AKP konkordato ilan eder mi?

Önceki gün petrole, elektriğe, doğal gaza okkalı bir zam yapıldı. Herkes biliyor bu daha başlangıç ve zamlar her yerde, her şeyde hızını kesmeden sürecek. Yabancı ajanslardan öğrendi ülke bu okkalı zamları. Çünkü ülkede zam haberi verebilecek basın bırakmadılar. Sabah gözüm ilişti, bir haber kanalı zam diyemediği için zam diyebilecek bir uzman çağırmıştı. Uzman kurban seçildiğinin farkındaydı, kekeleyerek anlatmayı çalıştı durumu; “Zam demeyelim de fiyat ayarlaması yapıldı. Sonuç itibariyle bu zam şeklinde görünebiliyor ama görünüşe aldanmamak lazım” dedi. Hem zaten uzun zamandır Avrupa’dan çok daha ucuza doğal gaz ve elektrik kullanıyorduk. Oraya erişmemiz için daha epey kıvırma payı vardı. 

“Peki, bu durumda Avrupa’nın ücretler seviyesini de yakalamamız gerekmiyor mu?” diyemedi tabii sunucu. Nasıl desin? Yasak!

Doğruluk payı da var uzmanımızın sözlerinde üstelik, hakkını teslim etmeli. Bir süredir Avrupa’nın en ucuz petrolünü kullanıyoruz. Çünkü döviz fırlayalı beri akaryakıta her gün zam yapılıyor ama bu zam tüketiciye yansıtılmıyor. Neye yansıtılıyor? ÖTV’ye. AKP durumu idare etmek için devletin akaryakıttan aldığı ÖTV’yi sıfırladı. Sınırların ötesinde yakıt 1.50 Avro. ÖTV koymadan çevirsen 11 lira. Koy üzerine ÖTV’yi, yandı gülüm keten helva. Daha doğrusu helva çoktan yandı, kokuyu duyanımız yok. Yerel seçime kadar idare ettiler ettiler, sonrası kıyamet.

Şöyle anlatayım durumu; bir KHK çıkarıp iflası yasakladılar. İyi ama deniz bitiyor işte. Ne yapsın batık şirket, iflas edemediği için konkordato ilan ediyor mecburen. Nedir konkordato? İflas anlaşması. Yani kontrollü iflas.

Şirketleri kontrollü biçimde iflas eden düzen de kontrollü bir biçimde çöküyor. Nereye? İşçinin, emekçinin üzerine.

***

Önce ABD’ye gitti. Ekonomimizi çökertmek için komplo yapan civciv sarısı saçlı adamla karşılaşmak için kapıda bekledi. Mecburi tokalaşma fotoğrafını AKP’nin ABD ile ilişkilerinde büyük bir sıçrama diye müjdeledi kriz vesilesiyle antiemperyalizmde karar kılan besleme basını. O basının içindeki yobaz antisemitikler de bu vesileyle Yahudi kuruluşlarıyla basına kapalı yapılan pazarlık görüntülerini vermeyerek katıldılar kutlamalara. Artık ABD’yi, İsrail’i, hele Yahudileri canı gönülden seviyor görünüyorlar. Yobazın emperyalizm karşıtlığının ömrü yatsıya kadar!

Sonra koşa koşa Almanya’ya gittiler. Ne oldu ne bitti bilemiyoruz. Fakat sokaklardan bir nefret sağanağı geldi üzerlerine. Yapılan tek şey zaten bir yıldır ibadete açık olan DİTİB caminin yeniden ibadete açılmasından ibaret. 

Açtı açmasına ama Alman polisi açılışın ancak içeride yapılmasına razı oldu. Köln DİTİB cami açılışı içeriden yapılmış tek bina olarak geçti tarihe. Bu arada Alman istihbaratı casusluk ve savaş kışkırtıcılığı yaptığı şüphesiyle DİTİB’i izliyor her yerde. Artık bir “dini organizasyon” olmaktan çok AKP’nin Almanya’daki kolu olarak kabul ediliyor. Yanlış mı? Değil.

Bu DİTİB 12 Eylül generalleri eliyle kuruldu. Harcını Genelkurmay’a bağlı Toplumla İlişkiler Başkanlığı döktü. Adındaki “Dİ” Diyanet İşleri, “TİB” ise bir iddiaya göre Türk İslam Birlikleri’nin kısaltılması. Ama bizim kuşak Diyanetin TİB’iyle Genelkurmay’ın TİB’inin aynı şey olduğu biliyor. Çünkü Genelkurmay’ın TİB’i Avrupa’da Diyanet’in TİB’ini yaymaya çalışıyordu. Yarı askeri bir örgüttür DİTİB, daha önce de defalarca Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından takip edilmişliği, basılmışlığı vardır.

Peki, nasıl oldu da ayakta kalabildi. Bunun sırrı da Alman Devleti’nin pragmatizminde. İşe yaradığı sürece tutarlar, işe yaramadığında tekmeleyip atarlar. 

Alman basını o günlerin çok da uzak olmadığını veciz bir biçimde ifade etti zaten. Köln’deki DİTİB camiinin açılış töreni AKP’nin Alman hayalinin sönüşü olmuştu. Artık DİTİB’in bu ülkede kontrolünde tuttuğu 900 caminin cemaati töhmet altında. Çünkü camilerini kontrol eden dernek bir tür gizli servis şubesi olarak kabul görüyor.

