Eğitimde vizyon balonu (II)!

Şunu baştan söylemek gerekiyor: 4+4+4 sistemiyle dini öğretimde değişikliğe gitmeyen, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini seçmeli derse dönüştürmeyen, açık öğretimi zorunlu öğretim dışına çıkarmayan,  öğrencileri imam hatip liseleri gibi istemedikleri liselere gitmek zorunda bırakan süreçler yanında, gerici kuruluşlarla işbirliğine son vermeyen değişiklikleri vizyon diye açıklamak, toplumu oyalamaktan başka bir işe yaramıyor. 

 “2023 Eğitim Vizyonu” ile ilgili olarak yapılan açıklamalarda üç özellik öne çıkıyor. Açıklamalar, Selçuk’tan önceki bakanların yaptıkları gibi, dinlerken genelde kulağa hoş gelen söylemlerden oluşuyor. Ancak söylemlerin önemli bir bölümü, eğitsel, evrensel ve toplumsal gerçeklerle bağdaşmadığı için ciddi olamıyor. Söylemlere dikkat edildiğinde, vizyonun, anayasal düzenle de eğitim sisteminin laikleşip bilimselleşerek çağdaşlaşmasıyla ve öğrencinin dünyayı gerçekçi bir biçimde tanıyıp özgürleşmesiyle de ilgili olmadığı görülüyor. Güzel söylemlerin, vizyonun piyasacı ve gerici niteliğini gizleyen söylemler olduğu anlaşılıyor. 

Örneğin Cumhurbaşkanı da Selçuk da “Öğretmenliğe kabulde uygulanan pedagojik formasyon şartını kaldırıyoruz. Bu eğitimi artık bakanlığımız kendisi verecek”  diyorlar. Kimileri öğretmenlik formasyonuna önem verildiği için bu yaklaşımın benimsendiğini sanıyor. Oysa bakanlığın formasyona pek önem vermediği biliniyor: Bakanlık yıllardır, atanamayan ve boşta gezen yüz binlerce eğitim fakültesi mezunu varken, formasyonu olmayan kişileri sözleşmeli öğretmen olarak atıyor! Bakanlık ayrıca, yıllardır okullara staj için gelen eğitim fakültesi öğrencilerine yeterince yardımcı olmuyor. Bakanlık, 1980 öncesinde öğretmen okullarına siyasetin sokulması nedeniyle öğretmenlik formasyonunun yandaş öğretmen yetiştirme misyonuna dönüşmesi üzerine öğretmen yetiştirme işinin üniversitelere devredildiği gerçeğini de yadsıyor. 

Bakanlığın formasyon verme girişimi, yeni bir şey değil. Sanırım Selçuk’un Talim ve Terbiye Kurulu (TTK) başkanlığı zamanında (ya da hemen sonra), bakanlık fen-edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik sertifikası vermeye kalkışmıştı. Danıştay, bu iş üniversitelerin işi diyerek girişimi iptal etmişti. Bakanlığın formasyonda ısrar ederek hukuka aldırmaması, Cumhurbaşkanı’nın, “Kararlarımızda yargıdan izin alacaksak, ben bu makamda durmayayım” ifadesini anımsatıyor. Bakanlığın formasyon konusunda ısrarcı olması, bir yandan temel amacın, öğretmenlik formasyonu vermek değil, öğretmen adayının “dinin ve kininin davacısı olacak şekilde yetiştirilmesi” olmasına dayanıyor. Öte yandan da Danıştay’ın bu kez böylesi bir değişikliği iptal etmeyeceği beklentisine dayanıyor. Cumhurbaşkanı’nın ‘öğrenci andı’ konusunda Danıştay’a yüklenmesi, belki de bu beklentiyle ilişkili oluyor. Şu andaki uygulamada, eğitim fakültelerinde formasyon veren akademisyenleri bakanlık/iktidar belirleyemiyor. Formasyon işi bakanlığa alındığında, yine akademisyenler kullanılacak ama AKP’ye mesafeli hiçbir akademisyene formasyon sürecinde yer verilmeyecek. Verilecek formasyon, ister istemez öğretmenlik formasyonundansa AKP’lileştirme formasyonu olacak.  

