Bir sendika (GMİS) ve ilginç bir örgütlenme hikayesi!

KENTİN SESİ - ZONGULDAK YAZILARI

Son zamanlarda yerel gazetelerde okuduğum birçok yazı, bazıları nedenleriyle birlikte ele alınmış olsa da, çoğunlukla sonuçlar ve kişiler üzerinden değerlendirmeler içeriyor!

Olayların gelişip yaşandığı siyasal süreç, toplumsal yapı ve dinamikler dikkate alınmadığı için, çoğu zaman da yanlış değerlendirmeler ve olumsuz sonuçlar çıkıyor ortaya…

Türkiye Taşkömürleri Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’nde çalışan maden işçilerinin üyesi oldukları Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) salonunda, sendikalarının özel sektörde örgütlenme kararına karşı gösterdikleri tepkileri izlerken bunları düşünüyorum.

TTK Amasra Müessese Müdürlüğü’nde çalışan maden işçilerinin, hangi endişe ve kaygılarla sendikalarının HEMA Şirketi’nin Amasra işyerinde çalışan işçileri üye yapmasına karşı çıktıklarını anlamaya çalışıyorum…

Hangi işkolunda olursa olsun, bir işçi sendika yöneticilerine karşı birçok nedenle karşı çıkıp muhalefet edebilir.

Üyesi oldukları sendikanın yöneticilerini sendika içi demokrasiyi işletmemekle, sendikanın kasasını soyup soğana çevirmekle, toplumsal ve siyasal olaylara duyarsız kalmakla ve en önemlisi üyesi olan işçilerin sorunlarına duyarsız kalmak, işverenle işbirliği yapmakla suçlayabilir ve eleştirebilirler.

Devrimci sosyalist mücadelenin yükseldiği ve dolayısıyla sınıflar mücadelesinin kızıştığı bir dönemde, sendikalarının işçi sınıfı mücadelesini köstekleyen ve düzen cephesinde yer alan uzlaşmacı sarı bir sendika olduğunu da iddia edebilirler.

Sınıflar mücadelesinin işçi sınıfı cephesinde, yukarıda saydığım örneklere çok sık rastlamak mümkündür…

Fakat ben yaşamış olduğum yılların büyük çoğunluğunu işçi sınıfının hak alma mücadelesi ve sendikal çalışma içerisinde geçirmiş birisi olarak, arada bir bazı şube yöneticilerin rahatsızlık duyduğuna tanık olmakla birlikte, özellikle işçilerin, kendi sendikalarının almış olduğu özel sektörde örgütlenme kararına karşı çıktığına ilk kez tanık oluyorum!

Üyesi olduğu sendikanın özel ve taşeron şirketlerde çalışan işçileri üye yaparak örgütlenme ve sendikal hareket içerisinde güçlenme çaba ve çalışmalarına karşı sendikalarına yürüyüş yaptığına ilk kez tanık oluyorum.

Peki, bu olay nasıl bir tarihsel kesitte yaşanıyor?

Kısaca bir göz atalım isterseniz

- Dünya da ve Türkiye’de sosyalist hareketin zayıf kaldığı, işçi sınıfı mücadelesinin yer yer (Yunanistan, Şili, Arjantin) gösterdiği küçük parlamalara karşın sürekli ve kalıcı bir varlık gösteremediği ve sürekli olarak hak kayıplarına uğradığı,

- Ülkemiz de ise 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle başlatılmış olan ve adı düpedüz işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırı olan liberalleşme sürecinin AKP iktidarıyla doruğa ulaştığı 2012 yılında, sendikal hareketin dibe vurduğu,

- Birçok işkolunda sendika üyesi olmak isteyen işçilerin patronlar tarafından işten atıldığı, polisin biber gazlı coplu saldırılarına rağmen sendika üyesi olabilmek için fabrika önlerinde direniş çadırları kurduğu,

- Değişik işkollarında yüz binlerce işçinin, sağlıksız iş ortamlarında sendikasız, sigortasız, iş güvencesinden ve güvenliğinden yoksun olarak aylarca maaşlarını dahi alamadan çalıştırıldığı bir tarihsel süreçte yaşanıyor.

Böyle bir süreçte GMİS Amasra Şube Başkanı ve Amasra’da çalışan maden işçileri ne istiyor?