Suriye’yi anlatmaya bile gerek yok. “Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı” hayali ile çıkılan yol, İdlib’in arka sokaklarında birkaç cihatçı katilin hamisi olmaya dönüştü çoktan. Çöktüğünü gördüklerinden olacak geçtiğimiz gün şunlar döküldü dudaklarının arasından: “Suriye'de terör örgütlerine TIR ve kargo uçakları dolusu silah verenler gelecekte bunun bedelini ödeyecek.” Bundan daha derin bir öngörü olur mu? BOP Eş Başkanı oldun oldun, yoksa ödenecek bütün bedelleri kucağında bulursun.

Özetle, dış politikaları da kontrollü bir biçimde çöküyor. Nereye? Yoksul Türkiye halklarının üzerine.

***

İç siyasette durumu daha karmaşık. Uzun süredir MHP’nin elinde esir. Reis meis hikâye, Devlet Bahçeli yönetiyor devleti. Af diyorsa af, ittifak diyorsa ittifak, referandum diyorsa referandum. Hatta işi o kadar ileri götürdüler ki AKP’nin yerel seçimde nerede aday çıkaracağını nerede çıkarmayacağını bile dikte ediyorlar artık. Bahçeli iktidara durumlarını şöyle özetledi geçtiğimiz günlerde; “Yerel seçimlerdeki başarısızlık başkanlık sistemini tartışmaya açar. Hemen o gece ‘Recep Tayyip Erdoğan istifa etsin’ demeye başlarlar.” Yani? MHP ne diyorsa yapacaksınız. 

Çok şükür, seçim sistemini 7 Haziran’da kaldırıp attılar da o sayede ayakta kalabiliyorlar. Artık seçim yok, şaibeli devlet ajansı veriyor oy oranlarını. Herkes kararı öğrenmek için oy sayılarına değil VAR’a bakıyor. VAR hakemi de AKP’nin kendisi. Güneydoğu’da MHP nasıl oy patlaması yaptı sanıyorsunuz? VAR sayesinde. Öyle uygun gördü VAR hakemleri.

Seçim yoksa ne var peki? İttifaklar. Seçmen sıfırlandı, MHP AKP’yi, AKP CHP’yi, CHP İYİP’i seçiyor. O sayede herkes Mecliste, herkes mutlu. Ortalıkta bir meclis kalmadı ama kimin umurunda? 12 Eylül cuntası kapısına kilit vurup, içeri girecekleri bizzat el yordamıyla seçmeye karar verdiğinden beri yoktu zaten. AKP geldi, tüy dikti. Herkes görüyor pisliği, etrafından dolaşmayı tercih ediyor. Yerel yönetimlerde durum daha berbat. Ülkenin yarısına kayyımlar aracılığıyla el koydular. Geri kalanı nazik yerlerinden kavradılar. 14 yıldır İzmir’i yöneten Aziz Kocaoğlu bu satırları yazarken aday olmayacağını açıkladı misal. Hiçbir önemi olmadığını herkes biliyor. Yerine yeni bir Binali sempatizanı gelmesi büyük ihtimaldir. Seçilmişlerdir ve seçim seçilmişleri onaylamaktan ibarettir.

Yani yeni kurduklarını iddia ettikleri rejim de parça parça çöküyor. Nereye? Oy verdiğini sanan kandırılmış seçmenin üzerine.

***

Krizle geldiler, krizle bitiyor hikâyeleri. Meclise dayanarak geldiler, Meclisi bitirdiler. Cumhuriyete yaslanıyorlardı, çökerttiler. Laiklik zaten sizlere ömürdü uzun zamandır. Şimdi bütün bunlara razı etmek için yoksula verdikleri sadakalar için de kaynak tükendi. Biz öyle biliyoruz, belki de gerek kalmadı. VAR sistemi karar veriyor nasıl olsa kimin kazandığına, bütün golleri iktidara yazsa kime şikâyet edeceksiniz?  

İçi boşaltılmış ama nüfusu arttırılmış Meclisin yeni yasama yılı açılışı vardı dün. Açılış konuşmasını devletin, ordunun, milletin, AKP’nin, Varlık Fonu’nun, muhtarların, bittabi Meclisin başkanı yaptı. Zavallı muhalefetin yapabileceği tek şey ayağa kalkmamaktan ibaretti. Oturdular mı, kalktılar mı merak edip bakmadım. Konuşan ne dedi onu da bilmiyorum. Ama yeni yasama yılında kendini yasayacak sanan 600 kişiye yeni durumu veciz bir şekilde ifade etti: “Yürütmenin tek muhatabı” benim dedi.

Doğru! Hem ülkedeki neyin tek muhatabı değil ki?

Son sözüm AKP’ye sufle veren MHP ve reisine. AKP'li vekil Selçuk Özdağ, “Devlet gece tecavüze uğrar, sabah bakire olarak kalkar” diye özetledi mevcut durumu. Pratik bir şeyden mi yoksa teorik bir vargıdan mı söz ediyor bilinmez. Ama öyle bir hal ki yol açtıkları, devlet olsan kaçıp kurtulamazsın ellerinden.

***

İflasın tartışılacak. saklanacak bir yanı yok ama düzen ilanını yasakladı kanun hükmünde kararnameyle. Peki, AKP konkordato ilan eder mi? Sanmam. 

Bize “peki ne olacak diye soruyorsanız” söyleyelim; Bu yoksul halkın makûs talihini yenecek tek güç işçi sınıfıdır artık. Onlar ağır ellerini toprağa basıp doğrulmadıkça ne söylesek boş.