 

Bu yaklaşımın yeniden gündeme getirilmesinin bir başka nedeni de AKP’nin dershane yasasıyla gündeme getirip ilgili yönetmelikte değişiklik yaparak uygulamaya kalkıştığı performans değerlendirme sürecindeki belirsizlik oluyor. Bu performans değerlendirme süreci,  kadrolu olarak atanacak öğretmenlerin AKP’ye yakın kişiler olmasını güvence altına almak için getirilmişti. Ancak bu sürece yandaş sendikalar bile itiraz ediyor. Bu sürecin uygulanması çok büyük çıkmazları içeriyor ve de Selçuk, bu sürecin uygulanmayacağının açıklamış bulunuyor. Performans konusu belirsiz olduğundan AKP’lileşmiş öğretmen istihdamı, işe damardan girilip formasyonla sağlanacak. Açıklanan vizyon “Hedef 2023” ile uyumlu olduğundan, bakanlığın formasyonundan geçen  öğretmen, büyük bir olasılıkla laikliğe, bilimselliğe, halk egemenliğine, … mesafeli öğretmen olacak. 

 

Bakanlığın hazırladığı 2009 yaşamboyu öğrenme (bakanlığın deyişiyle hayat boyu öğrenme-HBÖ) strateji belgesinin amaçlarında biri, “Etkin izleme, değerlendirme ve karar verme için veri toplama sisteminin güçlendirilmesi” şeklindedir.  Bakanlığın 2013 Kasımında yayımladığı ‘Ortaöğretim İzleme ve Değerlendirme Raporu 2013’ adlı raporun başlık sayfasında, “Kanıt Temelli Eğitim Politikaları” vurgusu vardır. Ancak bu raporda bile verilerin yeterli derecede kullanılmadığı görülmektedir. Bakanlık 2014 HBÖ strateji belgesinde ise, “etkinliklerin izlenmesi ve değerlendirilmesi sırasında karşılaşılan başlıca zorluklardan birinin, HBÖ’ye ilişkin verilerin elde edilememesi” (s.7) olduğunun belirtilmiştir. Bugün de bakanlıkta sağlıklı veri toplanmamaktadır. Bakanlık elinde var olan verileri bile örneğin liseye ve üniversiteye giriş sınavları verileri çok zengin bir kaynak olsa da kullanmamaktadır, çünkü bakanlık geçeklerden kaçınmaktadır. TTK başkanıyken de bu verilerden yeterince yararlanmamış olan Selçuk’un, vizyon açıklamasında “Veriye dayalı eğitim önemli kriterlerimizden biri” demesi ilginç olmaktadır!            

 

Ülkemizde liseye geçen çocuklarımızın önemli bir bölümü doğru dürüst okuyup yazamamaktadır. Öğrencilerimizin ulusal ve uluslararası sınavlardaki sözel ve sayısal becerileri OECD ortalamasının çok altındadır. Bakanlık örneğin Türkçe ya da sayısal beceriler için ulusal eğitim konseyleri kurmayı düşünmezken, vizyon açıklamasında yabancı dil eğitiminin yeniden yapılandırılmasından ve nitelikli yabancı dil eğitimi için de ‘Ulusal Yabancı Dil Eğitimi Konseyi’ oluşturulmasından söz edilmesi de ilginçtir.  

 

Vizyon açıklaması sırasında bir ara Selçuk, “İlk kez felsefesi, çevresiyle kapsamlı bir eğitim sistemi olsun, istedik” diyor. Bu açıklama da, TTK başkanlığı zamanında ve kendisinin öncülüğünde getirilen 2005 ilköğretim izlencesinin (müfredatın), felsefesi olmadan değiştirildiği ya da 2005’te yaptığının yadsınması anlamına geldiğinden ilginç olmaktadır.  

