen şeyler mi esası oluşturuyor? Elbette hayır!

Bu gazetede, soL, başından itibaren, kitle eylemlerine kayıtsız şartsız tapınma geleneğinden uzak durulması gerektiği çok vurgulandı. Bunun tersi, bu eylemlere uzak durmak veya onları yerin dibine batırmak değildi. Sonuçta, iyi biliyoruz ki, geleneksel sol son 40 yılda bunu Türkiye’de ve galiba dünyada, "başarıyla" uygulamıştı. Batışında, reel sosyalizmin çöküşünde ve büyük yenilgimizde bunun etkisi büyük olmuştur. Bu çıkmazın panzehiri ise belkemiksiz, fikirsiz bir saldırganlık herhalde değildir.

Peki nedir? Olan biten nedir?

Kapitalizm, bugün artık kendisini sürdürmek için böyle aşırılıkları taşımak zorunda kaldığını öğreniyor. Yenilikse, yenilik burada. Fakat bir sorun var: İnsan malzemesi, bu dayanılmaz tansiyonu kaldırabilecek kadar belkemiksiz ve beyinsiz midir?

Eğer jakoben damarı göz ardı edersek, bu soruya olumlu yanıt vermek zorunda kalırız.

Neden mi? Çünkü biliyoruz ki, her faşist tahkimat, kendi dönemini aşarak insanların düşünme ve bağlanma biçimlerinde büyük kırılmalar yaratır. Zaten bunun için vardır. İnsanı çürütmek üzere gelmiştir ve sosyalizmle denetim altına alınmazsa, etkisini er ya da geç gösterir. Faşist şiddet, belli bir süre gündemde kalarak ileri zamanlarda da işine yarayacak bir insan tipi yaratmayı hedefler. Kapitalizmin insanı, sosyalist bir karşı şiddetin uzun süreli tedavisinden uzak kalırsa, varlığını ve etkisini sürdürür.

Parti işte biraz da bunun için önemlidir ve tasfiyesinin, sosyalist literatürde, ölümcül bir ihanet olarak damgalanması, kapitalizmin zaferine hizmet ettiği için, gereklidir. Partilerini ve parti fikrini tasfiye eden "yeminsiz" bazı taze milletvekillerinin hiç anlamadığı şey işte budur. Kaos ekmektedirler...

Hitler, Mussolini, Franco bir yana, 1970 ve 1980’lere damgasını vuran faşizmlerin etkisiz kaldığını kim iddia edebilir?

Aşırı iyimserlik bize yakışmaz. Aşırı kuşkuculuk da öyle. Söylemek istediğimiz şey şu: Londra’da özellikle genç göçmenlerin tepkisini sol elbette anlıyor ve destek veriyor. Anladık. Ama olaylardaki solla uyumsuz, sosyalizme karşı çıkışların da notunu alıyor.

Avrupa kapitalizminin bu tür eylemliliklerden, sosyalizm tehlikesi "ispat-ı vücut eylemedikçe", çok rahatsız olduğuna inanmak, Avrupa’yı ve kapitalizmini pek tanımamak demektir. Sistemin tıkanmaları, krizleri, kurtuluş ile karıştırılmamalıdır.

Devrimci parti ve partilerin ağırlığı yoksa, kapitalistler böyle şiddet olaylarını kendi iktidarını tahkim etmek için de kullanabilir. Krizi kendileri için fırsata çevirmeleri çok kolaydır.

Kahire ile Londra bu anlamda şimdilerde birbirinden hiç de uzak gibi durmuyor.

Ama bunu görmek, "Hemen, şimdi, derhal sosyalizm!" diyen devrimcilerin işidir tabii, "Acil demokrasi!" diye bir şaklabanlığı ciddiye alanların değil... Bir kriz, kitle eylemlerine bile sahne olsa, eğer antiemperyalist ve antikapitalist güçlerin denetim tehdidi altında değilse, kısa sürede kapitalizmin işine yarayan bir temizlik kampanyasına dönüşür.

Onun için devrimci parti, çok önemlidir. Parti tasfiyesi de devrim tarihi içinde affedilmez bir suçtur.