Serdar Şahinkaya

Denizcileşmeyi başaran Anadolu daha bağımsız, daha bilimsel, daha demokratik, daha uygar, daha akılcı, daha bilimsel, daha çalışkan ve üretken, daha cesur, daha çevreci ve tüm bunların sonucunda daha müreffeh ve daha mutlu olacaktır.

Cem Gürdeniz’den 'Denizcileşme Kültürü Manifestosu'

Serdar Şahinkaya

Kurtuluş ve kuruluşun ve de fırtına kanatlı martıların kadim kenti İzmir’in bir evladı olarak derin laciverte meftunluğum, denizden gelen mübareklere tutkum1 meraklı okuyucular tarafından bilinmektedir.  Hatırlayanlar olacaktır yılın başında burada Mümtaz Soysal ve Denizcilik2 başlıklı bir yazı kaleme almıştım.

Bu yazıda, Mavi Vatan kavramının yaratıcısı Amiral Cem Gürdeniz’in, “Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik” kitabını sizlerin dikkatlerinize takdim etmek isterim.

Girizgâh

Bilindiği üzere Türklerin denizcilik açısından ilk hamlesi, Selçuklu döneminde Emir Çaka Bey’in 1081’de ilk tersaneyi kurması ve 50 parçalık Türk Donanmasını inşa etmesiyle başlar. Sonrasını da Alaeddin Keykubad’ın Alanya ve Sinop tersanelerini inşası takip eder. Fakat okyanuslara açılamayan ulusların denizciliği sınırlı kalır kuralı, Osmanlı için de geçerli olmuş ve denizcilikte de gerileme sürecine girmiş ve hatta son dönemde (II. Abdülhamid) donanma Haliç’e hapsedilmiştir. 32 yıl, 7 ay 27 gün iktidarda kalan İmparatorluğun 34. Padişahı II. Abdülhamid’in devri iktidarını takip eden günlerde Yahya Kemal Beyatlı ünlü Deniz Türküsü şiirini yazmıştı. O şiirin bana göre en çarpıcı dizesi:

(…)
Mâvidir her taraf
Üstüm gece, altım deryâ
(…)

Yine aynı yıllarda, 1800'lerin sonunda Ceride-i Bahriyye ve Mecmua-i Fünun-u Bahriyye isimli dergilerle başlayan deniz mecmuacılığı serüveni, çeşitli isim değişikliklerinin ardından, 1928 yılında Risale-i Mevkute-i Bahriyye dergisinin Deniz Mecmuası adını almasıyla devam etmiştir. Evet, bu topraklarda, ekmeğini sadece taştan değil sudan da (denizden) çıkaran bir millet hayali eskidir ve sanki hep yarım kalmıştır, oysa bu coğrafyada denizi ihmal ederek yaşamak mümkün değildir. 

Oysa bir kısrak başı gibi Akdeniz’e uzanmış 8333 kilometre kıyısı ve sanıyorum 180’e yakın limanı olan bu ülkenin insanlarını utançtan kulaklarının ucuna kadar kızartması gereken bir durum söz konusudur. Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk bunu fark etmiş ve nihayetinde 1 Kasım 1937’de TBMM’nin üçüncü yasama yılının açış konuşmasında şunları söylemiştir:

“(…) En güzel coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci ulus yetiştirmek niteliğindedir. Bu yetenekten yararlanmalıyız. Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü olarak düşünmeli ve bunu en kısa zamanda başarmalıyız”.

1

1920’ler, 1930’lar ve 1940’lı yıllarda bu rüzgârla yelkenini dolduran Türkiye, 1950’li yıllarla birlikte nerede ise denize ve denizciliğe adeta sırtını dönmüş ve tarihi gemilerini jilet yapan ya da hurdacılara satan ülke yöneticileri sonra da bu toprakların çocuklarına yazdırdıkları milli tarih kitaplarını okutmuştur. Bu geriye gidişte,  Cumhuriyete karşı her daim mesafeli olan Türk özel kesimin denizciliğe karşı ilgisizliğinin de rolü büyüktür. Kritik önemdeki bu meseleyi Amiral Cem Gürdeniz birçok yönüyle şöyle değerlendirmektedir:

“Türkiye gibi yarımada coğrafyasına sahip bir deniz ülkesinin, denizlerden herhangi şekilde soyutlanması geçmişte olduğu gibi yok olmasına neden olabilecek gelişmeleri tetikler. Tarihimiz bu durumun pek acı örnekleriyle doludur. Çeşme, Navarin, Sinop baskınları ile II. Abdülhamit’in donanmayı yok etmesinin sonuçları çok ağır olmuştur. Osmanlıyı parçalamaya gelenler daima denizden geldiler. Tarih tekrar ettirilirse, gelecekte de böyle olacaktır.”

1
Mustafa Kemal Atatürk’ün deniz seyahatini ne kadar sevdiğinin bir başka kanıtı. Rüya yelkenlisi. Celal Bayar ve manevi kızı Afet İnan, Ortaköy açıklarında seyreden Rüya yatında Atatürk’e eşlik eden isimlerdendi.

