ODTÜ'deki orman katliamı sonrası Ankara: Pencereden baktığınızda bile yaşanmayacak bir beton yığını...

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve ODTÜ Rektörü Mustafa Verşan Kök, ODTÜ'de büyük bir orman katliamına imza attı. TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sevim ile son yaşananları görüştük...

Emre Köse

AKP'nin ODTÜ'den yol geçirme ve ağaçları yok etme projesinin son ayağı geçtiğimiz hafta cumartesiyi pazara bağlayan gece devreye sokuldu.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve ODTÜ Rektörü Mustafa Verşan Kök arasındaki anlaşma sonrası yaşanan yıkım oldukça sarsıcı.

Gökçek'in, "4,5 KM'lik yolu bir gecede açarak büyükşehir belediyesi bir rekora daha imza attı" sözleriyle övündüğü katliama ilişkin Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sevim ile konuştuk.

AKLA MANTIĞA SIĞMAYACAK BİR SÜREÇ YAŞIYORUZ

ODTÜ Ormanı bir kez daha bir yıkımla gündeme geldi. Son yaşananlara ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir?

Şöyle söylemek gerekiyor, ODTÜ Ormanı hepimizin bildiği üzere elle yaratılmış, emekle yaratılmış bir orman ve Ankara'nın en önemli, en değerli kent ormanı diyebiliriz. Raci hocamız Ankara'nın üç ana yeşil arzı olduğunu tanımlardı; bir tanesi gecekondu mahalleleri, bir tanesi Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ), diğeri de Eskişehir yolu hattındaki üniversiteler ve askeri alanlardı. Gecekondu mahallelerini yitirdik, AOÇ de geçtiğimiz dönemde çok ciddi bir yağmaya, talana maruz kaldı; elimizde bir tek üniversiteler hattı kaldı. Şimdi bu hattın ODTÜ üzerine başlayan süreçte, tehditlerle karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Yani bu sürecin herhangi bir akılcılığının olmadığını söylemek gerekir belki öncelikle. Şöyle değerlendirmek gerekir, ODTÜ Ormanı gerçekten çok çok değerli, Ankara'nın bugün uydu görüntüsüne baktığımızda ana yeşil hatlar AOÇ ve ODTÜ olarak gözünüze çarpar. Şimdi pencereden bile dönüp baktığımızda yaşanamayacak, beton yığını bir kent olduğunu görüyoruz. Böyle kentlerde bu kadar kırılgan, yaşanabilirliğin belki düşük olduğu kentlerde, bu alanlara daha çok özen gösterilmesi gerekirken en ufak bir yol projesinde ya da başka projede bu alanların boş alan gibi değerlendirilmesi, işte ''ODTÜ arazisi zaten çok büyük'', ''ODTÜ arazisi şehir dışına taşınsın'', ''ODTÜ kampüsü arazi molarak değerlendirilsin'' gibi söylemlerle başlamıştı. Çok üzücü ve akla mantığa sığmayacak bir süreç yaşıyoruz diyebilirim.

YENİ HEDEF EYMİR

Daha da ileri gidebilirler mi?

Gidebilirler. Gökçek protokolü imzaladığı akşam mesajı verdi, ''Eymir ile alakalı her türlü işbirliğine hazırız'' dedi. Halbuki Eymir ile ODTÜ'nün herhangi bir işbirliğine ihtiyacı yok, gayet güzel işletilen bir rekreasyon var. Ankara'da şu anda doğal öğelerin ön plana çıktığı tek rekreasyon alanı. Ama Gökçek'in orada söylediği aslında bir yardımlaşma değil, mesajdı. Bugün de yine haberler çıkmış, Vali, ODTÜ Rektörü ve Melih Gökçek, dolaşacaklarmış, yürüyüş yapacaklarmış. Yani muhtemelen onun da arka planda pazarlığı başladı gibi görünüyor.

Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sevim

REKTÖRLÜĞÜN AÇIKLAMASI İÇLER ACISI

ODTÜ'de hem rektörlük hem Gökçek ortaklığıyla yapıldı son kıyım. Rektörlük üstelik de dün yaptığı açıklamada bu adımı savundu. Neler söylemek istersiniz?

