Her türlü silahın hedefi olmak

İkinci Dünya Savaşı’nda askeri birliklerin işgal amaçlı hızlı harekatı, cephe muharebelerinde kimyasal silah kullanımını önledi. Motorize birlik harekatlarının daha az olduğu, orduların siperlere çakılıp kaldığı Birinci Dünya Savaşı’nda bile kimyasal silah, rüzgar aniden yön değiştirince saldıran kuvvetleri vurabiliyordu.

Bu yüzden, sürat ve zamanlamanın önemli olduğu emperyalist savaşlarda, nizami ordular birbirine karşı kimyasal silah kullanmazlar. İlk kez ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin ve Almanya’daki I.G. Farben firmasının kim-ya laboratuvarlarında geliştirilen pek çok kimyasal silah, gelişmemiş ülkelerin hızlı hareket kabiliyetinden ve askeri teknolojiden yoksun ordularına ve mazlum halklarına karşı kullanılmıştır.

Kimyasal silahı 1936’da Mussolini’nin elinde görüyoruz. Makabe bölgesinde kahramanca savaşmaya hazırlanan Habeş ordusunu havadan atılan hardal gazıyla yeniyor. Daha sonra sıra sivillere geliyor. Amerikalılar 1943’te Tokyo’nun içine Napalm atarak yüz bin sivili öldürüyorlar. Laos’ta, Kamboçya’da, Vietnam’da önce Fransızlar sonra Amerikalılar, gerilla öldürüyoruz diye sivil halkları yıllarca kimyasal bombardımana tutuyorlar.

Savaşlarda zehirli kurşun kullanımını yasaklayan 1675 tarihli Strazburg Anlaşma-sı’ndan, 1993 yılında kimyasal silah kullanımını yasaklayan ve mevcut stokların imhasını öngören Kimyal Silahlar Konvansiyonu’na kadar pek çok anlaşma yapıldı.

Bu anlaşmalara neden uymuyorlar? Kimyasal silahlar, üretim ve kullanım maliyeti düşük, pratik ve kârlı bir kitle imha silahı, dolaylı bir siyaset ve provokasyon aracı olduğu için… ABD ve Fransa başta olmak üzere, pek çok ülke bu silahları depoluyor, el altından Ortadoğu ve Afrika’daki yandaşlarına satıyor. Rusya da muhtemelen anahtar teslimi kimyasal silah fabrikaları dağıtıyordur. Bunlar devlet sırrı olduğu için ayrıntıları bilinmiyor. Mesela bizler, Türkiye’de NATO’nun ne kadar nükleer ve kimyasal silah stoğu olduğunu biliyor muyuz? Bilmiyoruz…

Kimyasal silahların yasaklanması için 189 ülke sözleşme imzalamış da stokların yüzde 78’i imha edilmiş. Aksini kanıtlayamam elbette ancak buna inanmak için saf olmak gerekir. Muhtemelen son kullanım tarihi geçmiş silahları imha edip, yerine yenilerini koyuyorlar. Daha geçen gün Adana ve Mersin’de, Reyhanlı olayıyla bağlantılı El Kaide/El Nusra operasyonunda 0.5 mgr’ı 2 dakikada insanı öldüren sarin gazından 2 kg. ele geçirildi. 1995’te Tokyo metrosunda kullanılan birkaç gr. sarin, 12 kişiyi öldürmüş, bir kısmı felç ve kör kalan 5 bin 500 kişiyi hastanelik etmişti. Mekanizmayı doğru kurup ellerindeki gazın tamamını kullanabilselerdi, o sırada metroda olan 20 bin kişiyi öldürebileceklerdi.

İran-Irak savaşı sırasında Irak’ı kimyasal silahlarla donattılar. Ülkenin kuzey doğusunda Talabani kuvvetleri İran birliklerine Halepçe yolunu açarak isyan ettiklerinde, Saddam elindeki kimyasal silahı kullanmaktan çekinmedi Kürt soykırımıyla suçlandı. Yargılanırken ona Halepçe katliamının hesabını sordular ancak katliamda kullanılan Sarin ve Tabun gazının hangi fabrikalarda üretildiği, teknolojinin hangi ülkeden kaça satın alındığı, kimyasal silah mürettebatını kimlerin eğittiği açıklanmadı.

Bugünün dünyasında kimyasal silahla yapılan kitle katliamlarının sorumlusu, Almanya, İngiltere, ABD, Fransa ve Rusya’dır. Bunlar BM kurumlarında oturup, bizzat geliştirdikleri, ürettikleri, depoladıkları, siyasi güç dengeleri uğruna yoksul ülkelere sattıkları kimyasal silahların kullanılmasını “insanlık suçu” diye kınarlar. Bundan daha büyük sahtekarlık olabilir mi? Soğuk Savaş’tan sonra emperyalist-kapitalist sistem sadece kitle imha silahlarını demokratikleştirdi. Eski “Üçüncü Dünya” halkları Batı demokrasileriyle değil, birbirleriyle ölümde eşitlendiler.

Savaş, bir ülkenin “bütün imkan ve kabiliyetleri”yle yapılır. Kimyasal silah imkanı sağlanan bir ülke, içinde bulunduğu askeri durum gerektiriyorsa, bu silahı kullanır. Savaşın kendisi bir insanlık suçudur ve esas olarak sivil halkı hedef alan kimyasal silahların yeryüzünden silinmesi gerekir. Koalisyon güçlerinin Irak’ta kullandığı “seyreltilmiş uranyum” içeren top mermileri “insanlık suçu” değil miydi? Irak halkı kanserden kırılıyor anormal doğumlar oluyor.

Şimdi bütün dünya Suriye’de kimin kimyasal silah kullandığını tartışıyor. Diplomatik manevraların ve medya haberlerinin arasından sıyrılıp gerçeğe ulaşamayız. Saddam’ın “cehennem topu”na ve muazzam kimyasal silah stoklarına sahip olmadığını anlamak ancak savaş sırasında mümkün olmuştu. Tek bir gerçek var: İçinde yaşadığımız bölge, her türlü silahın hedefi olmuştur.