Evet efendim şimdi gelelim esasa

Türk denizcilik literatüründe önceden yer almamış böyle bir kitaba ihtiyaç olduğunu değerlendirerek kendisini denize yakın hisseden ve denizcilik kültürünün sonsuz okyanusuna giriş yapmak isteyenlere bir başvuru, denizcilik görgüsünün denizi ilgilendiren her ortamda doğru yer ve zamanda uygulayacaklar için bir rehber kitap Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik. 

Deniz, sonsuz hareket, tükenmez titreşim, hayat karmaşasının kaynağı ve bu gezegende ortaya çıkmış tüm hayatların başlangıcıdır.  Deniz, hayattır ve gelecektir. Deniz, akıl ve cesaretin kaynağı, çağdaşlık ve uygarlığın ilk durağı, geniş su kütlelerinin büyük şiiri, bilinmeyenin hareketi, sonsuzluk, gizem ve çelişkilerin başlangıcı. 

Deniz, yolu beklenen sevgilidir, hasrettir deniz. Deniz ekmek teknesidir. Yukarıda not ettiğim gibi ekmeğini sudan çıkaranların hikâyesidir. Deniz misinadır, ağdır. Lüferdir, çipuradır, sardalyedir, kalamar – karidestir. Balıkçı köyüdür deniz. Tersanede çekiç sallayan işçinin kursağına giren her lokma denizdir. Alın teridir, mücadeledir deniz.

1
Cem Gürdeniz, Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik. Yapı Kredi Yayınları. 5. Baskı Nisan 2025.

Deniz, yeryüzünde başlayan tüm uygarlıkların ve imparatorlukların mutlaka buluşmaya ve kontrol altına almaya çalıştığı ortamdır. Asırlık döngülerle el değiştiren hegemonya veya dünya liderliği mutlaka denizdeki mücadeleler sonucunda şekillenmiştir. O nedenle insanlığın geçirdiği Aydınlanma ve Sanayi Devrimi’nin özünde denizde bilimsel ve teknolojik üstünlüğün elde edilmesi yatar. James Watt’ın istim makinesinden, John Harrison’u zemberekli saatine kadar her yeni icat mutlak denizdeki üstünlüğe tahvil edilmiştir. 

Türkiye, az önce yer verdiğim Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 1937 direktifine rağmen son 90 yılda sadece donanma alanında deniz uygarlığında başarı sağlamış, ancak bu güç denizcilik gücü için yalnız kalmış ve adeta vagonları olmayan bir lokomotife dönüşmüştür. Deniz Kuvvetleri ürettiği konsept, strateji ve doktrinlerle Türk Denizcilik Gücüne her alanda büyük katkı sağlamıştır. Böylece Deniz Kuvvetlerinin sürükleyici aktör olması diğer kurumlarda bir tür bürokratik tembellik yaratmış, devletin yüzme bilmeyen yetkilileri daha çok rant ve finansal getiri sağlayan alanlara odaklanmıştır. Oysa bu süreçte en büyük görev devlete düşmektedir. Zira hiçbir halk denizci doğmaz, denizci yapılır. Gerek halkın gerekse de devletin denizcileşmesinin anahtarı da kültürdür. Cem Gürdeniz’in büyük bir titizlikle kaleme alığı bu kitapta sonsuz bir okyanus olan bu kültür ve görgü alanını bütün taşıyıcı kolonlarıyla okuyor ve öğreniyoruz. 

Devletin ve hükûmetlerin denizci vizyonu olmayınca bunun doğal sonucu olarak medyanın, popüler kültür ve eğlence sektörünün, üniversitelerin ve demokratik kitle örgütlerinin de denizciliğe yönelmesi beklenemez.

“Toprak gemi” Anadolu, coğrafyası ve tarihinden aldığı dersler ışığında daima aydınlığa yönelmiş ve Cumhuriyet Donanmasında somutlaşmış Türkiye’nin denizci yüzü, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlara ve Anadolu’ya yansımalıdır.

Denizcileşmeyi başaran Anadolu daha bağımsız, daha bilimsel, daha demokratik, daha uygar, daha akılcı, daha bilimsel, daha çalışkan ve üretken, daha cesur, daha çevreci ve tüm bunların sonucunda daha müreffeh ve daha mutlu olacaktır.

Yazıyı noktalarken kitabın kapağında yer alan gemiyi Savarona’ya benzettim. Amiral Gürdeniz bunu bir söyleşisinde3 anlatmış:

“Kitabın kapağında Savarona’nın seçilmesinin özel bir nedeni var mı?

Bu kullanım iki amaca yöneliktir. Birincisi modern Türk denizciliğinin ve Cumhuriyet Donanması’nın kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e sözde değil özde sadakattir. İkincisi Savarona’nın beyaz bir kuğu olarak denizde kültür ve görgüyü sembolize etmeye layık en değerli gemi olmasıdır. Bu kapsamda hep dile getirdiğim Savarona’nın en kısa zamanda müze gemi olarak Dolmabahçe Sarayı önünde yerini alması dileğimi vurgulamak isterim”.

Yaz aylarının sarı sıcakları başlarken sahillere gidenlerimiz ve maviliklerle kucaklaşanlarımız olacaktır. Yola çıkmadan çantanıza Amiral Cem Gürdeniz’in Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik kitabını mutlaka yerleştirin. Okuyun, bolca düşünün…

İyi tatiller. Her şeye rağmen inadına hayat…