                            

2005 Ağustosunda yeni ilköğretim izlencesiyle ilişkili olarak konuştuğu bir televizyon programında, Atatürk’ün “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” sözünün (o günleri kastederek) günümüzde geçerliğini yitirdiğini söyleyen Selçuk’un vizyon açıklamasında, 117 bin öğretmen açığı konusuna değinmeden, öğretmen vurgusu yapması da ilginç olmaktadır. 

 

Açıklamaya göre, sözleşmeli öğretmen uygulamasına devam edileceği ise ilginç değil, beklenen bir durumdur. Çünkü iktidar, sözleşmeli öğretmen uygulamasını, okullardaki piyasacı ve gerici uygulamalara karşı iş güvencesi olmadığı için ses çıkaramayacak öğretmeni istihdam etmenin en güvenilir yolu olarak görüyor.  

 

Vizyon açıklamasında, sınav sistemlerinden vazgeçilmeyeceği, mevcut sınavların amacının, içeriğinin ve soru tiplerine bağlı yapısının yeniden ele alınacağı, okul bünyesinde yeterlik temelli değerlendirme uygulamalarının başlatılacağı, sınavla öğrenci alan okulların kademeli olarak azaltılacağı açıklanıyor. Bu söylemler, laik ve bilimsel eğitimin geçerli olduğu sistemlerde umut verici olsa da, ülke gerçeğinde tehlikeler içeriyor. Selçuk, piyasacı anlayışla okullarda yönetişimden söz ediyor. Okullardaki müdür ve müdür yardımcılarının yaklaşık yüzde 90’nının laik ve bilimsel eğitim anlayışına uzak sendikalara üye oldukları biliniyor. Ayrıca bakanlığın işbirliği yaptığı ve okullara girip-çıkan kurumların başında diyanet ile gerici vakıf ve kuruluşlar geliyor. Gerici okul yönetimleri bu kuruluşlarla yönetişim sağlayınca, okul bünyesinde yapılacak yeterlik temelli etkinliklerin ne yönde olacağını kestirmek güç olmuyor. Bu nedenle var olan piyasacı ve gerici anlayışlar hakim olduğu sürece, yeterlik temelli değerlendirmelerin ne anlama geleceğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Son yıllarda imam hatiplerde çalışan öğretmen sayısı artarken, öğrenci sayısında azalma görülüyor. Vizyonda dile getirilen ve yenilik gibi sunulanların önemli bir bölümü, var olan sistemde daha çok imamhatipleşmeye yönelik oluyor.

Vizyon açıklamasında, okullar arası farkın kapatılacağı, açık lisedeki öğrenci sayısının azaltılacağı, ders yükünün azaltılacağı ve merkezi sınavların yalnız belli amaç ve yönelimlere sahip çocuk ile okullar için uygulanacağı söyleniyor. Var olan sistem değişmeden, ders yükünün azaltılmasının yoksul ve dar gelirli aile çocuklarının belli amaç ve yönelimlere sahip nitelikli liselere geçişini engelleyeceği göz ardı ediliyor. Bu engellemenin çocukları imam hatiplere, mesleki eğitime ya da açık liseye yönlendireceği gerçeği de.

Vizyon açıklaması yaparken “‘Verilen eğitim nasıl bir dünyaya yol açıyor?’ diye sormamız gerekir” diyen Selçuk’un, vizyonun içeriğini hazırlarken, bu soruyu sormaktan kaçındığı, sözde her şeye değinirken anadilde eğitim, cumhuriyetin aydınlanmacı ve kişiyi özgürleştirici değerleri ve de insan hakları gibi konuları es geçtiği anlaşılıyor. 

Selçuk, “Şapkadan tavşan çıkarmamı beklemeyin” dese de, açıklamaların niteliği kendisini yadsıyor. 

[email protected]