Polis baskını ve köfte-piyaz

On bir yıllık iktidarı boyunca AKP’nin izlediği iç siyaset taktikleri iki maddede özetlenebilir: İkili iktidar imkanlarını ortadan kaldırmak ve potansiyel iktidar odaklarını geride tutmak. Birincisini, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ikincisini ise kasetler, şantaj ve tehditlerle yaptı. Çok başarılı oldu.

Haziran ayaklanması dengeyi bozdu ve başka etkenlerle de birleşince, hükümetin dengede tuttuğu bütün unsurlar sallanmaya başladı. Hiçbir kararsız denge sonsuza kadar sürmez. Mutlaka bir şey olur.

AKP’nin dengeyi yeniden kurması, Haziran’da sokağa çıkan on milyon insanı evinde tutmasına ve yerel seçimlerden zaferle çıkmasına bağlı.

Birincisini gerçekleştirmek için halkı korkutmaya çalışıyor. Kardeşimiz Hasan Ferit Gedik’in Küçükarmutlu Cemevi’nde bir tabut içinde, ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte polis kuşatması altında üç gün bekletilmesi yalaka basının iri fotoğraflarla “Maltepe’de DHKPC üyeleri uzun namlulu silahlarla nöbet tutuyor” diye manşet atması (resimlerde görülenler av tüfeği!) Tuzluçayır’da polisin yakaladığı genci döverken bütün mahalleye duyuracak şekilde, “Atatürk’ün piçi!” diye bağırması ve daha pek çok olay bu korkutma faaliyetiyle ilgili. Polis, direnişi semtlerle sınırlı tutmaya çalışırken yalaka medya, halkın mücadelesini mezhep renkleri de taşıyan terörist saldırıları gibi göstermeye çalışıyor.

On milyon kişinin bir kez daha topluca silkinmesi ve kent meydanlarını doldurması halinde işinin biteceğini hükümet gayet iyi biliyor ve mevcut polis teşkilatını özel milis kuvveti gibi örgütlemeye çalışıyor. Polis halka “Allah Allah!” diye saldırıyor, eğitim toplantıları duayla açılıyor. Yetkileri yasalarla belirlenmiş devletin polisi, yerini AKP’nin özel olarak seçilip atanmış valileri, Emniyet müdürleri ve kaymakamlarıyla, hatta hakimleri ve savcılarıyla desteklenmiş ve doktrine edilmiş milis güçlerine bırakıyor.

Anketler AKP’nin oy oranının düştüğünü gösteriyor. Bu yüzden AKP için yerel seçimler, genel seçimlerin bir provası olmanın çok ötesinde, tam hegemonya yolunda çok belirleyici bir sıçrama noktası oluşturuyor.

İstediği sıçramayı yapabilir mi?

Uzan’ın Genç Parti’sini hatırlayalım. 2002 seçimlerinde yüzde 7.25 oy aldı. Bunu üç aylık partisiyle, para dağıtarak yaptı. Biraz daha erken davransaydı, barajı aşardı. Yöntemleri, ABD seçim kampanyası göreneğine uygundu ve Fellini’nin filmlerini andırıyordu. Uzan, meydanda miting için toplanmış halka köfte-piyaz servisi yapan beyaz önlüklü garsonlarla, göklerden helikopterle inen, şarkılarla, konfetiler ve balonlarla karşılanan parti başkanı görüntüleriyle çalıştı. Bu şatafat ve gösteriş, Genç Parti’ye iki milyondan fazla oy getirdi. Aynı seçimlerde bildirgeleriyle, bildirileriyle, sloganlarıyla halka giden, doğruyu söyleyen, bugünleri haber veren ve ülke çapında canını dişine takarak çalışan üç sosyalist partinin toplam oyu ise yaklaşık 325 bin kadardı.

Aslında “parlamenter demokrasi”nin ülkemizdeki versiyonu, bir köfte-piyaz, her çeşit rant, bulgur, mercimek ve kömür rejimidir. Bunları uygun biçimde ve bol bol dağıtabilen, halka her türlü kuyruklu ve kuyruksuz yalanı, içeriksiz her türlü demagojiyi medya aracılığıyla sular seller gibi akıtan parti kazanır. Elbette bunun için gelişmiş bir mafya ekonomisinin, örtülü örtüsüz ödenek imkanlarının, esrarengiz döviz girişlerinin olması gerekir. AKP, şimdilik kaydıyla, bu imkânların hepsine sahip görünüyor.

Haziran ayaklanması, bir bakıma, Cumhuri-yet’in kurtuluş ve kuruluş geleneklerine bağlı, sola açık halk kitlelerinin kendilerini köfte-piyaz kitlelerinden, dinci tarikatlardan ve feodal aşiretlerden ayırdıklarını göstermiştir. Yurttaşlar kendilerini müritlerden ayırmışlardır. Bu kesin bir ayrılıktır. İki kesim arasında uzlaştırılması mümkün olmayan ideolojik ve kültürel bir çelişki, tam bir yabancılaşma vardır. Seçimlere doğru AKP’nin her debelenmesi bütün bu sahte paketler, demagoji ve gösteriş, polis baskısı ve her türlü provokasyonla birleştikçe, muhalif yurttaşların sayısı ve öfkesi artacaktır.