Devlet tiyatrosu!

Şu anda AKP belki de tarihin en sivil hükümetini yönetiyor. Başımızda müstehcen denecek ölçüde sivil bir hükümet var. Üstelik şeffaf, daha doğrusu şeffaflaştırılmış bir hükümet bu içi dışı, rüşveti rezaleti, nepotizmi, el altından kotarmaya çalıştığı karanlık işleri, sürdürmeye çalıştığı taktikleri gayet berrak biçimde görünüyor sıradan yurttaş şöyle bir baktığında, hükümetin içini dışını, gelmişini geçmişini görüyor.

Hükümet çakma bir kristal avize gibi muallakta (boşlukta) sallanıyor. Devletin baskı aygıtları elinden kaçmış. Yargıyla kavgalı, kolluğa hâkim değil Pensilvanyalı Hasan Sabbah, onları fena örgütlemiş rütbeli polis ve savcı pire gibi oradan oraya sıçrayarak sürüldüğü her yerde El-Kaide’dir, liman yolsuzluğudur, rüşvettir diye ortalığı birbirine katıp, Alamut hançeriyle hükümetin karizmasını delik deşik ediyor. Diktatör, koruma sayısını elli bine çıkarmaya hazırlanıyormuş aman sakın Haşhaşi sızmasın, malum yakın mesafeden hançer üşürüp…

Peki ya, tarihin bir ironisi olarak başına bir astsubay geçirilen o güzide kuruluşun, MİT’in haline ne demeli? Aylarca süren takip ve hazırlıklardan habersiz bence olayları gazeteden izliyor. El-Kaide, Nusra ve “açılım” olaylarına öyle kaptırmış ki hükümetin altının oyulduğunu fark edememiş, muhtemelen sabah akşam Diktatör’den fırça yiyor.

Sanki Atlantik ötesi bir güç, MİT’in gazını kesip Emniyet’in vanalarını açarak Haşhaşin (“Müslümin” gibi!) komplosuna orkestrasyon sağlıyor. Hani gazetelerin yazdığı, TBMM’ye yürüyüş mesafesinde olup da içinde Amerikan Conilerinin faaliyet gösterdiği takip, saptırma, yanıltma, sahte delil üretme faaliyetlerini sürdüren o meşum merkez var ya, işte o merkez, antenlerini ansızın askerlerin üzerinden çekip hükümetin mahremiyetine yöneltmiş gibi… Alamut Kalesi orası mı acaba? Alamut Kalesi orasıysa, Estergon Kalesi neresi? Hani vardı ya, “yine de şahlanıyor aman kol başının kır atı” falan… Çok tehlikeli durumlar bunlar…

Devlet Tiyatroları kapatılırken, Devlet’in kendisi tiyatro oldu, kapalı gişe oynuyor. Su akar deli bakar misali, vatandaş hayretle seyrediyor.

Süreç AKP ile PKK’yı iyice birbirine yaklaştırdı. Aslında, birlikte yönetemiyor gibiler. Önderlik, AKP’ye tam destek verirken, Beşir Atalay “Apo, Kürtlerin önderidir,” dedi. Aynı tehlikeye maruz kaldıkları için, çatışıyormuş gibi görünmekten de vazgeçtiler. Fakat tam o sırada Haşhaşin ortaya bir ses kaydı atıverdi. Kayıtta, MİT Paris cinayetine azmettiriyor. Her zaman böyle şeylerin üzerine atlayan BDP, bu kez “incelememiz gerekir, emin değiliz, eğer gerçekten böyleyse…” gibi şeyler söyledi kolay değil, çünkü MİT ile Önderlik kapalı ortamda neredeyse sırdaş olmuş. Çok zor durumlar bunlar… Allah kimsenin evine ateş düşürmesin ve duygularını sinirlerinde bırakmasın…

Hasan Sabbah ile “Yezid”in çatıştığı, dolarların ve hançerlerin havalarda uçuştuğu bu İslamopolitik/fobik Kurtlar Vadisi’nde şimdilik açığa çıkan iki gerçeği ayırt edebiliyoruz.

Birincisi, ılımlı ya da ılımsız “İslami demokrasi”nin mümkün olamayacağı kanıtlanmış, seküler/evrensel hukuku ve kamu yönetimini şeriatın tasallutundan kurtarma vakti gelmiştir. İkincisi AKP’nin kamusal ve kültürel alanda yarattığı vahim tahribat ancak bir devrimle, halkın Kurucu İradesi’yle yapılacak kamucu ve sosyalizme açık bir yeni Anayasa’yla giderilebilir. Aksi halde şeriatçı grupların kendi politikalarını başka araçlarla sürdürmeleri, yangının bütün ülkeye yayılması kaçınılmaz olur. [email protected]