Bir Devrimci Çocuk: Yalçın Küçük

Kimse üzülmüyor. Kimse ağlamıyor da. Artık zaman değişti. Yeni bir devrimci kuşak hayatımıza ağırlığını koymaktadır. Kimse, kendisini solcu sanan ve Taraf-Radikal-BirGün ile türevlerini oluşturan şu düşükler ordusunun yakın akrabaları hariç, yaşadıklarımızın haksızlık olduğunu falan söylemiyor.

Fethullahçı sürü, "bunlar", misyonlarını yerine getirirken, elbette yakıp yıkmak, kendilerini savunmak ve her türlü ahlaksızlığı denemek zorunda. Türkiye bitiriliyor. Kolay mı? Bitirmek için olağan araçlar kullanacak değiller herhalde.

Olağanüstü koşulların önlemleri de olağanüstü olur. Her Batı dilinde var bu "idiom". Ahlaksızlık, satılmışlık ve her türlü kirin adamı olmak, Türkiye'yi bitirenlerin bugün artık ortak ilacıdır.

Ama "bunlar" eziyet ediyor diye ağlayacak halimiz yok.

Ellerini gördük.

Blöflerini de.

Başlarına yıkacağız her şeyi. Yalçın Hocamız'a yaptıklarının da faturasını ödeyecekler. Şimdiden söylemiş olalım, sonra söylemedinizdi falan demesinler..

Ama...

Ama biz başkayız...

1.

Mealen vermeye çalışalım: 1960'ların ikinci yarısında okula başlayanlar belki hatırlar. Daha sonra da sürmüş olabilir. Orada, galiba bir okuma kitabında, vardı. Yıllardır aklımızın bir köşesinde işleyip duruyor sanki. Bir rüya bu. Belki şöyle bir sahne: Darmadağınık bir sınıfın eşyaları, öğrenciler falan... Oturmuşlar, hep birlikte bir ve aynı çocuğu suçluyorlar. Hepsi dertli. Bu çocuğun kendilerini ne kadar çok hırpaladığını, nasıl yaramazlıklar hatta haksızlıklar yaptığını, herkese illallah dedirttiğini örnekler vererek söylüyorlar. Sonra da yargılıyorlar. Haksız ve suçlu!...

Sonra, yine galiba, öğretmeni geliyor bu çocuğun ve "Evet o bunların hepsini yaptı, sizlere zaman zaman çok ama çok kötü davrandı, eşyaları kırıp döktü, hepinize yaka silktirdi. Haklısınız. Ama o, şunları da yaptı: Annesinin elinden kurtulup kaybolmuş bir küçük çocuğun ellerinden tuttu ve evini bulmasını sağladı. Yaşlı bir kadının pazardan dönerken altında ezildiği çantasını taşıdı, bir körü kalabalık caddeden karşıdan karşıya geçirdi, çıktığı ağacın üst dallarında ağlayan bir kedi yavrusunu çıkıp o ağaçtan aşağı indirdi... O, bunları da yaptı."

Herhalde bu öykü böyle değildi. Ama insanın aklına böyle kazınıyor işte...

Bu yaramaz çocuk Yalçın Küçük değil mi?

Ya o öğretmen?

O, acılı ve her zaman kahraman Türkiye solu değil mi?

2.

O noktadayız. Bütün bu rezalet içinde hiç yaşlanmayan ve Türkiye soluna bazen sınırları çok zorlayarak saldırabilen Yalçın Küçük, imam düşüklerinin elini fena yakacak bir kordur. Farkına varamayacak kadar cahil oldukları için, yandıktan sonra anlayacaklardır.

Belki de Yalçın Hoca'nın Türkiye soluyla hiç anlaşamayacak olmasına güveniyorlardır. Bu hesap tutar mı?

Kabul edelim: Türkiye solunun, ama gerçekten kavgacı ve aklını devrime yazmış, Odman'ın mükemmel deyişiyle "aklını sosyalizmle bozmuş" Türkiye solunun Yalçın Küçük'e yönelik tepkileri çok da haksız değildir. İnsanın aklına Lenin'in "kartal" Rosa için söyledikleri, hani kartalların da çok alçalabileceği yolundaki uyarısı geliyor. Rosa Luxemburg 90 yıl önce ve çok zamanlı öldü, elbette kahraman öldü, ama Ekim Devrimi ve Lenin'i pek anlayamadığını biliyoruz. Büyük bir zenginlikti. Reel sosyalizm düşmanlarının nedense başucu yazarlarından bu acılı kadının yapıtları eğer bugün insanlığın malıysa ve akademilere kadar girmişse, o beğenilmeyen reel sosyalizmlerin çabası sayesindedir. Üç buçuk yarım akıllı "troçkist"in hezeyanları değildir, insanlığımızı zenginleştiren bir devrimci kadına ve yapıtlarına bugün layıkıyla ulaşmamızı sağlayan... Neyse...