Şunu söylemek isterim öncelikle, rektörlüğün açıklaması gerçekten içler acısı. Çünkü hamleyi son derece meşrulaştıran söylemler var içerisinde. Örneğin; ''Alan seyrek orman dokusuna sahip'' gibi. Onun dışında, 'yolun teknik ihtiyaçları' gerekçesiyle, yolun iki katı kadar genişlikte bir alan açıldığını söylüyor rektörlük. Mesela bu açıklamayı Melih Gökçek bile yapmadı ama sayın rektörümüz bunu meşrulaştırmak üzere sürekli hamleler yapıyor. Yani Türkiye'nin neresinde bir yol inşaatının iki katı kadar genişlikte bir alan açılmış? Yani bu alan, örneğin ODTÜ arazisinin değil de yol, özel şahıslara ait mülkiyetler üzerinden geçseydi belediye yine iki katı kadar bir alan kamulaştıracak mıydı?

Yapmayacaktır böyle bir şeyi tabi ama ODTÜ arazisi şu an dediğimiz gibi bol, bedava bir alan olarak görüldüğünden böyle bir hamle yapılıyor. Rektörlüğün açıklaması çok çok kötü, bana sorarsanız rektörlük kendi imzaladığı protokolü doğru da takip edemedi. Ayın 8'inde protokolün imzalandığı duyuruldu, hem rektörlük tarafından hem vali tarafından, 9 Eylül gecesi Ankara Büyükşehir Belediyesi makineleri araziye girdi. Yani biz de sorduk, bu proje ne zaman hazırlandı? Çünkü yol aslında 50 metre genişliğindeydi, protokolde 38 metreye düşürüldüğü söyleniyordu, rektörlük dünkü açıklamasında bunu 40 metreye çıkardı. Her gün 2 metre genişliğimiz artıyor. Sonrasında 100 metrelik bir alan açtılar. Yani bu yolun projesinin bir günde hazırlanma ihtimali yok. Onun dışında proje hazırlanmış olsa dahi araziye bunun aplike edildiğini düşünmüyoruz. Çünkü aplikasyon dediğimiz işlem koordinatlara göre kazıklar çakılır, yolun geçeceği hatta ve burada makineler çalışır. Bir gece vakti burada işlem yürüttüler ve aplikasyon da yapılmadı, ondan ötürü bu kadar geniş bir alan açtıklarını düşünüyorum. Bu kısımları rektörlük direkt olarak ''Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmasıdır, rektörlüğümüzün alakası yoktur'' diye değerlendirerek sanki kendi arsası, arazisi üzerinde bir çalışma yapılmıyormuşçasına sorumluluğu direkt Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne atan bir tavır sergiledi. Bu da çok hatalı bir tutum. Bugün bir vatandaşın bile gecekondusunu savunurken takındığı tutumu düşünürsek, demek ki ODTÜ arazisi rektörlük açısından o kadar değersiz bir alan ki belediye istediği gibi at koşturabiliyor ve ODTÜ, ''Ankara Büykşehir Belediyesi'nin kendi yaptığı çalışmadır, bizi ilgilendirmiyor'' diyerek kendini aklamaya çalışabiliyor ve üniversite, Türkiye'nin ilk Şehir Planlama bölümüne sahip. Avrupa'da hatta lisans bazında şehir planlama eğitimi veren ilk okullardan biri. Yani aslında teknik bilgiye de son derece sahip bir okul. Ama umarım rektör yarın birgün çıkıp ''kandırıldık'' demez... Ama kendisinin tavrı, 130 bin mezunu olan ve ülkenin en önde gelen üniversitelerinden birinin mensuplarını kandırmak üzerine. Ben bu medeni cesaretinden ötürü de kutluyorum onu. 

6 BİN FUTBOL SAHASI BÜYÜKLÜĞÜNDE YEŞİL ALAN

Ankara'da kent genelindeki yeşil alanlar düşünüldüğünde ODTÜ'nün önemi nedir?

