‘Görelim bakalım n’olacak!’

Aynen böyle dedi: “Görelim bakalım n’olacak!” Yeni bir Anayasa’nın yazılmasından söz ediyor. “Gelin, şu anda mutabakat sağlanan maddeler var, değil mi? Kırk sekiz tane mutabık kalınan madde var. Bunu çıkarın 68’e, 78’e. Çıkaramıyorsanız, 48’i gelin hemen Meclis’ten geçirelim. Hemen süratle...”

Adam sanki Anayasa değil, ticari şirket tüzüğü hazırlıyor. Ticari şirket tüzüğü bile bu kadar ciddiyetten uzak bir dille anlatılmaz. Yönteme bakar mısınız? “Günde en az 10-15 saat çalışın. Bu yaz mevsimi içerisinde, gelin şu anayasa işini halledin.” Neredeyse, “Ha uşaklar, ha!” diye bağıracak. Dikkat! Anayasa’dan, bir halkın geleceğinden, kimliğinden, temel mutabakat metninden söz ediyor. İnsanlar alıştıkları için mi acaba bu esnaf dilini garipsemiyorlar?

Aklıma meşhur Karadeniz balıkçı türküsü geliyor: “Gemiciler kalkalım, şu yelkeni takalım/ Şişirip de yelkeni sırt üstüne yatalım/ Tutalım balık havyar, keyfimize bakalım.”

Anayasa yazımı konusunda dünya tarihinde bir ilk yaşanıyor. Kullanılan dil muazzam bir cehaleti ve anayasa bilmezliği ortaya koyuyor. Türkiye’de hiçbir Başbakan bu kadar seviyesizleşmemiştir. Utanarak yazıyorum ki 12 Eylül’ün Danışma Meclisi bile Türkiye’nin en gerici anayasasını yaparken usul bakımından daha ciddi, tarihi sorumluluğunun daha fazla bilincindeydi.

İktidara sahip olup da mutlak iktidar, tam hegemonya isteyenlerin en önemli sorunu algı gecikmesidir. Öyle büyük hevesleri vardır ki yaklaşan çöküşlerini algılayamazlar ve bu psikolojik durum siyasi, hatta bazen de biyolojik hayatlarına mal olur tarihe kara bir leke olarak geçerler.

Diktatörümüz, yeni anayasanın sokaklarda yazılmakta olduğu gerçeğini de algılayamıyor. Taksim’de, Kocamustafapaşa’da, Kadıköy Meydanı’nda, Güvenpark’ta, Batı-kent’te, Kenedi Caddesi’nde, Gündoğdu Meydanı’nda, Hatay’da, Türkiye’nin her yanında tartışan, örgütlenen, dayanışan, zehirli sularla ıslanan, gaz bulutları içinde savaşan insanlar, yeni bir Kurucu İrade oluşturuyorlar ve bu irade sokakta yeni bir anayasa yazıyor.

Bu anayasanın birinci maddesine, Tür-kiye’nin mezhebi ve etnik bir federasyon, tarikatların yönettiği bir “ılımlı” İslam Cumhuriyeti değil yurttaşlık hukukunu esas alan laik ve tam bağımsız bir ülke olduğu, daha şimdiden silinmez harflerle yazıldı.

Diktatör, her işte olduğu gibi, bu Anayasa işinde de olaya destursuz daldı. Başlangıçta zihninden geçenleri anlamak zor değil. “Anayasa’nın esasları nasıl olsa Vaşington ve Brüksel’de yazıldı” diye düşündü. En kötü ihtimalle, kendi partisi BDP’yle işbirliği halinde bir anayasa çırpıştırıverir, Düveli Muazzama “Kürt açılımı” konusunda hassas olduğu için ABD ve AB’den övgü alır, başkanlığını da geçerken ilân ediverirdi. Halka gelince “Aaah, benim aziz kardeşlerim,” diyerek onları kolayca kafalar, ilk seçimde parayı bastırıp oyları alırdı.

Ama öyle olmadı. Halk ona sokaklardan, ayaklarıyla oy verdi. Vaşington ve Brüksel bu iktidarın yeteneksiz ve fazla kalın olduğunu, Ortadoğu’da sıklıkla rastlanan Sünni siyasetçi tipolojisinden farksızlığını, üstelik Emperyal Osmanlı elma şekerini sahi sandığını anladı. Kürtler de biraz gecikmeli olarak aldatıldıklarını anlamış görünüyorlar. Kongra-Gel Genel Kurulu hükümete baskı uygulamak için toplumsal dinamikleri harekete geçirmeye, “Halk serhıldanının Türkiye’ye yayılması için örgütsel çalışma içinde olunması”na karar verdi.

Şimdi ne yapacak?

İpuçlarını Diktatör’ün son iki çıkışında buluyoruz:

“28 Şubat aynı zamanda başarılı işadamlarına yapılmış bir müdahaledir,” diyerek burjuvazinin bir kesimini ve zenginleştirdiği çıkar gruplarını tehditle şahsının çevresinde toplamaya çalışıyor. Meclis’teki siyasi partileri Mursi’nin akıbetiyle korkutup derhal bir anayasa yapmaya zorlayarak, şahsının meşruiyetini pekiştirmeye çağırıyor.

Bir de karanlık sokaklarda gizlenip sopayla çocuk öldüren katillerine güveniyor. Acı çeken, kaygılı ailelerin gözünün içine bakarak “Şiddet varsa, şiddetin karşılığı şiddettir,” diyebildi. Şiddet görmemiş!

Sonbahar’da tarihin en büyük öğrenci isyanı gelecek. Bu yüzden bütün üniversiteleri polis karargâhına çevirmeye hazırlanıyor.

Fakat düşerken tutunduğu son dal kesinlikle anayasadır.

“Görelim bakalım n’olacak?” diyor.

Yakında görecek ne olacağını…