Sendika salonunu dolduran maden işçilerini ve GMİS Amasra Şube Başkanı Hakkı Arslan’ı dinlerken aldığım notlara bakıyorum Amasra Şube Başkanı Hakkı Arslan “Sendikamız niye başka işyerlerinde değil de, önce HEMA’ da örgütleniyor?” diye soruyor. Star işçilerinin örgütlenme mücadelesi sürecini, bizzat içerisinde yaşayan birisi olarak benim bildiğim, Genel Maden İşçileri Sendikası eski Genel Başkan Ramis Muslu döneminde ve 02.03.2010 tarihinde yapmış olduğu bir basın açıklamasıyla özel sektör ve taşeron şirketlerde örgütlenme kararı aldıklarını yapılan bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurmuştu.

TTK Kozlu ve Üzülmez işyerlerinde çalışan Star şirketi işçileri de, sendika tarafından yapılan bu açıklama sonrasında topluca sendika salonuna gelerek sendikaya üye olmuşlardı.

Yani GMİS özel sektörde örgütlenme çalışmalarına önce HEMA şirketinden değil, Star şirketinden başlamış ve bu örgütlenme çalışmasını hukuki zeminde kazandığı mahkemelerle sürdürüyor. Sonrasında da HEMA Armutçuk işyerinde örgütlenme çalışması yapıldı ve daha sonra HEMA Amasra işyerinde örgütlenme çalışmalarına başlandı.

Sayın Hakkı Arslan, “HEMA şirketinde çalışan işçilerin sayısının ileriki yıllarda TTK Amasra işyerlerinde çalışan işçilerden daha fazla olacağına, sendika şube yönetiminde zamanla HEMA’ da çalışan işçilerin egemen olacağına” vurgu yapıyor. Ve dolayısıyla, GMİS Genel Merkez Yöneticilerinin Amasra işçilerini sattığını iddia ediyor!

Ardından da, son noktayı koyuyor “Biz Amasra’ da olduğumuz sürece, siz Amasra’ da örgütlenemezsiniz! Biz HEMA işçisinin sendika üyesi olmasını istemiyoruz!”

Ve olayı TTK Amasra işçilerine de böyle anlattığı anlaşılıyor…

Yaşanan gelişmelerin bu aşamasında, sayın şube başkanına, şube yöneticilerine ve Amasra’ da çalışan maden işçilerine, GMİS HEMA’ da örgütlenmez ve çalışan işçileri üye yapmazsa, HEMA’ da çalışan işçileri başka bir sendika örgütlediğinde hangi sorun çözülecek? Sayın Hakkı Arslan’ın Şube Başkanlığı koltuğuyla birlikte TTK Amasra işçileri de mi kurtulacak? Ya da, HEMA şirketi Amasra’yı terk mi edecek?

Bana göre maden işçileri açısından çıkış yolu sendikalarının örgütlenme çalışmalarına destek olmak ve özel sektör işçileriyle birlikte güçlerini birleştirerek TTK ve HEMA işverenlerine karşı birlikte daha güçlü mücadele vermek ve TTK’ ya yeni işçi aldırmak mücadelesini yükseltmektir.

Bunun yanı sıra Aynı kararlılık ve kalabalıkla gelip Zonguldak’ta düzenlenecek olan 1 Mayıs İşçi Bayramı’na katılmak ve sendika kortejinde “Taşeron ve Özel Şirketlerde SENDİKA İSTİYORUZ!” pankartını açan madenci kardeşlerine güç vermektir.

Türkiye işçi sınıfının sendikalaşma mücadelesi tarihinde böyle bir açıklama ve eylem, işçi sınıfına ihanet içerisinde olmayan hiçbir sendika şube başkanına nasip olmamıştır…

Selam olsun İşçi sınıfının yiğit önderi(!) Hakkı Arslan’a!!!

“İşçi Devrimi”, GMİS ve Halkın Sesi Gazetesi!

Son zamanlarda Zonguldak’ta ilginç ve üzüntü verici olaylar yaşanıyor.

Kârdan başka bir şey düşünülmeyen ve insana değer verilmeyen ülkemin yönetim anlayışının Zonguldak’a yansımaları özelleştirme, taşeronlaşma ve Çaycuma’da 15 insanımızın hayatını kaybettiği köprü çökmesi olarak yansıyor…

Enerji alanındaki ihtiyaçları doğrultusunda, kendi dağlarına, derelerine, denizlerine ve insanlarına saldıran ülkemiz egemen sınıfları, tüm olumsuz sonuçlarını göz ardı ederek doğayı ve insan yaşamını hiçe sayan politikalarını hayata geçirmeyi sürdürüyor.

Kapitalizmin doğanın çevresel dengesini ve insanların sağlıklı yaşam haklarını hesaba katmayan enerji politikalarını gündeme getirirken, egemen sınıfların tek hesabının milyarlarca dolarlık kâr pastası olduğunu da çok iyi biliyoruz…

Bu ülkenin sosyalist devrimcileri olarak özelleştirmelere, taşeronlaşmaya, doğanın katledilmesine karşı verilen mücadelenin örgütlenmesi en önemli görev ve sorumluluklarımız arasındadır.

