Yolun sonu

ODTÜ arazisinden geçirilmek istenen yolun oradaki canlılara - “Ya bülbüllerin trafiği?” yazımda söz ettiğim gibi- vereceği, geri dönüşü zor zarara kahrolmamak elde değil. İklim değişikliğinin insan dahil tüm canlılar üzerindeki olumsuz etkisi de bilinmesine rağmen doğal karbon havuzu görevi gören ağaçlar sökülebiliyor! Yaban hayata etkisi yanında bilimsel olarak Ankara trafiğine çözüm getirmediği uzmanlar tarafından bildirilen bir yol bu. Yapılaşmayı beraberinde getirecek, AVM”lere köprü kurması gündemde olan, bilime ve yaşama karşı olduğu halde tepemizdekilerin “hizmet, medeniyet” sözcükleriyle bahsettikleri yol…

“Hizmet, medeniyet” diyenlerin vatandaşlarının can güvenliğini hiçe saydıklarını hızlı tren örneğinde görmüştük. Marmaray ile ilgili kaygı verici gelişmeleri okurken rayların hızlı treni taşımayacağı konusunda uyaran bilimciler aklıma geldi. Bilimcisiyle zıtlaşan bir hükümetin medeniyetten söz etmesi mümkün mü? Herhangi bir yolla ilgili olarak hizmetten, hele medeniyetten söz edebilmek için o yolun kesinlikle gerekiyor olması insanlara ve yaban hayata etkisi en az olacak şekilde yapılması gerekmez mi?

Aciliyeti de göz önüne bulundurulduğunda “yaşam alanı kaybı ve/veya bozulması (kirlilik, yol gibi)” pek çok canlı türü için en büyük tehdit olarak değerlendiriliyor. Örneğin IUCN kırmızı listesinde memeliler için en büyük tehdit olarak yaşam alanı kaybı gösterilmiş. Tüm alanı yok etmese bile bütünlüğünü bozan yollar özellikle memelilerin beslenmek, korunmak, eş bulmak için hareketini kısıtlıyor. Hayvanlar yolları geçerken ölebiliyor.

3. köprü, 3. havaalanı gibi yine gündemdeki örnekleri düşününce yol ve genel olarak ulaşımla ilgili ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. Hayvanlar da hareket ediyor, göç ediyor ancak bu davranışlarıyla yeryüzüne pek zarar vermiyorlar. Ekonomik koşullar, her geçen gün rahatımızı daha çok, yeryüzünün sağlığını daha az düşünmemiz, aslında hepimizi yolun sonuna yaklaştırıyor. İstanbul gibi büyük şehirlere ekonomik nedenlerle göç etmiş ama pek mutlu olmayan geçinebilecek olsa ilk fırsatta memleketine dönecek insanlar yok mu? Bazı insanlar yaşayabilmek için göçe zorlanırken çoğumuz ucuzlayan uçak biletleri sayesinde daha da sık yolculuk etmiyor muyuz? Ya arabalarla ilişkimiz? Toplu taşım seçeneğine ve herhangi bir acil durum olmamasına rağmen kaçımız evden arabasız çıkıyoruz?

ODTÜ’de okurken minibüsle şehre indiğimde tek başına arabasıyla yol alanları sayar, kaygılanırdım. Ekoloji derslerinden toplu taşımın yeryüzü sağlığı için önemini kavramıştım. Çalışmalarımız sırasında pek çok araştırma noktasına toplu taşımayla gitmemiz mümkün değildi. Kardeşimin bir arabası oldu. Arabada sıklıkla dört ve daha fazla insan taşınması atmosfere verdiğimiz karbonun suçluluk duygusunu azaltıyordu.

Güneydoğu Alaska’nın diğer yerleşimleri gibi Juneau’nun da karayoluyla hiç bir yere bağlantısı yok. Bağlantıyı feribot ve uçaklar sağlıyor. Yolun bir süre sonra bittiğini söyleyen tabelamızı ilk gördüğümde gülümsemiştim. Dünyanın bazı yerlerinde yabanın yollarla bozulmadığını görmek çok hoştu. Yaşamı pahalılaştırsa da yolun yapılmasını istemiyorum. Ayılarımız, geyiklerimiz etkimizden olabildiğince uzak, geniş alanlarda yaşamaya devam etmeliler. Buzula, sahilin çok önemli noktalarına ve feribot terminaline toplu taşım ile gidilemeyen Juneau’da ne yazık ki araba almak zorunda kaldık. Pek çok ailede birden fazla araba var. Kullanılmış arabalar bol da olsa kullanım masrafları yüzünden pek çok kişi toplu taşıma gerek duyuyor. Biz de yalnızca masraf yüzünden değil yeryüzüne karşı sorumluluğumuz nedeniyle yaban hayat gezilerimizi yakın yerlerde yapmayı tercih ediyoruz. Her Alaska-Türkiye uçak yolculuğum ile yeryüzü kredimden bayağı harcamıyor muyum zaten?

Ulaşım gereksinimlerimiz sırasında yolun sonuna ittirdiğimiz yeryüzünü de düşünmektir belki de medeniyet, ne dersiniz?