'Zamansız Zaman'ın insanları!

Bu ülkede “Zamansız Zaman”ın insanları her dönem oldu. Bu insanlar için zaman, hiçbir koşulda yok olmadı, yine vardı. Fakat bu insanlar için zaman dondu, dolayısıyla (uygulayanlar için belirli, uygulananlar için belirsiz) bir süreliğine işleyen-işletilen bir zaman dilimi söz konusu…

Dolayısıyla bu insanlar cezaevlerinde (yaşamın dışında bir yerde, bir bakıma zamanın da dışına itilerek kapatıldıkları depoda) dondurulmaya çalışılıyordu.

Geçmiş tarihimizde, bunun birçok örneği var…

Bu ülkede, uzun tutukluluk halleri yıllardır yaşanıyor. Neredeyse yaşamının büyük bir bölümünü cezaevlerinde, neredeyse tamamını tutuklanma ve cezaevine girme ihtimaliyle geçirenler var.

Bu uzun tutukluluk (yargılamadan cezalandırma) yöntemi, 80 gerici liberal faşist darbe dönemi ve sonrasında, bireylere uygulanmasının ötesine geçerek, etnik, kültürel, siyasal, sendikal, mesleki grup ve topluluklara toplu olarak uygulanmıştır.

Bir ülkeyi yönetenlerin hukuk anlayışı ve siyaset yapma dili, o ülke egemen sınıfının ihtiyaçlarına göre değişiklikler gösterir.

Bizim ülkemizde de bu tespite bağlı olarak Büyük Sermaye Meclisi’nde (BSM) çıkarılan kanunların (örneğin Terörle Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemeler Yasası) dili, içeriği ve amacı dönemlere göre değiştirilmiştir.

Sermaye sınıfının hizmetindeki burjuva politikacılarının söylevlerinde kullandıkları söylem ve tarz da değişir.

Örneğin AKP’nin değişik kademelerinde görev yapan siyasetçilerin, RP’li 90’lı yıllarla, AKP ile iktidara geldikleri 2002 yılı arasında kullandıkları siyaset tarzı ve söylemi, iktidar oldukları 2002 yılından sonra farklılaşmıştır. Seçimleri kazanıp ikinci kez hükümet oldukları 2007 yılından sonra ise, birçok konuda farklılaşmanın ötesinde daha radikal bir değişime uğradığı görülmüştür.

80 yılından bu yana yapıla gelen baskı ve yıldırma uygulamalarının, AKP’nin ikinci iktidar döneminde kapsam ve alanları daha da genişletilmiştir. Örneğin 1999 yılında toplam hükümlü sayısı 42 bin 665 iken 2010 yılı sonunda bu sayı 65 bin 236 oldu. Toplam tutuklu sayısı ise, 1999 yılında 26 bin 99 iken, 2010 yılı sonunda 55 bin 578 oldu. Geçen on yıllık dönemde toplam tutuklu sayısının toplam hükümlü sayısına oranı 1999 yılında yüzde 37,95 iken 2010 yılı sonunda yüzde 8,05 artarak yüzde 46,00 olmuştur. Yani AKP Türkiye’sinde insanları tutuklamak yaygınlaştırılmış ve uzun tutukluluk süreleri yoğunlaştırılmıştır.

2010’daki hükümlü ve tutuklu sayısının 1999’daki rakama göre yüzde 75’in üzerinde arttığı görülürken, 2005’ten 2010’a kadarki beş yıllık dönemde ise, toplam tutuklu ve hükümlü sayısında yüzde 100’ün üzerinde bir artış olduğu görülmektedir.

Son yıllarda Türkiye’de hapishanelerinde yatanların temel gerçeği, demir parmaklıklar arkasında olmak değil, asıl olarak zamanın kilidi altına alınmış olmaktır.

Bu bir tren istasyonunda, ne zaman geleceği belli olmayan bir treni beklemeye benzemektedir.

Çünkü trenin ne zaman geleceğinin belli olup olmaması bir yana, trenin gelip gelmeyeceği de belli değildir. Fakat treni bekleyenin, o tren istasyonunda geleceği dahi belli olmayan treni beklerken “zamanı” kilitlenmiştir! Yapması gereken başka işler için kullanacağı zaman, orada tükenmekte, çalınmış olmaktadır.

Sakinleri için hapishaneleri katlanılmaz kılan şey, hâlihazırdaki zaman korkusu değil, zamanın tasavvur edilemez tekdüzeliği ve bilinmezliğidir.
Sonuç olarak Türkiye’de zenginlerin çocukları için kolej veya seçkin bir üniversite ne ifade ediyorsa, Türkiye’deki pek çok yoksul ve emekçi insan için, özellikle de yoksul Kürt’ler için de hapishane, normal hayat akışında yer edinen, varılacak bir nokta olmaktadır. Okuma şansı bulamayan yoksul Kürt çocuklarının büyük çoğunluğu yaşamları boyunca bir süreliğine hapse giriyor.

Türkiye tarihinde (12 Eylül 1980 faşist darbesi dışında) neredeyse eşi görülmemiş bir ölçeğe ulaşan kitlesel hapislik durumu, madencilik tarihinde mükellefiyet köleliğinin temel bir gerçeklik olması gibi günümüzde de ülkemizin temel bir gerçeğidir.

Toplumu sindirmeye ve teslim almaya yönelik bir dönem davası olduğunu düşündüğüm Ergenekon, Balyoz, ODATV, Devrimci Karargâh ve KCK davalarına, öğrenci tutuklamalarına bir de bu gözle bakmamızı ve bakış açımızı da bu gerçekliğe göre değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Sahi ülkemizde bu kadar çok insan niye içeri atılıyor?

Susturulmak istenen insanlarımız adına “Zamansız Zaman”ın insanlarını selamlıyorum!