Saray yıkılır soytarı işsiz kalır (Orhan Ulaş)

Tanzimat döneminde başlayan günümüze kadar süregelen bir tartışma var sanat sanat için mi yoksa sanat, halk için mi yapılır?

Bu tartışmaya ben üçüncü soruyla katılmak istiyorum. Sanat(cık) iktidara yaranmak için de yapılır mı?

Bu sorulara cevap vermeden sanat nedir sanatçı kimdir sorularını yanıtlamak gerekli. Sanatın sanat mı olduğunu sanatı yapan ''sanatçının'' belirlediğiyle başlayabilirim.

Bir defa sanatçı aydın bir kimliğe sahip olmalı, aydınlatmalı yaşadığı, ürettiği dönemi. Sorumluluk hissetmeli, nasibini almalı her olumlu ve olumsuz durumdan. Sanatçı hangi sanat dalıyla uğraşırsa uğraşsın dönemini yansıttığı için bir tarihçidir (Vakanüvis) aslında. Çünkü yaşadığı dönemin acısını, olaylarını mutlaka eserine yansıtır. İnsanlık tarihinin yaşadığı bütün ilerici sıçramaları görürsünüz eserlerinde, boyun eğmeyen tavrıyla da bazen öncülük eder dönemine. Yani sanatçıda öncülük, tarihçilik, özgünlük mutlaka mevcuttur. Eserde bu üç kavramın bileşkesidir diyebiliriz. Örneğin Kenan Evren güzel doğa resimleri yapıyor diye ona sanatçı diyebilir miyiz? halka düşman bir sanat ve sanatçı olabilir mi? bu sorulara hayır cevabı doğrudur ama yetersizdir çünkü hayır cevabı sadece her güzelin sanat olmadığını anlatmaktadır bize. Sanat güzel olan, kulağa hoş gelen, güldüren şey değildir. İlerici olmaktır sanatçı olmak, her daim ilerici olmak. Paleolitik dönemde mağara duvarına resim yapan insan, Neolitik dönemde tekerleği bulan insan, yazıyı bulan Sümerli, hiyeroglifle yazan Mısırlı, yazılı kanunları yapan urgakina , aklın üstün olduğunu söyleyen İbn-i rüşt, ve çağdaş örnek Şoştakoviçin Katerina Izmaylova, Abidin Dino’nun mutluluk eseri, Picasso Guernica adlı eseri, Nazım Hikmetin Nikbinlik adlı eseri, Yılmaz Güneyin umut, Ruhi Su’nun mahsus mahal adlı eserlerini çoğaltabiliriz. Hepsinin ortak özelliği hepsinin döneminde ilerici bir karaktere sahip olması ve insanlık tarihini bir adım ileriye taşımasıdır. Demek ki ilerici olmak sanat ve sanatçı olmak için ön koşul ama tek koşul değildir. Aynı zamanda insanlığın ürettiği birikimi taşıması ve ileriye doğruda devretmesi gereklidir. Sanırım sanat ve sanatçı kavramını yeterince tanıttık. Şimdi sıra geldi başta sorduğumuz soruları cevaplamaya…

Sanat kim için yapılır? Zaten sanatçının tanımı da sanatı kim için yaptığında gizli değil midir? Sanatın ana malzemesi mesajın iletildiği kütle ile ilgilidir. Mesaj (içerik) alıcıya (halk) bir kanal (mesajın iletildiği araç) aracılığı ile iletilir. Ortaya çıkan etkide izi oluşturur. Bu yüzden sanatçı ilk önce kime hitap edeceğini belirlemelidir. Üretilecek eserin kime üretileceği belirlendikten sonra konu ve muhteva belirlenmelidir. Bu konunun tartışılmaya başlanmasının Tanzimat’a denk düşmesi Monarşiyle ilgili. Çünkü acaba padişah için mi sanat yapsak yoksa kim için yapsak belirsizliğinden kaynaklanmıştır. Tercihini padişah için değil halk için yapanlar günümüze devrolmuş ama padişah için sanat yapanlar sadece padişah tarafından hatırlanabilmiştir. O yüzden bugün kimse padişah için sanat yapanları kimse tanımamaktadır. Halk için sanat yapanlar her zaman her yüzyılda yeniden doğmuştur yeniden yeniden üretile gelmiştir. Padişaha, sadrazamına, şeyhülislamına yaranmak için sanat yapanlar ise bugün ölmüşlerdir. Kimse onları hatırlamamaktadırlar. Yani sanat halk için yapılır. Halk için yapılmalıdır. Sanatçıda değildir keramet sanatçının anlattığı halktadır. Nazımı nazım yapan bu halktır, anlattıklarındadır. Yani sanatçıyı halk yaratır halkıda sanatçı. Ne mutluluktur ülkenin bağımsızlık destanı Nazım Hikmete aittir. Bakın kucaklamıştır memleket toprağını. Halk bir destan yazmıştır Nazımda Destanı yazmıştır. Halkın sanatçısı halkın yaşadıklarını halkça dile getirir. Bu yüzden sanatçı halkçı olmalıdır halkın sorunlarına, tepkisiz kalamaz, sırtını dönemez. Bu benim sorunum değil diyemez. Gezi parkında ağaç sökülürken ressam köyünde toprağın üstünde dim dik duran her hangi bir yaşam sorunu olamayan ağacın resmini çizemez, fotoğrafçıda çekemez. Şair Karadeniz de dereler ağlıyorken şırıl şırıl akar benim derem diye şiir yazamaz. Yani sanat halk demek. Halksız sanat olmaz, halkçı olmayan sanatçı olamaz. Olursa da SARAY SOYTARISI olur.

Gelelim son soruya sanat iktidara yaranmak için de yapılır mı? Elimizde bir kaç örnek var. Yavuz Bingöl, Şafak Sezer, Mustafa Ceceli Tarih tekerrürden ibaret değildir ama saray için sanat yapmak her yüzyılda tekrarlana gelir. İktidara yaslanarak varlığını tanımlamak iktidar elden gidince varlığını da ortadan kaldırır. Varlık büyük bir uzay boşluğuna dönüşüverir. Bu yüzden iktidara yaslanarak sanat yapılmayacağını insanlığın tarihi bize ve o kimselere bir daha öğretecektir. Nereden mi biliyorum dünyanın neresine giderseniz gidin Türkiye de şiir deyince Nazım, yönetmen deyince Yılmaz, ozan deyince Ruhi Su hatırlanacaktır. Yavuz Bingöl, Şafak Sezer, Mustafa Ceceli ne olacak derseniz... Saray yıkılır soytarılar işsiz kalır.