Zaman yoksuluyuz

Sosyalizm mücadelesi, piyasa koşullarının un ufak ettiği "zaman" üzerinde yeniden hakimiyet kurma, aynı anlama gelmek üzere yaşamı geri kazanma mücadelesi… Çünkü zamansızlık ölüm demek. Bunu bir aforizma olarak almayın dört ayrı işte çalıştığı için beş gün boyunca uyumayan ABD’li emekçi Maria Fernandez’in henüz birkaç gün önce yol kenarında ölümünü hatırlayın.

Kapitalizmin yoksulluk araştırmaları temelde iki parametreyi dikkate alıyor: Hanehalkının gelir düzeyi ve tüketim harcamaları.

Bu araştırmalarda her türlü tüketim ihtiyacının piyasadan karşılandığı varsayılıp gıda, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlara asgari birer piyasa fiyatı biçiliyor. Hanehalkının gelir düzeyi bu ihtiyaçların karşılanması için gereken tüketim harcamalarına yetiyorsa yoksulluk sınırının aşıldığı ve asgari refah koşullarının sağlandığı iddia ediliyor.

Yaşadığımız gerçekliğe kısmen ışık tutmakla birlikte bu hesaplamanın özünde bir hayli gayri insani olduğunu söylemek gerek. Gayri insani, çünkü yaşamak uğruna feda ettiğimiz zamanı dikkate almıyor.

Meselenin birkaç boyutu var.

Birincisi, temel ihtiyaçlarımızın tümünün piyasadan karşılandığı varsayımı yanlış. Çocuk bakımı, yaşlı ve ihtiyaç sahibi yetişkinlerin bakımı, yemek ve temizlik gibi o veya bu ölçüde toplumsallaştırılması mümkün olan pek çok hizmet kalemi, hane içinde ve ezici bir ağırlıkla kadın emeğiyle karşılanmaya devam ediyor. Kapitalizmin fetişleştirerek ev içine hapsettiği bu faaliyetlerin zamansal karşılığı, yoksulluk hesaplamalarının mutad cetvelinde yer tutmuyor.

İkincisi, çalışma saatlerimiz her geçen gün uzuyor. 2012 yılı itibariyle Türkiye’de haftada 50 saatten fazla çalışanların oranı yüzde 49.2’ye yükselmiş durumda tam zamanlı çalışan ücretlilerin yüzde 19’u haftada ortalama 55 saat, yüzde 21.4’ü ortalama 65 saat, yüzde 8.8’i ise 75 saat çalışıyor. Ama ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için ne kadar çalıştığımızla kimse ilgilenmiyor. Kapitalizmin dar kafalı refah ölçümü, gelir gider muhasebesinin ötesini görmüyor.

Ya ev içi faaliyetler ve çalışma yaşamı dışında, örneğin yolda harcadığımız zaman? Piyasa ekonomisinin neden olduğu en büyük ahmaklıklardan biri olan karayoluyla ulaşım tercihinin neden olduğu zaman kıyımı tam anlamıyla akla zarar. 2013 yılına ait bir rapora göre ortalama bir sürücünün trafik sıkışıklığı nedeniyle yolda kaybettiği zaman yılda sekiz iş gününe denk. Emekçilerin büyük bölümünden esirgenen senelik izin süresinden fazla…

Tüm bu kayıplar vaka olmakla birlikte, zamana ilişkin tartışmanın teknik bir gün-saat hesabına sıkıştırılamayacağı da açık. Zamanı kullanma becerisini etkileyen yorgunluk ve yıpranma, kaygı ve mutsuzluk halini göz ardı etmek mümkün olabilir mi?

İnsanı diğer türlerden ayırt eden özelliklerinden biri, gelecek tahayyülüyle yaşaması insanı ‘insani’ yapan asıl şey, bu gelecek tahayyülünü iyi, doğru ve güzel kılmak üzere zihinsel ve fiziksel emek harcaması. Kendisi ve başkaları için… Bunun için zamana ihtiyaç var dinç ve tasasız, özgürce yaşanacak zamana.

Kapitalizmde olmayan bu.

Kapitalizmde gelecek tahayyülünün karşılığı gelecek kaygısı.

Yoksulluk araştırmaları ne derse desin, ev içi emek zamanı yok sayan, çalışma sürelerini arsızca çekiştiren, insan ömrünü yol boylarında tüketen, yorup hırpalayan, kaygı ve mutsuzlukla sinikleştiren piyasa koşullarında yaşadığımız sürece zaman bakımından yoksul, insani bakımdan eksik olacağız.