Zaten dediğim gibi uydu görüntüsünden baktığımızda Ankara'da ODTÜ'nün ne kadar değerli bir alan olduğu ortaya çıkıyor. ODTÜ'nün bugün yaklaşık 43 kilometrekarelik bir kampüs alanı var bunun, 30 kilometrekareliği ormana adanıyor. Bu 6 bin futbol sahası yapar, yani az buz bir alandan bahsetmiyoruz. Ankara yeşil fakiri bir kent, her ne kadar Melih Gökçek kişi başına yeşil alanı 2 metrekareden 20 metrekareye çıkardık diye övünse de kendisine soruyoruz nerede bu 20 metrekare bize göstersin diye. Uydu görüntüsünü açalım bakalım, örneğin Ankara'da ana yeşil hatlar, AOÇ, askeriyenin ormanlaştırdığı alanlar, ODTÜ, Bilkent ve Hacettepe tarafından ormanlaştırılan alanlar Melih Gökçek'ten önce de vardılar. Büyük kent parklarını düşündüğümüzde yani Seğmenler olsun, Kurtuluş Parkı olsun, Gençlik Parkı olsun, bunlar Melih Gökçek'ten önce de vardı. Kendisinin dahil ettiği park sayısı çok çok azdır ama kendisi refujlerdeki ağaçları yeşil alandan sayıyor, köprülü kavşakların atıl alanlarını yeşil alandan sayıyor. Böyle böyle 20 metrekare hesabına ulaşıyor ki ben bu haliyle bile 20 metrekareye ulaşmayacağından eminim. Melih Gökçek gelmeden önce Ankara'nın gecekondu mahalleleri vardı, kentsel dönüşüme uğramamışlardı ve gecekondu mahalleleri ciddi manada yeşillik sunuyordu Ankara'ya, bu mahalleler de yıkıldı, kentsel dönüşüme maruz kaldı. Kendisinden sonra Ankara yeşil kaybı yaşamıştır, artmış olma ihtimali yok. Böyle bir şehirde ODTÜ'nün gerçekten çok büyük bir değeri var. Diğer bir önemi de şu emekle elde edilmesi çok önemli, ODTÜ ormanlaştırılmadan önce bozkır, kurak bir alan. Emek verildiğinde, toprağın bize orman verebileceğini göstermesi açısından bile çok değerli bir proje bana sorarsanız. Ki bu gösterim, bu proje Bilkent'te, Hacettepe'te, Başkent Üniversitesi'nde kendini var etti ki o üniversiteler de ODTÜ'yü taklit ederek -iyi manada taklit ederek- ormanlar yarattılar. Bunu göstermesi açısından bile çok çok değerliyken, ''Sizin gibi biz bu alana gerekli değeri atfetmiyoruz'' diyerek çok hızlı vazgeçebiliyorlar maalesef ki.

68 kuşağının da emeğinin geçtiği ODTÜ Ormanı'nın tarihsel önemi hakkında neler söylemek istersiniz?

ODTÜ 1956'da kuruluyor, 61 yılına geldiğimizde mevcut kampüsüne taşınmaya başlıyor. Ben ODTÜ'yü açıkçası cumhuriyetin en değerli projesi olarak tanımlıyorum. Çünkü yarattığı bir mimari değer var, bir orman var; yani mekansallaştırdığı öğeler çok çok önemli. Türkiye'de o güne kadar verilmemiş İngilizce eğitimle öne çıkıyor. Çok başarılı bir proje. Onun dışında dediğiniz gibi bu ormanlaştırma çalışmaları 1961'den itibaren başlıyor. Bugün fotoğraflarını görüyoruz işte Yusuf Aslanlar, Hüseyin İnanlar, Sinan Cemgiller bu ormana emek veriyor. Onun dışında sadece solcular açısından değerli simaları geçersek bile yıllar boyunca bu okula gelmiş herkesin en az bir tane fidanı var. Tarihsel açıdan düşündüğümüzde de bu çok ciddi bir emek ve bu hepi topu 50 yıllık bir emek, çok öyle geriye gitmeye de gerek yok. 50 yıllık bir emekle, Ankara'nın bugün 30 kilometrekarelik bir ormanı var. Melih Gökçek neredeyse çeyrek asırdır belediye başkanı bu kentte, 1 metrekare bir orman kazandırmışlığı yok kente ama Ankara'nın yarattığı değerleri yok etmekte, yağmalamakta bir beis de görmüyor kendisi.

