Tüm çocuklara zeka testi!

Bakan olarak söyledikleriyle uygulamaları arasındaki farklar nedeniyle insanları şaşırtan Selçuk, geçenlerde tüm öğrencilere zekâ ve yetenek testi uygulamayı planladıklarını açıklayarak, yeni bir şaşkınlığa yol açmıştır. Çünkü bu plan, Hitler'in üstün ırk yaratma düşüncesini çağrıştırmaktadır. Çünkü zeka testi yaparak çocukları geri zekalı, normal zekalı ya da üstün zekalı gibi sıfatlarla yaftalamanın hiçbir eğitsel değeri yoktur. Çünkü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın önceki gün açıkladığı bir rapora göre, 6-11 yaş aralığındaki çocukların %73’ü müzeye/sergiye, %49’u tiyatroya ve %48’i de sinemaya hiç gitmemiş durumdadır. Böylesi bir toplumda, tüm çocuklara zeka/yetenek testi uygulamanın anlamı yoktur. Çünkü hem eğitim hizmetinin niteliği çocuğun zeka düzeyiyle ilgili değildir hem de öğrenebilen her çocuğun nitelikli eğitim hizmeti alma hakkı vardır.

Eğitim sisteminde tanık olduğumuz okuduğunu anlamada güçlük çekme ve sınavlarda ortaya çıkan bilişsel düzey yetersizliği ile davranış bozukluğu gibi sorunlar, çocukların zeka düzeyiyle değil genelde eğitim sisteminin ezberci, seçme sınavı odaklı ve öğrenciyi hem kendisine hem de toplumuna yabancılaştırıcı nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır. Tüm çocukların zeka düzeylerini ölçerek, çocuklarımızın da, toplumun da kazanacağı bir şey yoktur. Bu tür yaftalamalar, üstün zekalı olmasa da kendi alanında çok başarılı olabilecek kişilerin önüne kesmekten ve de üstün zekalıların bir bölümünü de “ne oldum” delisi yapmaktan başka bir işe yaramayacaktır.  

Türkiye’de de 1970’lerin sonlarından itibaren, gereksinim olduğunda her ilde açılmış olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çalışan Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde, zeka testi uygulanmaktadır(1). Bu merkezlerde, okulun ya da ailenin isteği üzerine çocuğun zekası ölçülmektedir. Daha da önemlisi, ilkokulların birinci sınıflarında öğretmen tarafından öğrenme güçlüğü çektiği düşünülen öğrenci ildeki bu merkeze gönderilmekte ve öğrenme güçlüğü içinde olup olmadığı zeka testi yapılarak belirlenmektedir. Bu merkezler, öğrenme güçlüğü içinde olup yavaş da olsa öğrenebilecek düzeyde olanları alt özel sınıflara, tamamen öğrenme güçlüğü çekenleri de özel eğitim kurumlarına yönlendirmektedir. 

Yetenek testleri gerektiği yerde ve zamanda işe yaramaktadır. Okullardaki rehberlik servisleri, rehber ve psikolojik danışmanlar aracılığıyla, çocukların ilgi alanlarını belirleyip öğrencilere kendi yeteneklerinin ayrımına varma ve seçecekleri alan konusunda yardımcı olmak üzere yetenek testleri uygulanmaktadır. Ancak küçük yaştaki çocukların yeteneklerinin ölçülmesi de eğitsel olarak bir anlam ifade etmemektedir. Önemli olan gelişimlerini henüz tamamlamamış çocukların yeteneklerini küçük yaşta ölçmek yerine, önceliği çocuğun kendisini, insanı, doğayı ve toplumu sağlıklı bir şekilde tanımasına yarayacak eğitim hizmeti sunmaktır. Yetenek testleri uygulamadan önce, çocuğun aklıyla, duygularıyla kendi yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olmaktır. 

Bugüne kadar yapılan testler sonunda Rehberlik ve Araştırma Merkezleri, geri zekalı olduklarına karar verdikleri kimilerini örgün eğitim dışına yönlendirmiştir. Kimilerini de üstün zekalı olarak yaftalamıştır. Bu arada sınırlı sayıda eğitimci üstün zekalıların özel sınıflarda toplanmasını önermektedir. Ancak eğitimcilerle eğitim psikologlarının büyük çoğunluğu, üstün zekalıların ayrıcalıklı olduklarını düşünmeleri ve sosyalleşememeleri gibi nedenlerle üstün zekalı çocukların diğer çocuklarla birlikte öğrenim görmelerini savunmaktadır. Öğretmenlik yapanların gözlemlediği gibi, okullarda başarılı olan öğrenciler, genellikle üstün zekalı olarak öne çıkan öğrencilerden değil de, sürekli ve disiplinli çalışan öğrenciler arasından çıkmaktadır. Ayrıca pek çok insan, arkadaşları arasında diğerlerinden daha zeki olarak görülen arkadaşlarından bir bölümünün, kendine aşırı güvenden ve ders çalışmaya önem vermediğinden eğitim hizmetlerinden yeterince yararlanamadığına da tanık olmuştur. Bir başka nokta, tüm dünyada kendi alanlarında çok başarılı olmuş insanların büyük çoğunluğunun üstün zekalı falan olmamalarıdır. Bu nedenle ülkenin geleceği üstün zekalılarda değil, disiplinli çalışıp zekasını insancıl ve akılcı bir şekilde kullananlara bağlıdır. 

Öğrenme güçlüğü içinde olanların küçük yaşta belirlenip gereken önlemlerin bir an önce alınmasına yarayacak zeka testleri, tabii ki önemlidir. Ancak zeka testlerinin tüm öğrencilere uygulanmasındansa, çocuklardan önce yetersizlikleri nedeniyle ülkenin kaderiyle oynayan siyasetçilere uygulanması daha gerçekçi ve yararlı olmaz mı? Öğrencilere uygulanacak zeka testleri, yetişkin olduklarında kimlerin yolsuzluk yapacağını, sabah akşam topluma yalan söyleyeceğini, emek harcamadan yaşamını sürdürebileceğini, üç kuruş kazanç için her şeyi göze alabileceğini, yalakalık yapabileceğini, cinsel istismara kalkacağını, … ölçecek olsa, belki de bu konunun üzerinde durmaya değer. Aksi halde tüm öğrencilere zeka testi uygulamak, arkasında bilemediğimiz/açıklanmamış bir niyet yoksa, işgüzarlıktan başka bir şey değildir.

Yakın zamana kadar, yabancıların kendi ülkeleri için ürettikleri testler sınırlı düzeylerde bizim kültüre uyarlanmış testlerdir. Tolga’nın (Binbay) 15 Eylül Pazar günkü sol portaldaki yazısında açıkladığına göre bakanlık bir akademisyenin ekibiyle üretip “Anadolu Sak Zekâ Ölçeği” adını verdiği zeka testini kullanmış ve kullanacakmış. Bu ölçeğe, kısaca ASZÖ denmesi yerine, İngilizce “Anadolu-Sak Intelligence Scale” ifadesinden hareketle ASIS dendiğini okuyanlar, ister istemez şaşırıyor. Bir başka kaynaktan bu ölçeği üreten akademisyenin, “zekası yüksek olan öğrencilere ek puan verilmesini” istediğini okuyanlar, daha da şaşırıyor: “Olmaz, olamaz” diyor.   

“Olmaz, olmaz” demeyin! Türkiye’de akıl-almaz her şey olabiliyor.  


(1) Son zamanlarda zeka testleri uygulayan özel merkezlerin açılmasına başlanmıştır.

[email protected]