Hafta sonu!

Bakan Selçuk, vizyon açıklamasını izleyen 28 Ekim Pazar günü CNN TÜRK’te yayımlanan ‘Hafta Sonu’ programında da pek çok açıklamalarda bulundu. Sunucusunun, yeni havalimanı açılışının reklamını yaparken, “Artık kuşlar İstanbul Havalimanı üstünden uçmamayı öğrenecekler” dediği program! Halefleri gibi çok konuşan Selçuk, eğitsel açıdan bir eğitimciden beklenen ilginç şeyler söylerken, eğitim ve Türkiye gerçeği açısından (korkunç demeyelim) benimsenemeyecek söylemlerini de giderek artırıyor. Meramımı ‘Hafta Sonu’nda söylenenlerle açıklamaya çalışayım.  

Selçuk, ‘Hafta Sonu’ programında yabancı dil eğitimi konusu gündeme geldiğinde, “Sayın Cumhurbaşkanımızın üzerinde durduğu konulardan biri de bu” diyor! Öğrenci andı sorusu gündeme geldiğinde de “Konuya Sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçevede bakıyoruz” diyor. Bu durum, yeni bir gerçeği, Selçuk’un yaptığı açıklamaların ya Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş ya da onun benimsediği nitelikte olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. ‘Eğitimci’ eğitim bakanının olaylara, “Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçevede bakıyoruz” demesi, 4+4+4 yasasının geliş sürecinde, zamanın milli eğitim bakanı Ö. Dinçer’in, “Sayın başbakanımızın isteği bizim için emirdir” sözlerini akla getiriyor. Sonra da, “O bakan şimdi nerelerde?” sorusu akla geliyor.  

Selçuk, zorunlu din dersleri ile ilgili bir soru karşısında, “İçinde 'zorunluluk' geçen bir kelimeden bahsediyoruz. Zaman içerisinde demokrasinin dönüşmesiyle bazı insanlar başka dersler almak isteyebilir” diyerek demokratik-çağdaş-eğitsel bir açıklama yapmış oluyor. Ancak hemen arkasından “Devlet politikası var. Bununla ilgili milletimizin beklentisi bizim için önemli” diyor! Bu açıklama, Türkiye gerçeğinde ve Selçuk’un diğer açıklamalarının ışığında, “Sünni-Hanefi kesimin beklentisinin önemli, Müslüman olmayanların, Alevilerin ve de çocuklarının din kültürü ve ahlak bilgisi dersini almasını istemeyen yurttaşların beklentilerinin ise önemli olmadığı” anlamına geliyor. Bu durum, AİHM ile pek çok yerel mahkemenin din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olamayacağı kararının hâlâ uygulanmamasından da belli oluyor.  

Selçuk, “Biz yarım insan yetiştirmeyelim, tam insan olsun” diyor. Gelişmiş ülkelerde ve çağdaş anlamda tam insan, özetle bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişim gösterip kendi egemenliğinin ayrımında olan özgürleşmiş insan-yurttaş anlamına geliyor. Türkiye gerçeğinde- iktidarın gözünde ise tam insan, gerçek anlamda olmasa bile en azından gösteriş boyutunda ve onların inanç sistemine uygun davranan cemaatçi/tarikatçı niteliğindeki insan oluyor. 

Selçuk, “Okullar arasındaki farkları azaltmamız lazım. Bu temel hedeflerimizden biri” diyor. Bu söylem eğitsel açıdan, farklı okullarda okuyan öğrencilerin eşdeğerde bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişim göstermelerini sağlayabilmek için okullar arasındaki farkın azaltılması anlamına geliyor. Bunu sağlamak için, zorunlu öğretim sürecinde, zorunlu dini öğretim ve açık lisenin olmaması yanında, dini ve mesleki eğitimin, öğrencilerin belirli ölçülerde bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişim edinecekleri zorunlu öğretim sonrasına bırakılmasını gerektiriyor. Bu yapılabildiğinde, her öğrenciye, kendini gerçekleştirme fırsatı verilmiş oluyor. Bu yapılabildiğinde, öğrencinin, küçük yaşta ve ailesinin dayatmasıyla gitmek zorunda kalıp belirli ve dar bir alanda gelişeceğine, yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre çok daha değişik alanlarda kendini geliştirme şansı artmış oluyor. Türkiye gerçeğinde ise bu söylem, iktidarın kafasında ve 2023 hedefinde ise, uygulamaların da gösterdiği üzere, tüm okulların imamhatipleşmesi anlamına geliyor. Zaten Selçuk, çocukların özgürleşmesini hedeflemediğini, mesleki eğitim vurgusuyla da “Herkesin üniversiteye gittiği bir yerde istihdamı sağlayamazsınız” diyerek çocuklara üniversite eğitimini çok görmesiyle de gösteriyor. “4-5 sene üniversite eğitimi yerine, 5 sertifikayla”  mesleki eğitimin yeterli olacağını söylüyor. Öğrenciyi öğrenci olarak değil sömürülecek emek gücü olarak gördüğünü, meslek lisesi öğrencilerinin “Sigorta primlerinin 9’uncu sınıftan itibaren ödenmesi düşünülüyor” diyerek açıklıyor! Bunları söyleyenin çalışma bakanı değil “eğitimci” eğitim bakanı olması insanı şaşırtıyor. “Eğitim” anlayışından her kopma ve her uzaklaşma, birey için ve toplum için olumsuzluk içeriyor. 

Selçuk, okullarda “Yurt dışında 5-6, Türkiye’de ise 15-16” ders olduğundan söz açıp, “Dersleri azaltacağız” diyor! Böyle diyor demesine de, “Yurt dışındaki okullarda bizdeki kadar din dersleri yok. Din derslerini azaltacağız” demiyor. Ders sayılarındaki farkın, ağırlıklı olarak bizdeki din derslerinden kaynaklandığını görmezden geliyor. Azaltılacak dersler, din dersleri olmayınca, çocuğun dünyayı gerçekçi bir biçimde anlayıp laik ve bilimsel görüş geliştirebileceği dersler oluyor. Derslerin azaltılacağını açıklayan Selçuk, “Bilgi değil, görgü, davranış ve eylem temelli” eğitimden söz ediyor. AKP iktidarında öne çıkan görgü ve davranışların, çağdaş görgü ve davranışlarla örtüşmediği gerçeği göz önüne alındığında, bu söylemin olumsuzluk ötesinde bir boyuta ulaştığı görülüyor. 

Selçuk, “Türkiye lehine lobi oluştururlar, Türkiye’yi tanıtırlar ve nüfus sorunumuz yok” gibi sudan gerekçelerle, beyin göçünü savunuyor!  Oysa beyin göçü, ülkemizin (genelde) en iyi okullarında yetişmiş, refah ve barış içinde yaşamamız ile laik ve bilimsel anlayışların gelişip kök salmasına en çok katkıda bulunacak kişilerin yurt dışına göçmesi anlamına geliyor. Bunu söyleyen kişinin eğitimci olması, insanı şaşırtıyor.

Selçuk, sıkıştığında, örneğin öğretmenlik meslek yasası ve sözleşmeli öğretmen konularında, “Bu bir kanun meselesi. Yani Meclis'in karar alması söz konusu” diyor. Cumhurbaşkanının istediği konuları bir kararname ile hallettiği bir ortamda bu söylem, bir kaçamak bile olamıyor. 

Selçuk’a umut bağlayanların, ‘Hafta Sonu’nu iyi değerlendirmeleri gerekiyor. 

[email protected]