1967 tarihli ODTÜ Ağaç Dikme Bayramı'ndan bir kare. Sol başta Yusuf Aslan, sağdan üçüncü Hüseyin İnan.

Daha önce de birçok kez ağaç katliamıyla gündeme geldi ODTÜ. Bundan sonra da benzer hamleler görür müyüz?

Olabilir. Yani şimdi 'tünel yol' meselesi var, rektörlük protokolü sürekli oradan savunuyor. Fakat karşımızdaki karakter pek güvenilir bir karakter değil, karşıdaki anlayış bir hırsız gibi gece vakti bir ormana giriyor ve talan ediyor. Tünel yol meselesi nasıl takip edilecek, yüzeye zarar verilecek mi verilmeyecek mi? Çünkü maliyet çok çok artıyor delme yöntemiyle gerçekleştirildiğinde. Bu tünel gerekli midir gereksiz midir, bu yollar gerekli midir gereksiz midir aslında onları da bir taraftan tartışmak gerekiyor. Bu yollar şehir hastanelerine çıkacak. Şehir hastaneleri de belli bir bütüncül planlamayla gerçekleştirilmedi. Ankara'nın en yoğun akslarından birine, Eskişehir yoluna kondu ve hastane inşaatı bitmeye yakın ''Burası trafik yükü getirecek'' diye bir şey atıldı ortaya.

Ormanlık alan kesildikten sonra yolun rezidanslara doğru çıktığını gördük, tek neden sizce şehir hastanesi miydi?

Şu anda belediye oturup bu projenin etütlerini yapsa öyle bir yola ihtiyaç olmadığı ortaya çıkar. Yol İncek bulvarı ile Eskişehir yolunu birleştiriyor. İncek dediğimiz bölge Ankara'nın 1980'lerin ortalarından beri villalar bölgesi olan bir alan. Yoğun bir konut dokusu yok ama son 5 yıla baktığımızda belli sermayedarların buraya yoğunlaştıklarını, çok hatlı rezidanslar diktiklerini ve bunları yüksek fiyatlara sattıklarını görüyoruz. Aslında yapılan yol, bu rezidansların daha da önünü açmak, yeni yatırımlara yol göstermekten ibaret. Biz bunu demiştik; bu yolu ''Yol medeniyettir'', ''Vatandaşın hizmetine sunuyoruz'' şeklinde popülist söylemlerle savunuyorlar. Bu yolun vatandaşa hiçbir faydası yok. Bu yol yapılacak, yolu yapan şirketler kazanacak. Yolun geçtiği yerde arsalar değerlenecek, burada belirli inşaatlar yükselecek, inşaat şirketleri kazanacak, müteahhitler kazanacak. Buradan araçlar geçecek otomotiv sektörü kazanacak, akaryakıt sektörü kazanacak. Yani Sincan'daki, Keçiören'deki, Mamak'taki yoksul halkımızın elde edeceği hiçbir şey yok. Kendilerini şehir hastanelerine taşıyacağız gibi bir söyleme hiç kanmasınlar. Çünkü şehir hastanelerinden önce Ankara'nın semt hastaneleri var. Şehir hastaneleri işletmeye geçerse belirli hasta garantileri verildi bu hastanelere. Hasta garantilerinin sağlanması için devlet hastaneleri kapatılacak, bunlar ÇED raporlarında halihazırda yazıyor. Yoksul halkımız tam tersi, sağlık hizmetini alırken de kilometrelerce mesafe katetmek zorunda kalacaklar. Şehir hastaneleri konusunda Türk Tabipler Birliği uyardı defalarca, sağlık sektöründe bir tekelleşme ve özelleştirmenin önünü açacak. Zaten halihazırda da belirli şirketler tarafından inşa ediliyor ve bu şirketler işletmelerini gerçekleştirecekler. Yani yol direkt olarak, şimdi Melih Gökçek'i eleştiriyoruz ediyoruz ama sermayeci bir bakış açısıyla bakıldığında bu sürecin tamamı son derece başarılıdır. Bizim ve toplumun geneli açısından, yoksul kesimler açısından son derece zararlıdır, Ankara'ya zarar verir ama sermayedarlar açısından bakıldığında çok yönlü bir talanla karşı karşıyayız diyebilirim.