BOYUN EĞME’de bu hafta: Diktatörü düşürmek için düzeni sallayın

Haftalık siyasi dergi BOYUN EĞME’nin 32’nci sayısı yarın okurlarıyla buluşuyor. Dergi bu hafta “Diktatörü düşürmek için düzeni sallayın” manşetiyle çıkıyor.

Haber Merkezi

Haftalık siyasi dergi BOYUN EĞME’nin 32’nci sayısı yarın meydanlarda, duraklarda, iskelelerde, Nâzım Hikmet Kültür Merkezlerinde ve Komünist Parti bürolarında okurlarıyla buluşacak.

Derginin bu haftaki sayısında yer alan konu, başlık ve yazarlar şöyle:

1- Kılıçdaroğlu’nun sakalları olsa Karl Marx olur muydu? (Mehmet Kuzulugil)

Geçmişe bakışında yöntemsel sakatlıkları olanların, bugün doğru yön bulmaları ve geleceği kurmaları da mümkün değildir. Biz, olaylara “kim ne hata yaptı da bunlar oldu” diye bakmayız. Bile isteye yapılanları, sınıf tercihlerini “keşke yapmasaydı bak anladı o da yanlış yaptığını” saflığıyla affetmeyiz.

2- Türkiye-AB ilişkilerinde çıkmaz sokak (Osman Çutsay)

“Erdoğan diktatörlüğüne” ne saygı ne de sevgi var. AB medyasında “despot ve diktatör” sıfatlarından geçilmiyor. Ama onunla yürümek zorundalar. Yürüyemeyeceklerini anladılar. Büyüyen bir kriz bu.

3- Hocacılar, reisçiler ve Suriye (Erman Çete)

Erdoğan’ın geçmişin günahlarını “hoca”ya yükleyip, işin içinden sıyırması bir ihtimal mi? tereddütsüz hayır yanıtını vermek lazım bu soruya. yalnızca bir “çılgın” olduğu için değil, geçmişteki angajmanlarını kolayca terk edemeyeceği, bunu denemeye kalkarsa son kozlarını da kaybedeği için. çıkmaz da burada.

4- Simsarlığın adı ‘güvenceli esneklik’ oldu (Barış Balkan – Korhan Ege)

AKP, Davutoğlu’nun tasfiyesi ve gündeme gelen olağanüstü kurultay ile birlikte yaşadığı iç krize rağmen, sermayenin çıkarları için çalışmak konusunda ne derece istikrarlı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu: Kiralık işçilik düzenlemesi Meclisten geçti.

5- AKP Türkiye’sinde komünist olmak (Kemal Okuyan)

Türkiye’nin direnci Erdoğan’ın üstüne üstüne gitmek zorundadır; fabrika ayarları, çözüm süreci, Güllü-Davutoğlanlı günler, açılım-saçılım, Avrupa Birliği çapası bunlar bize göre değildir, Türkiye’nin emekçi halklarına yaramaz. İşte bu noktada, eğer ileriye bakacak ve kabusla hesaplaşmaktan kaçınmayacaksak sınıf ekseninin mutlak zorunluluk olduğunu bileceğiz.

6- Devrimci siyaset, güçlü örgüt

Komünist Parti siyasetin, özellikle de sınıf siyasetinin tasfiye edilme çabası karşısında verdiği mevzi savaşından artık çıkmış, “sahaya dönmüş” görünüyor. Partinin MK üyesi Aydemir Güler ile son birkaç yıla tepeden bir bakışla örgüt siyaset denklemini, partinin durumunu ve türkiye’deki gelişmeleri konuştuk

7- Küba Devrimi’nin görünmeyen savaşı (Söyleşi: Celil Denktaş)

Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü yayınladığımız ve 18 Kübalı devrimcinin karşı istihbarat eğitimi almaya Sovyetlere gönderilmesinin anlatıldığı noktada kalan röportajın 2. ve son kısmını Boyun Eğme okurları ile paylaşıyoruz.

8- Lübnan Komünist Partisi 11. Kongresi’nin ardından gelenekçilik-yenilikçilik ikilemi (Ali Somel)

Komünist partiler, krizin yarattığı siyasi atılım fırsatlarını örgütsel zayıflıkları nedeniyle değerlendirememekten şikâyetçiler. Fakat Arap Baharı yanılsamasında olduğu gibi bunun bir devrim sürecinde treni kaçırmak gibi görülmesi, kuramsal temellerin sorgulanmasına neden olabiliyor.

9- Panama belgeleri ve ABD seçimleri (Tulga Buğra Işık)

Soros destekli ICIJ kontrolünde sızdırılan Panama belgelerinin başlangıçta Rusya ve Çin başta olmak üzere belirli ülkeleri hedef alması planlanıyordu. Son sızdırmanın ise ABD ve İsrail iç politikasıyla ilgili olduğu görülüyor.

10- Laiklik nedir? Laikleşme nasıl gerçekleşti? (Cangül Örnek)

Laikliği tarihsel bağlamından, üretim ilişkilerinde yaşanan dönüşümden, yeni ve modern sınıfların ortaya çıkışından, monarkların dinle olan ilişkisinden, Aydınlanma ve ilerleme düşüncesinden ayrı tartışamayız. Laikleşme tarihsel bir mücadeledir: Devleti ve kamusal alanı dini kurallar mı dünyevi kurallar mı belirleyecek? Laikliği tartışırken laikleşme serüvenini de bilmek gerekiyor.

11- Ulusları bölmeden özgürleşemeyeceğiz (Özgür Şen)

Sınıfların varlığından yola çıkan yaklaşım hiçbir zaman ulusal kimlikleri yok saymaz. Tam tersine, bu kimliklerin özgürce yaşanması için sınıfsal bir tercihte bulunur ve sömürülen çoğunluktan yana tavır alır. Ulusal hareket kimliğin tanınması için birleştirmeye çalışırken, sınıfsal bakış açısı adlı adınca ulusu bölmeyi hedefler. Kürtlerin özgürce yaşamaları için, Kürtlerin patron ve emekçi şeklinde sınıflara bölünmesi şarttır.