‘Vurun kahpeye!’

Kısaca “âkiller” denilen Heyeti Nasıha, Dolmabahçe Sarayı’nda huzura çıkarak Zâtı Şâhâne’ye raporunu sundu. Doğu illerinde baklava börek davul zurnayla ağırlandıklarını, lakin batı illerinde “yuuh, yuuh!” nidalarıyla karşılandıklarını, kendilerine bayrak sallandığını, bazı yerlerde polisin halkı zor zaptettiğini anlattıktan sonra, Saray’a “halkın dilekleri”ni ilettiler.

Yukarıdaki satırları yazarken benim oynak aklım tarihe sıçramaz mı!.. Ohrana ajanı Papaz Gapon önderliğinde yüz bin işçi 1905 yılının o soğuk kış günü II. Nikolay’a dilekçe sunmak için Kışlık Saray’a doğru… Ne alakası var, diyeceksiniz… Haklısınız… Hiçbir alakası yok. Kızmayın, konuya dönüyorum.

Halkın dilekleri kısaca şunlardı: Halkın “sosyal psikolojisi” bozulmuştu, acilen onarılmalıydı yeni anayasa yapılmalı, seçim barajı kaldırılmalı, siyasi partiler yasası değiştirilmeli, ana dilde eğitim yasalaşmalı, siyasi af çıkarılmalı, idarede ve yargıda reform yapılmalı köylüye toprak, herkese iş, halka hürriyet sağlanmalıydı.
O sırada zihni, muhtemelen Taksim olayları ve PKK gerillasının sadece yüzde 15’inin sınırı geçmiş olmasıyla meşgul olan Zâtı Şâhâne, heyetin aktardığı dilekleri kısaca, “Hayır” diye cevapladı. Sinirliydi içgüdülerine uysa, yerinden fırlayıp halkı ikna edemeyen âkillere “yuuh, yuuh!” diye saldıracaktı. Ama bunu yapmadı. Son Padişah Vahidettin Efendi gibi, bakışlarını boğazın maviliklerine çevirmekle yetindi.

Akiller bir kez daha perişan oldular. Akil Doğu Ergil, “Hepimiz şaşırdık, yahu ne oluyoruz dedik,” sözleriyle, heyetin hissiyatını dile getirdi. Heyet darmadağın oldu. Aslında dağılma daha önce başlamıştı. Orhan Baba çoktan sırra kadem basmıştı Kadir Ağbimin yüzünde donan tebessüm, Kadirizm hadisesinin ebedi bir çizik yediğini ortaya koyuyordu solumsu liberalizm gibi olan o şeyin iki atlısı, Murat Belge ile Baskın Oran, karakter artistlerine özgü soylu mizansen ve demeçlerle heyeti âkiliyye’den istifa etmişlerdi. Âkiller heyeti, 1919’da vazifeye başlayan Heyeti Nasıha gibi oldu. Padişah, taşradan beklediği desteği bulamamış, Taksim’de başlayıp bütün ülkeyi kaplayan isyan dalgası, Dolmabahçe Sarayı’nın duvarlarını “hükümet istifa!” çığlıklarıyla sarsmış, Çarşı bile kepçeyi ele geçirerek taarruza geçmişti.

Ben en çok Hülya Koçyiğit’i beğendim. “Akil insanlar ‘vurun kahpeye’ denilerek linç ediliyor” dedi. soL okuru, bu sözlerdeki anlam derinliğine ulaşabildi mi acaba? Üzerinde düşünmesi, çeşitli kaynak kitaplardan yararlanması gerekir. O fedakâr ve büyük sanatçı, Saray’ın kapısında, Halide Edip’in ölümsüz kahramanı Aliye Öğretmen gibi göğsünü kabartıp, başı hafifçe yana eğik, dudaklarını titreterek konuştu. Aliye karakterini daha önce beyaz perdede canlandırdığı için hiç zorlanmadı. Aynen şöyle dedi: “Ben çözüm sürecine, barış sürecine bütün kalbimle inanıyorum. Halkla yaptığımız görüşmelerde sadece bir kesimin sorumlu olmadığını, toplumda çeşitli kesimlerin farklı sorunları olduğunu, bütün bunların da daha ileri bir demokrasiyle aşılabileceğini gördük.”

Ne derin bir kavrayış, ne büyük bir aydınlanma! Biraz daha dikkatle bakınca, “ileri demokrasi”nin Padişah’tan değil sokaklardan, on milyon kişinin ayaklarıyla verdiği oylardan çıkıp geleceğini de anlayacaktır. Ne de olsa sanatçı duyarlığına sahip. Kadıköy, Lice için yürüdü Diyarbakır da Taksim için yürürse, ileri demokrasinin önündeki tek engelin AKP kadroları olduğunu sadece o değil herkes anlayacak.

Akil İnsanlar heyeti, son tahlilde, halkın hissiyatını açığa çıkarmak gibi eşsiz bir vazife yapmıştır. Ortaya çıkan sonuç, bilinçli halk kitlelerinin, başta “barış süreci” olmak üzere hiçbir konuda hükümete ve AKP’ye güvenmediğini bir kez daha kanıtlamıştır. “Barış süreci”, bir mermi gibi sekerek hükümeti vurmuştur.