Kim bilir, belki Yalçın Hoca da bir kartaldır. Bazen ve özellikle kavgacı Türk solumuzu hiçleyen hallerine rağmen.

Kitaplarına aldığı, dipnotlarında, önsözlerinde, orada burada övdüğü isimlere bakın. Çoğu, bu büyük çürümenin birinci elden memurlarıdır. Bir sürü isim arasından Sedat Ergin ve Murat Yetkin gibi "dostları" geliyor hemen aklımıza. Bu iki "mal"ı yere göğe sığdıramadığına az mı tanık olduk? İnsanın içi burkuluyor.

Neden mi?

Şöyle anlatalım. Diyelim kapitalizmi engelleyemedik ve barbarlık, sonunda bir atom savaşıyla uygarlığı ortadan kaldırdı. Aradan 10 bin yıl geçmiş ve yeni bir uygarlık kurulmuş, insanlığın o yeni macerasında, insanlar bir mağarada bir çuvalın içinde Yalçın Küçük imzalı kitaplar bulmuş olsunlar. Geçmiş zamanlarda ve Türkiye denilen bir ülkede "fikir adına" neler yaşandığını okuma fırsatı doğmuş olsun. Diyelim, öyle...

Her şeyi bulurlar.

Her türlü "mal"ı bulurlar.

Kuşkusuz Küçük'ün kitaplarında çok değerli metinlerle de karşılaşırlar. Ama, bir sürü övülen ve övülmeyen imzanın içinde, bugünkü Türk siyaset düşüncesinin asıl zenginliklerine rastlayamazlar. Orada Metin Çulhaoğlu yoktur. Son otuz yılda Türk siyaset düşüncesini yeni bir aşamaya çekmiş bu müthiş düşünürden tek bir satır bulamazsınız. Yoktur böyle biri. Son 15 yılda benzer bir düzeye yükselmiş Kemal Okuyan ve Aydemir Güler gibi imzaları da aramayın, hiç bulamazsınız. Yaşamamıştır böyle mütefekkirler ve siyaset adamları Yalçın Küçük'e göre...

Çok mu çirkin?

Değil.. Pek insani. Ama Küçük'te her şeyi bulacağını sananlar için bir uyarı.

Lenin, Rosa'yı boşuna mı kartala benzetmişti? Biz, her zaman sahip çıktığımız ve sahip çıkacağımız Yalçın Küçük'ü neden benzetmeyelim?

Türkiye devrimcileri olmasaydı, Yalçın Hocamız, bugün en fazla Cemil Meriç'le veya İsmet Özel'le ya da Doğan Avcıoğlu'yla falan karşılaştırılıyor olurdu. Onlardan biri olurdu.

Daha ağırı: Eğer 1978 yılında Metin Çulhaoğlu ve Mesut Odman gibi iki devrimci genç olmasaydı çevresinde, kimse onu ciddiye almazdı. Doğruda durmasını onlar sağladı.

Yalçın Küçük Türkiye solunun değil, Türkiye solu Yalçın Küçük'ün hocasıdır. O nedenle bu devrimci çocuğundan kolay kolay vazgeçmez.

Peki..

Buna ileride tekrar döneriz...

3.

Nereden bakarsak bakalım. Artık yeni bir zamandayız.

İnsanlar babalarından veya hocalarından çok içinde yaşadıkları zamana benzerlermiş. Onun gerekleriyle belirleniyoruz, sonuçta bu koşullardan devrim çıkarmak için çırpınıyoruz.

Devrimci yolumuza her katkısı olana sevgi ve saygı borcumuz var.

Devrimci yolumuzu tıkayanlara da hak ettikleri yanıtları yetiştirme yükümlülüğümüz.

Bu yolda herkesin katkısı kayıtlıdır.

Türkiye solu, bu devrimci öğretmen, en zor koşullarda ve en çıkmaz sokaklarda bir gün ayağa kalkar ve kimlerin ne kadar kartal veya ne kadar tavuk olduğunu hatırlatıverir.

Yalçın Hocamız, bu devrimci çocuğumuz, kuşkusuz bu öğretmenin en sevgili yaramazlarından biridir.

Bizim kartalımızdır. Evet.