İnsanlarımızın maden ocaklarında meydana gelen göçüklerde, grizu patlamalarında, fabrika yangınlarında, tersanelerdeki iş kazalarında, kot taşlama işinde ve adına kaçınılmaz kaza-doğal afet denilen ihmal katliamlarında hastalanması, yaralanması ve ölümlerine karşı verilmesi gereken sınıfsal mücadelenin örgütlenmesi olmazsa olmazlarımız arasındadır.

Türkiye işçi sınıfı ve sosyalist hareketi 12 Eylül faşist darbesiyle azgınlaşan kendi varlığına yönelik saldırılara karşı kendini savunmaya çalışırken zayıf düşmüş olan siyasi ve sendikal örgütsel gücünü toparlayarak, mücadeleyi savunma hattından sermaye sınıfına karşı ideolojik ve pratik bir saldırı hattına sıçratamamıştır.

Ve yaşadığı bu sıkıntılı döneminde de liberal akımların etki alanına savrulan yılgın (reformist-değişimci) solcuların, örgütlü yaşamdan kaçışa kılıf yaptıkları “kafama göre örgüt yok!” teraneleriyle meşrulaştırmaya çalıştıkları, travmatik bir örgütlülük karşıtı kuşatmayla karşı karşıya kalmışlardır.
Sınıfsal ve toplumsal kurtuluş ülkü ve hedefinden uzaklaşanların yuvarlandığı çukurun adı ise egemen sınıfların işçi sınıfına karşı yürüttüğü saldırı politikalarını destekleyen ve meşrulaştıran “sınıftan kaçış” fosseptiği olmuştur.

Sınıflar mücadelesinde ortaya çıkan hatalar, ihanetler ve kişi merkezli debelenmelerin nedeni de, yaşanan bu kafa karışıklıklarının sonucudur.
2010 yılının Mart ayında “İşçi Devrimi” olarak manşete çıkartılan Star işçilerinin sendikaya (GMİS) üye olmaları, olayın üzerinden sadece iki yıl geçmesine karşın, kişisel kaygı ve çıkar hesaplarıyla yapılan hainane çalışmalarla, maden işçileri arasında yaygınlaştırılmaya çalışılan “özel sektörde örgütlenme” karşıtlığına dönüştürülmeye çalışılmaktadır…

Zonguldak’ta maden işçileri arasında çıkartılmaya çalışılan bu kargaşa ortamından kimler zarar görecek, kimler karlı çıkacak zaman gösterecek!
Özel sektöre karşı olmak, su katılmamış(!) sosyalist ve devrimcilerin işidir. Özelleştirmelere ve taşeronlaşmaya karşı olmak, demokratik hak alma mücadelesi içerisinde olmak biraz su katılmış(!) solcuların işidir.

Sanırım bir sendikanın özel sektörde örgütlenmesine karşı olmak ve provoke etmeye çalışmak da, su katılırken suyu biraz fazla kaçırıldığı için işçi sınıfına ihanet kanallarına akan cıvıklaşmış solcuların(!) işi olmaktadır.

TTK’ nın özelleştirilmesine, TTK bünyesinde yaygınlaştırılan taşeronlaşmaya ve TTK’nın küçültülüp kapatılmasına karşı yürütülecek bir mücadeleyi anlarım…

Fakat bu güne kadar bu konularda yaşanan olumsuz gelişmelere karşı bir varlık ortaya koymayanların, göz yumanların “TTK’ya sahip çıkıyoruz!” yutturmacasıyla bir sendikanın özel sektörde yürüttüğü örgütlenme çalışmalarını baltalamaya çalışmasını anlayamam!

TTK işçileriyle, özel sektörde çalışan işçileri birbirine düşmanlaştıran, sınıf kardeşliği ve bilincini körelten patron yanlısı ve AKP politikalarına hizmet eden kişisel ihtiras şizofrenilerini ise hiç anlayamam!

TTK’da çalışan maden işçileri, yasalara ve iş kanununa tabi sendikalı işçiler olacak!

Özel sektörde ve taşeron şirketlerde çalışan maden işçileri ise, yasal ve sendikal haklarından mahrum bırakılmış ve işverenin keyfi uygulamalarına mahkûm edilmiş köleler olacak!

Ben böyle işçi düşmanı bir solculuğu ve emek düşmanı gazeteciliği de anlayamam!!!

Ne yani?

TTK işçisi sendikalı olacak, özel sektör ve taşeron işçileri hep Harran’lı kalacak!

Öyle mi?